2007'den Bugüne 92,307 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,976 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Yaşadığınız İçin Değil, Yanlış Algıladığınız İçin Sorunlusunuz
MAKALE #9447 © Yazan Psk.İzzet GÜLLÜ | Yayın Ağustos 2012 | 9,859 Okuyucu
Aslında insanoğlunun büyük çoğunluğunun temel algıları ve ona baplı olarak gelişen anlamlandırma işlemleri büyük ölçüde hatalıdır. Evet, hem de insanların tamamına yakınının!

Sözgelimi insanoğlu, “Sevdiğimden ayrıldım, o yüzden depresyona girdim” der. Böylece kendi beynine ve çevresine, “Aslında hata benim değil, ayrılığın. Burada benim suçum yok, ayrıldığım için böyleyim” mesajı vermeye çalışır. Bunun en temel nedeni insanoğlunda vaziyeti kurtarma, asla yoğurdum ekşi dememe, ha bire bir günah keçisi bulma eğiliminin çok güçlü olmasıdır (bu eğilimin nedeni ise yüksek egosudur).

Oysa kişi sevdiğinden ayrıldığı için değil; bu sürece verdiği anlam neticesinde girmiştir; birilerinin kolayca depresyon dediği, ancak en fazla depresif denilebilecek sürece. Bunun ispatı aynı süreci yaşayan nice kişinin benzer durumlardan hiç etkilenmeyebilmeleri gerçeğidir.

Aynı şekilde,

“Hataları var, anlaşamıyoruz” dediğimizde aslında anlaşamayışımızın nedeni eşlerimizin hatalı olması değildir; hata işine yüklediğimiz anlamdır. Biz aslında eşimizle bazı davranışları hatalı olduğu için değil; bu hatalı olma işine verdiğimiz hatalı anlam yüzünden anlaşamıyoruzdur esasında. Hataya olağan, son derece insani kusurlar gözüyle baksak, haliyle her hatayı illa ki çözümlemek gerekmediğini düşünsek, böylece kenarda durduğu sürece sorun olmayacak nice şeyleri yaşamımızın odağı haline getirmesek hiç sorun olmayacaktır. Böyle yapan nice kişinin varlığı da bunun böyle olduğunun delilidir.

Mesela bir peçeteyi kenardaki doğru yerinden alın, tam gözünüzün önüne getirin. Sonra da ona iyice yaklaşın. Bakın engel oldu size, değil mi! Yo hayır, aslında o engel olmadı, onun hatalı konumu engel oldu size! Kenarda yani doğru yerde dursaydı engel olmayacaktı! Bu durumda sorunun kaynağı aslında peçete midir yoksa onu alıp merkezinize koyan elleriniz midir!

“Bana küsünce kırıldım” deriz. Burada da durum aynıdır. Bize küsüldüğü için kırılmayız; küsme işine yüklediğimiz ve şiddeti aşırı olan hatalı anlamlandırma süreci nedeniyle, yani bu anlamlandırma işini hatalı yapmamız sebebiyle kırılırız.

“Çok güzel, aşık oldum” şeklinde düşünürüz mesela. Çok güzel olduğu için aşık olmayız; güzel – çirkin meselesine yüklediğimiz anlama bağlı olarak gelişir bu süreç. Eğer güzel olana sırf güzel olduğu için aşık olsaydık çok daha güzel olan çiçeklere, böceklere, ceylanlara falan da aşık olmamız icap ederdi. Öyle ya, madem bizi aşık eden şey gördüğümüzün güzel olması sadece!

“Onu bir türlü unutamıyorum” algısında da durum aynıdır. Burada da aynı şekilde yaşadığımız olay unutulamayacak nitelikte bir olay olduğu için değil; unutma işine verdiğimiz yanlış anlam, yüklediğimiz hatalı mana sebebiyle unutamıyoruzdur sadece. Yoksa insan beyni unutmaya programlıdır, bunun için bizim özel yeteneğimize veya üstün çabamıza ihtiyaç yoktur. Her yerde ve her şeyde olduğu gibi burada da sonucu algılarımızın nasıl olduğu belirler.

