2007'den Bugüne 92,307 Tavsiye, 28,219 Uzman ve 19,976 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Aleksitimi Üzerine Bir Gözden Geçirme
MAKALE #19273 © Yazan Dr.Psk.Dnş.İlker KABA | Yayın Ocak 2018 | 5,093 Okuyucu
Aleksitimi kavramı ilk kez 1970’lerde psikosomatik hastalıkları olan hastaların psikolojik özelliklerini belirtmek için kullanılmıştır. Sorunlarını bedenselleştiren bireylerin, gelişim dönemlerinde saplanıp kalma, patolojik savunma mekanizmaları kullanma, bilinçdışı çatışmalar ve örseleyici erken yaşam olayları yaşamış olmaları nedeniyle duygularını sözelleştirememe durumlarının olduğu düşünülmüştür. Aleksitimi kavramı, Türkçe’ye “duygular için söz yokluğu” şeklinde çevrilmiştir. Aleksitiminin sadece duygulara karşı “dilsiz” olmakla sınırlandırılamayacağı, çünkü aleksitimik bireylerin aynı zamanda duygularına karşı “sağır” oldukları vurgulanmıştır. Bunların yanında aleksitimi için “duygusal ahrazlık” ve “düşünce köleliği” kavramları da önerilmiştir. Aleksitimi, ilk önceleri psikosomatik hastalık bağlamında ele alınmakla birlikte yapılan araştırmalar, çeşitli psikiyatrik ya da bedensel rahatsızlıkları olan bireylerin de aleksitimik özellikler sergileyebildiklerini göstermiştir. Aleksitimik özelliklerin travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, yeme bozuklukları, panik bozukluğu ve madde kötüye kullanımı gibi bazı psikiyatrik bozukluklarda da görülebileceği bulunmuştur. Bu gözden geçirme yazısında, kavramın tarihsel temellerinin yanı sıra, aleksitimik bireylerin ayırt edici özellikleri, aleksitiminin kuramsal altyapısı, yaygınlığı, ölçülmesi ve aleksitimi ile ilgili araştırmalar ele alınmıştır. Ayrıca, sonuç ve öneriler sunulmuştur.

Anahtar Sözcükler: Aleksitimi, Duygu, Aleksitimik Özellikler

SUMMARY

A Review on Alexithymia

Alexithymia was first mentioned in 1970s to determine psychological characteristics of psychosomatic patients. It was thought that individuals who somaticized their problems could not put words to their feelings because of pathologic defense mechanism, unconscious conflicts and abusing life experiences. As a term, alexithymia was translated in Turkish as ''lack of words for feelings''. It was emphasized that alexithymia was not only being dumb to feelings but also alexithymia patients were deaf to their feelings. Moreover, ''emotional dumbness'' and ''slavery of thoughts'' were suggested terms for alexithymia. Although, at first it was addressed psychosomatic illnesses, recent studies showed that individuals who had psychiatric or physical disorders could show alexithymia symptoms. Post-traumatic stress disorder, depression, eating disorder, panic disorder and psychiatric disorders were found as some characteristics of alexithymia. In this current study, in addition to its literature review, distinctive features of alexithymia patients, corporate infrastructure, prevalence, and measuring of alexithymia were broadly discussed.

