2007'den Bugüne 92,309 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,977 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Düşünce, Akıl ve Zeka (Akıl ile Zeka Aynı Şeyler Midir?)
MAKALE #5669 © Yazan Psk.İzzet GÜLLÜ | Yayın Ekim 2010 | 15,608 Okuyucu
Terapilerde gerek açıktan gerekse dolaylı yollardan ama ısrarla anlatmaya çalıştığımız düşüncenin yaşadıklarımız üzerindeki etkisidir. Aslında iç dünyamızda yaşadıklarımız (sıkıntı, stres, depresyon, üzüntü vs.) başımıza gelenlerin kaçınılmaz bir neticesi değil; bütünüyle bu olgu ve olayları algılayış, anlamlandırış, yani düşünüş biçimimizin bir sonucudur. Bu bilimsel gerçeğin psikoloji bilimindeki karşılığı bilişsel yaklaşım ya da ABC Modelidir.

Bu bilişlerin esas olduğu terapi ekolünü benimseyen psikologlar danışanın bütünüyle dış dünyayı algıladığı genel düşünce yapısı üzerinde bir dizi çalışma yaparak onu daha gerçekçi bir zemin üzerinde yeniden inşa etmeye çalışırlar. Çünkü herkesin bu dünyaya gelirken getirdiği genel bir düşünce potansiyeli vardır ancak bu mekanizma zaman içinde aileden edindiği kazanımlar / alışkanlıklar, öğrenme yaşantıları / eğitim, uyarıcı çeşitliliği / çevre, genetik alt yapı gibi etkenlerle herkeste farklı farklı biçimlerde yapılanmıştır.

Düşüncenin oluşumunda belirleyici olan bu etkenlerin herkesin yaşamında aynı niteliksel ve niceliksel rotayı izlemediği / izlemeyeceği, bu manada hiç bir kimsenin ideal bir gelişim süreci yaşamadığı dikkate alındığında genel düşünce sistematiğinin her birey için aynı yeterlilikte ve işleyişte olmadığı açıktır. Bu durumda karşımıza; “Sağlık, mutluluk, daha az sorun” gibi üç aşağı beş yukarı aynı ya da benzer sonuçları hedefleyen ancak bu ideal hedeflere insan sayısınca çok ve çeşitli düşünce biçimleriyle varılmaya çalışılması olgusu çıkmaktadır. Oysa bu hiçbir zaman için pek de mümkün değildir. Bir köye en fazla birkaç yolla ulaşılabilir belki, ancak buraya insan sayısınca fazla yolla varılamaz.

İşte psikologlar insanı hem insandan hem de hayvandan ayıran, başımıza gelenlerin bizim için kıymetini takdir eden, dolayısı ile de dış dünyanın iç dünyamızdaki sonuçlarını belirleyen en özel yanlarını, yani düşünce yapılarını meslek edinmiş; bu yapıya yönelik bilgi, bulgu ve uğraşılarla hizmet üretmeye çalışan emek işçileridir.

Mesleki yardım süreci esnasında, düşüncenin öneminden bahsederken sıklıkla danışanların, “Kalbin, böbreğin, ciğerlerin önemli olduğunu biliyordum ama düşüncemizin bu kadar önemli olduğunu hiç düşünmemiştim. Düşünce sahiden yaşadığım şeyleri bu denli belirleme gücüne sahip mi? ” şeklindeki sorularına ve tereddüt ifade eden tavırlarına muhatap olmaktayız.

Evet, düşünce çok önemlidir. Hatta söz konusu insansa algı ve düşünce her şeydir. Mevlana bile bu konuda, “Aslında fikirdir (düşüncedir) varlığın; gerisi ise et ve kemiktir bir yığın” diyerek aynı gerçeği sadece farklı bir ifadeyle ortaya koymaktadır.

Bugün uzaya gidilebilmiş ise, aya ayak basılabilmişse bu insan düşüncesinin bir neticesidir. Havada uçan uçak, ameliyatta kullanılan en hayati cihazlar, yerin kat be kat altından çıkarılan petrol de dahil olmak üzere bütün madenler, izlediğimiz televizyon, sürdüğümüz araba, giydiğimiz elbise gibi yaşamda var olan pek çok şey insan düşüncenin meyvesidir. Yine en yaratıcı sanat ürünleri, en harika teknolojik cihazlar, elbise üreten fabrika ve aletleri de böyledir. Bilimi, sanatı, teknolojiyi, üretimi, sanatı belirleyen yegane güç olan düşüncenin sağlığımızı, yani psikolojimizi belirlememesi mümkün müdür?