Örneğin burada unutulacak meselenin niteliğini dikkate almıyor, sırf unutmam gerekiyor düşüncenizden hareketle yola çıkıyor, ancak unutma işinde zaman faktörünü göz ardı ediyor, böylece her unutma çabamızda unutamadığımızı görüyor, yani öldürmeyecek darbeler vura vura unutmak için çabalayan beynimize kendi elimizle çelme takıyoruzdur.

Oysa suçlu olarak unutma meselesini görmesek, sadece unutma işine yüklediğimiz anlamı doğru olarak kurgulasak, böylece bu işi zamanın müşfik kollarına emanet etsek, sonra işimize gücümüze baksak, bir süre bu şekilde devam edebilsek yaşamımıza, zamanı geldiğinde tereyağından kıl çeker gibi unutuverdiğimizi görürüz. Ancak dediğim gibi, üzerimize vazife olmayan her işe karışma, karışacak bir şey bulamayınca bu sefer de beynimizin işine bulaşma huyumuzdan bir kurtulabilseydik!

Zaman zaman, “Şu huyundan kıl kaptım” deriz. Biz o huydan değil; sadece ve sadece o huya yüklediğimiz hatalı anlamlardan dolayı kıl kapmışızdır. Mesela bu hatalı anlamlandırma sürecinde hoşumuza gitmeyen herhangi bir kişisel özelliğin olmaması gerektiğini düşünmüşüzdür. İnsanda hoşumuza gitmeyen özelliklerin de bulunabileceği, ayrıca hoşumuza gitmemenin temel bir ölçü olmaması gerektiği, belki bu özelliğin bile kişi için önemli bir işlevinin olabileceği, bizim her şeyi bilebilme imkan ve kudretimizin olmayabileceği gibi yönlerden doğru bir düşünme işlemi gerçekleştirememişizdir.

İnsanoğlu kuşkusuz ki düşünen bir canlıdır. Ancak düşünmek demek her zaman doğru düşünmek demek değildir. Çünkü doğru düşüncenin eğitimi verilmez insanlara, çoğu kişi anadan - babadan gördüğü, çevre ve iç koşullarının dikte ettiği şekilde, bu faktörlerin zihninde ördüğü duvarlar içersinde düşünür. Ki bu sebeple ilgili düşünceler çoğu zaman hatalı olmaya mahkumdur. O sebeple çoğu insan hatalı anlamlandırma süreçleri içersinde yaşayıp gider. Sonra da yaşadıkları hakkında “sebebi şu, yo nedeni o” diyerek kendisini kandırır durur. Sonra da savunma mekanizması gereği, “Hata bende değil; dışımda, koşullarımda…” demeye başlar, böylece temeldeki asıl gerçeği bir türlü göremez!

“Maddi sorunlar yüzünden intihar etti” deriz çoğu zaman. İnsan ruhu konusunda uzman denilen kişilerin bile tamamına yakını böyle söyler. Oysa hiçbir kişi maddi sorunlar yüzünden intihar etmez; sadece bu sorunlara yüklediği anlam yüzünden intihar eder. Maddi sorunlar intihar nedeni olsaydı Afrika’daki milyonların birkaç gün içersinde patır patır intihar etmesi icap ederdi diyeyim ben, siz anlayın. Burada da aynı şekilde yanlış düşünür, böylece maddi yoksunluğu çok önemli bir faktörmüş gibi algılama sonucuna vararak tüm insanlığın gözlerinde büyüttükçe büyütürüz. Halbuki doğru algılanmış bir fakirlik ile hiç yaşanmayan bir fakirlik arasında ruh dünyamız açısından zerre kadar bir fark yoktur.