Keywords: Alexithymia, Emotion, Alexithymic Features


Giriş

Duygu; belli bir nesnenin, olay veya bireylerin insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim şeklinde tanımlanabilir (TDK, 2017). İç ya da dış uyarıcıların zihinsel işlevlerden ayrı olarak kişide yarattığı değişme ve etkiler bütünüdür. Bir başka deyişle duygu, uyarımların hoşa gitmesi ya da gitmemesi sonucu insanda haz ya da elem doğrultusunda uyanan izlenimlerdir. Günlük yaşamda sevgi, umut, sevinç, neşe, kaygı, nefret ve hayret gibi kelimelerle dile getirilen durumlar zihinsel işlevlerin dışında duygu alanını oluştururlar (Köknel, 1997). Genel çizgileriyle duygular, sempatik sinir sisteminin çalışmasıyla ortaya çıkan iç yaşantılara verilen ad olarak tanımlanabilir (Dökmen, 2000). Bu iç yaşantılar, kişi tarafından belirtilebilen, dışarıdan gözlenebilen davranışlara dönüştüğünde tanımlanabilir ve ölçeklenebilir veya fiziksel olarak ölçülebilir. Diğer bir ifade ile duygular, davranışsal, bilişsel ve fizyolojik boyutları bulunan, yoğun gerginlikten derin uykuya kadar değişebilen genel uyarılmışlık hallerine verilen addır (Yalçın, 2010).
Kişinin duygularını ifade edebilmesi, kendisi olma şansını sağlamaktadır. Etkileşimde sağlıklı iletişim kurabilmenin en önemli yönlerinden birisi de duyguları ifade edebilmektir. Koçak (2003), duyguların altında yarınlara kalma ve rahat yaşama isteklerinin olduğunu ifade etmektedir. İçinde bulunulan zaman diliminde yaşanılan duyguları ve isteklerin farkında olmak ve ifade etmek sağlıklı ve dengeli ilişkiler kurmak için önemli olduğunu ifade etmiştir. Bunun yanında duyguları ifade edebilmek ilişkilerde doğal ve daha samimi olmayı da sağlar. Duygulardaki doğallık sayesinde kişinin kendisini ifade etme gücü artacaktır. Bunun sonucunda da var olan potansiyeli fark etme ve bunu kullanma şansı artmaktadır. Birey bunları başarabilirse daha fazla kendisi olarak yaşamına devam eder (Koçak, 2003).
Bireylerin iletişimlerinde başarılı olması için duygularının farkında olması ve bu duygularını karşı tarafa iyi ifade edebilmesi gerekmektedir. Duyguları ifade etme, bireyin yaşadığı duygusal olayları sosyal olarak paylaşılan bir dilde tanımlamasıdır. Kişinin duyguya yol açan durumlar hakkındaki duygularını diğer kişi ya da kişilere açık bir şekilde konuşmalarını içerir (Rime, Finkenauer, Luminet, Zech ve Philippot, 1998). Duyguları ifade edebilmek kazanılan bir beceri olduğuna göre, sağlıklı iletişim kurabilmek için kişilerin duygularının farkındalığı ve bu farkındalıklarını iletişimlerine aktarmaları önem kazanmaktadır. Bu nedenle duygu yoksunluğu çeken bireylerin bu durumlarının iyi araştırılması iletişim sorunlarının da anlaşılması açısından faydalı olacağı düşünülebilir (Yalçın, 2010). Duyguların yeterince ifade edilememesi ve duygusal yoğunluğun da düşük olması halinde karşılaşılan durumlardan biri de aleksitimidir. Aleksitimi, bireylerin duygularını yaşama ve anlatıma dökme biçimlerini etkileyen duygulanım bozukluğu olarak açıklanmıştır (Müller, Bühner, Ziegler ve Şahin, 2007).

Aleksitimi Kavramı

Sözcük anlamı olarak aleksitimi, Yunanca’da a= yok, lexis= söz, thymos= duygu anlamına gelen kelimelerin birleşmesinden meydana gelmiş bir kavramdır. Bu kavram Türkçe’ye “duygular için söz yokluğu” şeklinde çevrilmiştir (Dereboy, 1990b). Şahin ise aleksitimiyi sadece “duygular için söz yitimi” anlamına gelen duygulara karşı “dilsiz” olmakla sınırlandırılamayacağını, çünkü aleksitimik kişilerin aynı zamanda duygularına karşı “sağır” olduklarını vurgulamaktadır. Buradan yola çıkarak Şahin (1992), aleksitimi için “duygusal ahrazlık” tanımını ortaya atmıştır. Dökmen (2000), ise aleksitimi kelimesinin karşılığı olarak “düşünce köleliği” kavramını önermştir.