Öyleyse sağlığı ve mutluluğu şöyle formüle edebiliriz:

Sağlık ve mutluluk düşünceyi doğru yönetebilmeye bağlıdır. Doğru yönetebilmek deyimi içersinde sistemli bir eğitimi, bilinçli bir iradeyi ve aktif bir çabayı da ihtiva etmektedir. Oysa çoğu kişi düşünce işleminin böylesine bir bilgi ve emek gerektirdiğini bilmez. Genellikle yığınla insan içinden gelen sesin gösterdiği şekilde ve alışkanlıklarının zorladığı istikamette, yani ayaküstü kolaycılığında / çabukluğunda düşünür.

Düşüncenin sadece dış dünyadaki gelişmelerde, mesela bilimde, teknikte, sanatta, teknolojide, üretimde vs değil; iç alemimizde de belirleyici olduğuna dair güzel bir örnek:

Bir an için karşınızda iki kişi olduğunu hayal edin. Bunlardan birisi sağlıklı bir birey, öbürü ise akıl hastası olsun. Her ikisi de size içeriği aynı olan kelimelerle hakaret etsin. Sadece maruz kaldığınız sözlerin içeriği değil kullanılırkenki tonlamaları, kullanılış üslubu, ses perdesinin yükseklik ve düşüklük tonları vs. de aynı olsun. Yani siz yine aynı sizsiniz. Aldığınız tepkiler de tıpa tıp aynı tepkiler.

Şimdi soruyorum:

Bu iki farklı kişinin birbirinin tipik aynısı olan tepkilerinden aynı şekilde mi etkilenirdiniz?

“Hayır” diyeceksiniz, biliyorum. (Her şeyi biyolojik mekanizmalarla açıklamaya, ardından da üretilecek muhtemel ilacı beklemeye hazırlananlar hariç tabi ki).
Evet, elbette ki, hayır.

Uyarıcılar, yani başımıza gelenler birbirinin aynı ama verdiğimiz duygusal reaksiyonlar birbirinden oldukça farklı, değil mi!ı. Birinde sinir oluyor, belki de saldırmamak için kendinizi zor tutuyorken öbüründe nasıl da neşeli neşeli gülüyorsunuz. Hatta bu kişiyi çok sevimli bile buluyorsunuz.

Peki farklı kişilerden gelen benzer (hatta aynı) tepkilere farklı duygusal reaksiyon vermenizi sağlayan nedir?

Tabi ki, düşünceniz!

Birinde bilinçli olarak ya da bilinç dışı düzeyde, “Tepki önemli değil, baksana adam hasta” diye düşündünüz, etkilenmediniz. Diğerinde ise aldığınız mesajı, “Adam üstelik de sağlıklı, bunu bilinçli yapıyor olmalı” şeklinde işlediniz beyninizde, sonra da delirmemek için zor zapt ettiniz kendinizi.

İşte düşüncenin hep küçümsenen gücü ve önemi.

Hep söylüyorum, yine söyleyeceğim. Hatta bunu yaşadığım sürece yapacağım:
Hiç kimse zannedildiği gibi yağmur yağdığı için ıslanmaz. Herkes aslında şemsiye kullanmadığı için ıslanır. Kimse “yoğurdum ekşi” demezmiş, o yüzden kalkar ve “beni yağmur ıslattı” der.

Bunun konumuzla ilgili pratik anlamı şu:

Kimse, “Ben doğru düşünemedim de o yüzden bunalımdayım, depresyona onun için girdim vs.” demez. “Beni bu derde başıma gelen şu olay soktu” der. Doğru düşünerek diyorum ki:

Olayın vallahi de billahi de zannettiğiniz kadar kabahati yok, çünkü onun bu işten haberi bile yok. Olay dediğin cansız bir nesne yahut olgu. Fareden korkanın bu korkusunda farenin rolü nedir? Onun haberi bile yoktur ki.

O halde yeri geldi diye sormak lazım: O olay seni sokuyor da bu psikolojiye başkasını neden sokmuyor, bir düşünsene?

Bu soruya doğru cevap verebilmek için bile bak yine o, yani düşünce lazım oldu.

O insan olana nerede lazım değil ki, öyle değil mi!

AKIL VE ZEKA NEDİR?

Akıl ile zeka farklı şeylerdir. O nedenledir ki aklın hastalığından, zekanın ise özürlülüğünden bahsedilir. (Akıl hastalıkları, Zeka özürlülüğü şeklinde). Hastalık ve özür aynı şey değildir. Hastalık tedavi edilebilir bir işlev ve fonksiyon kaybını; özür ise daha süreğen, tedaviden çok rehabilitasyon çalışmalarıyla kısmen esenlendirme sağlanabilen durumu ifade eder. Örneğin bir elin yaşadığı ağrı neticesinde sağlıklı çalışmaması hastalık; elin hiç olmaması ya da felç olması ise özür olarak adlandırılır.

