Kıyaslamanın Özgüvene Etkileri
Ebeveynlerin yaptığı en önemli hatalardan birisi kıyaslamadır. Maalesef bizim toplumumuzda oldukça yaygındır. Neredeyse hepimizin hayatında bizden daha başarılı, daha sosyal, daha akıllı, daha güler yüzlü ve daha nice daha özellikleri ile gözümüze sokulan bir komşu kızı, bir kuzeni, bir sınıf arkadaşı vardır.
Zeynep’in yazısı çok güzeldir, biz onun kadar güzel yazamıyoruzdur. Mete, annesine ev işlerinde yardım ediyordur, biz televizyon, bilgisayar başındayızdır. Neşe, misafirlere hoş geldin diyordur, biz “yabani” gibi annemizin arkasına saklanıyoruzdur…
Ebeveynlerimizin bizi kıyasladığı bu dış ses, zamanla tekrarlandığı için kendi iç sesimiz halini almaktadır. “Ben girişken değilim, ben güzel yazamıyorum, ben başarılı değilim, ben atılgan değilim.” gibi. Eğer farkındalık geliştirmezsek iç sesimiz yetişkinlikte de sürer; sosyal medyada gördüğümüz bir meslektaşımızla kendimizi kıyaslarız ya da büyük ailemizdeki uzak kuzenimizin başarı dolu hayat hikâyesiyle… Yetişkinlikte kendi kendimize yaptığımız bu kıyaslama yine başarısız, yetersiz olma hissi ile sonuçlanır.
Kendimizi başkaları ile kıyaslamak ya da kendimizin başkaları ile kıyaslanması bize ne hissettirir?
Kendimizi kiminle kıyasladığımız bu noktada oldukça önemlidir. Çocukluk dönemimizde ebeveynlerimiz bizi tabiri yerindeyse “örnek insan” olabilecek kişilerle kıyasladığından bu durum bizde “aşağıda olma” hissinin oluşmasına vesile olmuş, yetersiz, küçümsenmiş ve belki de aşağılık hissetmemize sebep olmuş olabilir. Kendi yeteneklerimiz, kendi şahsımıza münhasır özelliklerimiz koşulsuz bir şekilde kabul edilmediği için öz güvenimizi derinden etkilemiş olabilir.
Öz güven (Self-confidence); kendi özümüze ait özelliklerimize duyduğumuz, derinden gelen bir güven hissidir. Sadece bize ait, bizi biz yapan özelliklerimizi tanıyıp ve bu özelliklerimizi deneyimleyerek olayları kontrol edebildiğimizi, gelişebildiğimizi gördüğümüzde oluşan güvendir. Deneyimlemek önemlidir çünkü deneyimleyerek içimizden gelen özle tanışır, onunla neler yapabileceğimizi görmüş oluruz. Deneyim neticesinde kendimize yönelik olumlu yargılarımız oluşur, deneyim neticesinde kendimizi keşfeder ve kendimizde olanla barışık olmayı öğreniriz.
Özgüven; bizi biz yapan özelliklerimizle tanışıp, onları deneyimleyip, o özelliklerimiz ile barışık olabilme halidir. Kendimizi olduğumuz gibi, yargısız ve koşulsuz kabul ettiğimizde yani kendimizi tüm çıplaklığımızla tanıyıp kendimizle barıştığımızda müthiş bir güven duygusu hissetmemizdir.
Erken çocukluk döneminde de destekleyen, güvenli bağlanmayı sağlayan, koşulsuz seven ebeveynlerin varlığı ile özgüvenimizin temeli atılmış olur.
Ve görüyoruz ki hepimizin özgüvenleri yamalı, yırtık pırtık. Sadece kimimiz bu güvensizlikle başa çıkabilmek için daha hırslanmış ve “örnek” insan olmuş, kimisi ise eleştirilmekten kaçınmak için görünmez olmayı, arka planda kalmayı tercih etmiş.
Aslında iki tarafında özgüveni delik deşiktir. Çünkü daha kendimizi tanıyamamış, kendimizi bulamamış, kendimizi yaşayamamışızdır.
İşte tüm bu sebeplerden ebeveynseniz çocuklarınızı, hala/teyze/dayı/amca iseniz yeğenlerinizi, büyükanne/büyükbaba iseniz torunlarınızı, öğretmen iseniz öğrencilerinizi aman ha kıyaslamayın.
Ve kendimiz için de;
kendimizi kıyaslayan yıkıcı iç seslerimizi fark edip yerine,
kendimizi koşulsuz kabul eden,
sevgi ve şefkatle sarıp sarmalayan,
zorlandığımızda destekleyen,
çözüme odaklanan,
kendi ile barışık iç sesimizi genişletip, büyütebiliriz. Başka bir yaşam mümkün…
Hepinize iyi yazlar dilerim.