Aleksitimi kavramı ilk kez 1970’lerde Peter Sifneos tarafından psikosomatik hastaların psikolojik özelliklerini tanımlamak için kullanılmıştır (Solmaz, Sayar, Öztürk ve Acar, 2000). Nemiah ve Sifneos, psikodinamik eğilimli kuramcıların bedenselleştirme ile ilişkilendirdikleri bir kişilik özelliği olarak “aleksitimi” kavramını tanımlamışlardır. Sorunlarını bedenselleştiren kişilerin gelişim dönemlerinde takılma, patolojik savunma mekanizmalarını kullanma, bilinçdışı çatışmalar ve örseleyici erken yaşam olayları yaşamış olma nedeniyle duygularını kelimelere dökememe durumlarının olduğu düşünülmüştür (Gucht ve Heiser, 2003; Nemiah, 2000). Aleksitimi ilk önceleri psikosomatik hastalık bağlamında tarif edildiyse de yakın zamanlarda yapılan araştırmalarda aleksitimik özelliklerin post travmatik stres bozukluğu, depresyon, yeme bozuklukları, panik bozukluğu ve madde kötüye kullanımı gibi bazı psikiyatrik bozukluklarla da seyredebileceği belirlenmiştir (Solmaz ve ark., 2000).

Aleksitimi, bedensel duyumların ayırt edilmesinde güçlük, empati duygusundan yoksunluk, duyguları dile getirememe ve fantezi dünyasında kısıtlılık özelliklerini bir arada sergileyen bir kişilik özelliği olarak adlandırılmaktadır (Duddu, Isaac ve Chaturvedi, 2003; Nemiah 2000). Aleksitimik kişilerin görünüşte çevresiyle uyum içinde yaşadıkları fakat gerçekte bu bireylerin kendi ruhsal gerçekleriyle pek az ilişki içinde oldukları bildirilmiştir (Dereboy, 1990a). Ancak yapılan çalışmalarla birlikte aleksitiminin sadece psikosomatiklere özgü bir durum olmadığı, sağlıklı bireylerde de sıklıkla görüldüğü belirlenmiştir (Aslan ve Alparslan, 2001; Bengi, 1996; Madenci, Herken, Keven, Yağız ve Gürsoy, 2007; Taylor, Ryan ve Bagby, 1985).

Sifneos, çalışmaları ile ilgili olarak 1972’de Londra’daki bir konferansında, o zamana kadar özellikle de psikosomatik hastalar ile yıllardır çeşitli araştırmacılar tarafından belirlenen, hayal ve fantezi hayatında kısıtlılık, duygularını tanıma ve sözel ifade güçlüğü, işevuruk düşünme eğilimi, çatışma ve engellenme durumlarındaki problemlerini bedensel belirtiler olarak yansıtma gibi özellikleri “aleksitimik özellikler” olarak tanımlamıştır. Ona göre bu kavramı kullanmasının asıl nedeni, aleksitimik bireylerdeki en temel özelliğin ‘duyguların ifade edilmesindeki yetersizlik’ olduğu düşüncesidir (Sifneos, Apfel ve Frankel, 1977). Bu bireyler duygusal işlevlerinde ve kişilerarası ilişkilerinde zorluk yaşarlar. Başka bir evrenden gelmiş gibidirler. Duygu ve düşünce arasında bağ kurup bunları ifade etmekte zorluk çekerler (Sifneos, 1988). Aleksitimik özellik gösteren bireylerin, belli durumlarda düşüncelerini ifade edebildiğini, ancak duygusal yaşantı konusunda sorunu olduğunu söylemektedir. Yani bu bireyler ya bir şey hissetmez ya da hissettiklerini kelimelere dökemez, bazen de içindeki farklı duyguları farklı yollarla ifade etmekte sıkıntı çekerler. En basit tanımıyla duygularını tanıma, farkında olma, ayırt etme ve ifade etme güçlüğü olarak tanımlanan aleksitimi, klinik alanda ortaya çıkmış bir terimdir (Dökmen, 2000).