“Zekada gerilikten, akılda ise hastalıktan bahsedilir” dedim. İnsanları zeka açısından “normal zeka seviyesinde olanlar” (üstün zekalar da buna dahil) ile “düşük zeka düzeyinde olanlar” şeklinde kabaca ikiye ayırmak mümkündür. Akıl bakımından ise insanları “akıl sağlığı yerinde olanlar” ile “akıl hastaları” diye kategorize edebiliriz pekala. Ancak söz konusu akıl olduğunda genellikle atlanılan üçüncü bir kategori daha mevcuttur: Bu da “akıl sağlığı yerinde olup da bunu kullanamayanlar” grubudur. Aklın olması ile onun kullanılması aynı şey değildir. Bir insanın evinin önünde son model bir arabası (akıl) olabilir lakin kişi bunu kullanmayabilir ya da ondan kapasitesiyle / performansıyla doğru orantılı bir şekilde istifade edemeyebilir.

Akıl ile zekayı ya da akıllı bir kişi ile zeki olanı birkaç örnekle şöyle karşılaştırmak da mümkündür:

Zeka en genel geçer manada “problem çözebilme yeteneği” olarak tanımlanır. O nedenle zeki kişinin problem çözme kapasitesi oldukça yüksektir. Ayaküstü bir vaziyette bile en karmaşık matematiksel işlemleri yapabilir. En karmaşık ortamlara en pratik ve çabuk şekilde uyum gösterebilir. Akıl ise daha çok iyiyi güzelden, doğruyu yanlıştan, faydalıyı zararlıdan ayırt edebilme yeteneğidir.
Zeka duygulardan bağımsızdır, ancak akıl bundan etkilenir. Zeki kişi derin bir öfke anında bile en karmaşık matematiksel işlemleri dahi aynı başarıyla sonlandırabilir. Lakin akıllı kişi öfkeli olduğunda yahut yoğun sevgi duygusu altında her zaman doğru olarak bildiği / inandığı şeye yanlış gözüyle bakar hale gelebilir.

Zeka telkinden etkilenmez ancak akıl yetimiz bundan ziyadesiyle etkilenir. Mesela arka arkaya yüz kere 2x2 = 5 deseniz de zeka (zeki kişi) bunun yine de 4 olduğunu anlar. Ancak akıllı birine arka arkaya yüz kere “seni seviyorum” dediğinizde o bundan etkilenir, sevildiğini zannederek yoğun bir etkilenme içersine girebilir. O yüzdendir ki zekası sayesinde alanında dahice çalışmaları olan ünlü bir profesör özel yahut gündelik hayatında sıradan insanlarla aynı basit hataların içersine girebilir. Çok rahat bir şekilde kandırılarak parasını yanlış bir alanda değerlendirmesi yahut tipik hatalar sergileyerek bile bile sorunlu bir evliliğe adım atması gibi.

O yüzden, "Çok zeki biri maşallah" vs. diyerek sadece zekayı övmemekte; “Allah akıl fikir versin” diyerek aklı da onore etmekte, üstelik bununla da yetinmeyerek yanına, “Düşüncesini sağlıklı olarak kullanabilme becerisine de sahip olsun inşallah” cümlesini de eklemekte fayda vardır.

Psikolog İzzet Güllü

Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Düşünce, Akıl ve Zeka (Akıl ile Zeka Aynı Şeyler Midir?)" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.İzzet GÜLLÜ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.İzzet GÜLLÜ'nün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     26 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
İzzet GÜLLÜ Fotoğraf
Psk.İzzet GÜLLÜ
Sakarya (Online hizmet de veriyor)
Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi18 kez tavsiye edildiİş Adresi KayıtlıTavsiyeEdiyorum.com'u sıkça ziyaret ediyor.
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.İzzet GÜLLÜ'nün Yazıları
► Akıl Hastalığı ve Stigmatizasyon Psk.Serpil KIZILTAŞ GÜNYÜZ
► Zeka Artık Eski Zeka Değil Psk.Esra ERDOĞAN
► Çoklu Zeka ve Zeka Türleri Psk.Serap DUYGULU
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,977 uzman makalesi arasında 'Düşünce, Akıl ve Zeka (Akıl ile Zeka Aynı Şeyler Midir?)' başlığıyla benzeşen toplam 20 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
◊ Bir Veda Yazısı Haziran 2018
◊ Bu Yazıyı İyi Anla ÇOK OKUNUYOR Haziran 2018
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


23:11
Top