“Maddi sorunlar yüzünden boşandılar” denilir. Hayır, her şeyi satın alamayan parayı herkesin peşinden koştuğu mutluluktan, biz izin vermediğimiz sürece hiçbir tesiri olmayacak maddi noksanlıkları çocuklarımızın huzurundan ve geleceğinden falan daha fazla önemsediğimiz için boşanmışızdır aslında. Yani büyük ölçüde kendi tutku, ihtiras ve bencilliklerimiz sebebiyle! Sonra da yoğurdum ekşi dememiş, vicdanları rahatlatmak için, bir de gerçeği yakinen göremediğimiz için maddi sorunları günah keçisi yapmışızdır sadece.

Vs.
Vs.
Vs.

Dış dünyadaki, hatta iç dünyamızdaki tüm olaylar, olgular ve durumlar evvela kulak, göz ve algı kapılarımızdan geçerek beynimize gider. Orada bulunan ve doğru veya yanlış olarak yapılanmış olan bir süzgeçten geçer; ona göre çıkar, olumlu veya olumsuz dediğimiz tüm ruhsal ürünler. Bu ürünlerin kimisi kaktüs olur kimisi de sümbül… Hepsi aynı tarlada yetişir. Farkı belirleyen tarlanın bozuk bir arazi olup olmaması değil; ekilen tohumun niteliğidir sadece. Bu gerçeği ele alan yaklaşıma psikolojide ABC modeli denilir. Dolayısı ile burada anlatmaya çalıştığım şey bilimseldir, benim şahsi kanaatim yahut kafadan atmak suretiyle uydurduğum bir hayali gerçeklik değildir.

Psikoloji bu gerçeğe göre bilim üretir, basiretli psikologlar (hepsi değil elbette. Çünkü çoğu insan doğasına aykırı iş yapan mevcut psikiyatrinin dümen suyuna girmiştir) bu gerçeğe göre çözüm bulmaya çalışırlar. Tıpkı hırsızın içeri girip girmemesini belirleyen bir kapıyı onaran işçi gibi aslında her şeyin bizim için kıymetini belirleyen bu süzgeci / eleği tamir etmeye çalışırlar. Psikologların ve psikiyatristlerin yaklaşım farkı da burada ortaya çıkar zaten. Biri sorunları bu süzgece – eleğe bağlar; diğeri beyindeki yapısal bozukluğa yani anomaliye! Biri bir işçi gibi çalışarak bu süzgeci – eleği tamir etmeye çalışır; öbürü beyinde eksildi dediği maddeyi kimyevi ajanlarla tamamlamaya...

Velhasıl

Yağmur yağdığı için değil; şemsiye kullanmadığımız için ıslandığımızı kavrayabildiğimiz gün içinde bulunduğumuz şartlar sebebiyle değil; bu şartları algılama hatamıza ve ona bağlı olarak gelişen yanlış anlamlandırma sürecimiz nedeniyle sorunlar yaşadığımızı görebileceğiz. Ancak ben bunun günümüzün ya hiç okumayan yahut okuyan ama okuduklarını gırtlağından aşağıya pek geçirmeyen “modern insanı” için çok uzak bir olasılık olduğunu düşünüyorum. Evet bu yaşadığımız yüzyılın “kültürlü cehaleti” içersinde bu çok zor görünüyor!

“Dilerim ki herkes bir gün ünlü ve zengin olur. Dilediği, arzu ettiği her şeye kavuşur. Böylece aradığı esas cevabın bu olmadığını anlar” (Jim Carrey)

Psikolog
İzzet Güllü

Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Yaşadığınız İçin Değil, Yanlış Algıladığınız İçin Sorunlusunuz" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.İzzet GÜLLÜ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.İzzet GÜLLÜ'nün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     43 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
İzzet GÜLLÜ Fotoğraf
Psk.İzzet GÜLLÜ
Sakarya (Online hizmet de veriyor)
Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi18 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.İzzet GÜLLÜ'nün Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,976 uzman makalesi arasında 'Yaşadığınız İçin Değil, Yanlış Algıladığınız İçin Sorunlusunuz' başlığıyla benzeşen toplam 58 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Bir Veda Yazısı Haziran 2018
◊ Bu Yazıyı İyi Anla ÇOK OKUNUYOR Haziran 2018
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


00:03
Top