Aleksitimi, kişilerin duygularını yaşama ve anlatma biçimlerini etkileyen duygulanım bozukluğu olarak tanımlanmaktadır. Aleksitimi kavramı temelde üç kişilik özelliğini kapsamaktadır (Taylor, 1984). Bunlar: 1. Duyguları tanıma ve ifade etme güçlüğü, 2. Hayal (fantasy) kurmada kısırlık ve 3. İşevuruk düşünmedir (operational tinking). Aleksitimik bireyler, oldukça nadir rüya görürler. Rüyaları günlük yaşamdan kalma ve az içeriklidir. Başka bir deyişle, rüyaları genellikle birkaç basit cümle ile sınırlı, iç dünya ve bilinçdışından çok, somut ve günlük olaylarla ilgili rüyalardır (Lesser, 1981).

Aleksitimik Belirtiler ve Özellikler

Aleksitimi, Latince kökenli bir kelimedir. Kavramsal olarak “duygulara söz bulamamak” anlamındadır. Sifneos, aleksitiminin klinik özelliklerini daha önceki yıllarda tanımlamış ve 1970 yılında Nemiah ile birlikte bu kavramı kuramsal bir çerçeveye oturtmuştur (Nemiah, Freyberger ve Sifneos, 1976). Genel olarak bu kuramda, aleksitimik özellikler gösteren bireyin duygularını anlamakta ve anlamlandırmakta zorluklar yaşadığı ifade edilmektedir. Bu zorluklar, duyguları adlandıramamak ve ifade edememek, duygularını birbirinden ayrıştıramamak veya duygularını farkında olmaksızın yaşamak şeklinde özetlenebilir. Yapılan farklı yorum ve tanımlamalara rağmen aleksitimik kişilik özelliklerinin belirlenmesi çalışmaları dört başlıkta bir araya gelebilmektedirler. Bunlar;
1. Duyguları tanıma, ayırt etme ve ifade etmede güçlük,
2. Hayal kurmada kısıtlılık,
3. İşlemsel (işevuruk) düşünme,
4. Dış merkezli uyuma yönelik bilişsel yapı
olmak üzere dört ana başlık altında toplanmaktadır (Lesser 1981, Taylor, Bagby ve Parker, 1991).

Duyguları Tanıma, Ayırt Etme ve İfade Etmede Güçlük: Aleksitimik kişi yaşadığı duyguları özgül biçimde tanıyamaz ve tanımlamakta da zorlanır. Yaşadığı duygularını çok kabaca, “rahatlama veya rahatsız olma” kimi zaman da bedensel durumlarını ifade eden “gevşeme ve gergin olma” gibi basitçe anlatabileceği ifadelerle belirtmektedirler. Örneğin başlarından geçen tatsız bir durum için ne hissettikleri sorulduğunda, o an içinde yaşadığı duyguları, öfke, sinirlilik, korku ya da utanma gibi duygu ifadeleri ile anlatmak yerine olay anında neler yaşadığını ve nasıl davrandığını anlatır. Kendilerine duyguları sorulduğunda sanki bu sözcüğün anlamını bilmiyor gibi davranırlar. Duygularından söz etmeleri istendiğinde, ne zaman duygularından, ne zaman düşüncelerinden söz etmekte olduğunu bilmedikleri gözlenebilir (Dereboy, 1990b). Bedensel belirtileri ile duyguları arasındaki farkları kavrayamadıklarından dolayı sanki ezberlemiş gibi tekrarlayıcı ifadelerde bulunurlar (Krystal, 1979; Sifneos, 1988). Sık sık somatik yakınmalarından söz ederler. Duygusal yaşamlarındaki kısıtlılık, bazen duruşlarındaki donukluk ve duygularının yüzlerinden anlaşılmamasıyla da kendini belli eder (Sifneos ve ark., 1977; Lesser, 1981). Bu özellikleri nedeniyle aleksitimik bireyler, içgörü kazandırmaya yönelik terapilerde fazla mesafe alamazlar ve genellikle, terapistlerin “içgörüsüz” olarak nitelendirdikleri kişiler arasında yer alırlar (Sifneos ve ark., 1977; Taylor, 1984). Kısacası aleksitimik bireylerin günlük yaşamda düşünebilen, anlatabilen, ilişki kurabilen ancak duygu ve düşünceleri arasındaki farkı ayırt etmekte ve bağlantı kurmakta, duygularıyla bedensel duyumlarını ayırt etmekte ve bütün bunları ifade etmekte güçlük yaşayan kişiler oldukları bilinmektedir (Faryna, Rodenhauser ve Torem, 1986; Lesser, 1981).