Sevgi ve saygılarımlar…
Psikolog
Meltem Şahiner
Zeynep’in yazısı çok güzeldir, biz onun kadar güzel yazamıyoruzdur. Mete, annesine ev işlerinde yardım ediyordur, biz televizyon, bilgisayar başındayızdır. Neşe, misafirlere hoş geldin diyordur, biz “yabani” gibi annemizin arkasına saklanıyoruzdur…
Ebeveynlerimizin bizi kıyasladığı bu dış ses, zamanla tekrarlandığı için kendi iç sesimiz halini almaktadır. “Ben girişken değilim, ben güzel yazamıyorum, ben başarılı değilim, ben atılgan değilim.” gibi. Eğer farkındalık geliştirmezsek iç sesimiz yetişkinlikte de sürer; sosyal medyada gördüğümüz bir meslektaşımızla kendimizi kıyaslarız ya da büyük ailemizdeki uzak kuzenimizin başarı dolu hayat hikâyesiyle… Yetişkinlikte kendi kendimize yaptığımız bu kıyaslama yine başarısız, yetersiz olma hissi ile sonuçlanır.
Kendimizi başkaları ile kıyaslamak ya da kendimizin başkaları ile kıyaslanması bize ne hissettirir?
Kendimizi kiminle kıyasladığımız bu noktada oldukça önemlidir. Çocukluk dönemimizde ebeveynlerimiz bizi tabiri yerindeyse “örnek insan” olabilecek kişilerle kıyasladığından bu durum bizde “aşağıda olma” hissinin oluşmasına vesile olmuş, yetersiz, küçümsenmiş ve belki de aşağılık hissetmemize sebep olmuş olabilir. Kendi yeteneklerimiz, kendi şahsımıza münhasır özelliklerimiz koşulsuz bir şekilde kabul edilmediği için öz güvenimizi derinden etkilemiş olabilir.
Öz güven (Self-confidence); kendi özümüze ait özelliklerimize duyduğumuz, derinden gelen bir güven hissidir. Sadece bize ait, bizi biz yapan özelliklerimizi tanıyıp ve bu özelliklerimizi deneyimleyerek olayları kontrol edebildiğimizi, gelişebildiğimizi gördüğümüzde oluşan güvendir. Deneyimlemek önemlidir çünkü deneyimleyerek içimizden gelen özle tanışır, onunla neler yapabileceğimizi görmüş oluruz. Deneyim neticesinde kendimize yönelik olumlu yargılarımız oluşur, deneyim neticesinde kendimizi keşfeder ve kendimizde olanla barışık olmayı öğreniriz.
Özgüven; bizi biz yapan özelliklerimizle tanışıp, onları deneyimleyip, o özelliklerimiz ile barışık olabilme halidir. Kendimizi olduğumuz gibi, yargısız ve koşulsuz kabul ettiğimizde yani kendimizi tüm çıplaklığımızla tanıyıp kendimizle barıştığımızda müthiş bir güven duygusu hissetmemizdir.
Erken çocukluk döneminde de destekleyen, güvenli bağlanmayı sağlayan, koşulsuz seven ebeveynlerin varlığı ile özgüvenimizin temeli atılmış olur.
Ve görüyoruz ki hepimizin özgüvenleri yamalı, yırtık pırtık. Sadece kimimiz bu güvensizlikle başa çıkabilmek için daha hırslanmış ve “örnek” insan olmuş, kimisi ise eleştirilmekten kaçınmak için görünmez olmayı, arka planda kalmayı tercih etmiş.
Aslında iki tarafında özgüveni delik deşiktir. Çünkü daha kendimizi tanıyamamış, kendimizi bulamamış, kendimizi yaşayamamışızdır.
İşte tüm bu sebeplerden ebeveynseniz çocuklarınızı, hala/teyze/dayı/amca iseniz yeğenlerinizi, büyükanne/büyükbaba iseniz torunlarınızı, öğretmen iseniz öğrencilerinizi aman ha kıyaslamayın.
Ve kendimiz için de;
kendimizi kıyaslayan yıkıcı iç seslerimizi fark edip yerine,
kendimizi koşulsuz kabul eden,
sevgi ve şefkatle sarıp sarmalayan,
zorlandığımızda destekleyen,
çözüme odaklanan,
kendi ile barışık iç sesimizi genişletip, büyütebiliriz. Başka bir yaşam mümkün…
Hepinize iyi yazlar dilerim.
Sevgi ve saygılarımlar…
Psikolog
Meltem Şahiner
Beğenin
Yazan Uzman
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.