Hayal Kurmada Kısıtlılık: Aleksitimik kişinin hayal gücü de oldukça zayıftır. Genellikle hayal kurmaz ve hayal kurmayı da zaman kaybı olarak görürler. Seyrek olarak kurduğu hayaller ise genellikle gerçeklik sınırları içinde, tutku ve özlemlerin silik bir biçimde yansıdığı kuru ve renksiz fantezilerdir. Aleksitimik bireyler hayal etmesi istenilen yaşantılarını canlı, yoğun, duygu yüklü olarak canlandıramazlar. Çoğunlukla da duygularını çağrıştıracak hayallerden uzak durmayı tercih ederler. Hatta yetişkin yaşamlarında hayal kurmayı hiç beceremedikleri iddia edilmektedir (Lesser, 1981; Taylor ve Bagby, 2004). Bu özellikleri imgeleme dayalı tekniklerin uygulanmasında terapistin karşısına önemli bir problem olarak çıkmakta ve bu bireylerle hayal gücüne dayalı, psikodrama gibi tekniklerin uygulanması terapi yapacak olanlar için sorun oluşturabilmektedir (Krystal, 1979; Sifneos, 1988). Rüyalarını çok nadir anımsarlar. Rüyalarındaki anlatımlarının daha çok günlük olaylara ilişkin gerçekleri içerdiği ve somut nitelikte olduğu bildirilmiştir. Hayal kurma becerilerindeki eksikliklerine bağlı olarak yaratıcı olmakta zorlanabilirler. Eylem ve düşünceleri daha çok dış uyaranlar doğrultusundadır. Aleksitimik kimseler genellikle çevrelerindeki insanlar tarafından donuk, sıkıcı, kaba ve duygusuz olarak tarif edilirler (Sifneos, 1988).

İşlemsel (İşevuruk) Düşünme: Aleksitimik bireyler faydacı ve mekanik tarzda düşünme eğilimindedirler. Bu nedenle duygularını tanıma ve ifade güçlüğü yaşamalarına hayal ve fantezi yaşantılarındaki kısıtlığa rağmen, çevreleriyle uyum içinde yaşayabilmektedirler. Kendi iç dünyalarından uzak son derece sade, mekanik, robot gibi bir yaşantıları vardır. Karşılaştıkları sorunlara kestirme ve somut çözümler bulmaya yönelirler. Problemlerin temeline inmektense yüzeysel nedenlerle ilgilenmeyi tercih ederler. Aleksitimik bireylerin bu tutumları çevresiyle kurdukları ilişkilere de yansımaktadır. Karşılaştıkları sorunlara ilişkin konuyu en kısa çözüm yöntemlerini araştırmaya ve aynı sorunu yeniden yaşamamak için gerekli tedbirleri almaya çalışırlar (Lesser, 1985; Taylor ve ark., 1991). Aleksitimik bireyler bu özelliklerinden dolayı genellikle çevreleriyle büyük ölçüde uyumlu ve sorunsuz insanlar gibi görünürler (Lesser, 1985; McDougall, 1982; Taylor ve ark., 1991).

Dış Merkezli Uyuma Yönelik Bilişsel Yapı: Aleksitimik bireyler daha çok dışadönük kişilik özellikleriyle öne çıkarlar. Çünkü faydacı, mekanik ve uyum sağlamaya yönelik düşünme eğilimi içindedirler. Çevreleriyle olan ilişkilerinde davranış ve tutumlarına iç etkenler ve onlara bağlı duygular değil daha çok dış uyaranlar ağırlıklı olarak yön verir. Aleksitimik bireyler uyum için gösterdikleri aşırı istek ve çabalardan dolayı çevreleriyle sorunsuz, uyumlu ilişkiler kurabilen kişiler olarak bilinebilirler (Taylor ve ark., 1991). Bu durum onların dışadönük bilişsel yapı geliştirmiş olmalarından kaynaklanmaktadır. McDougall (1982) ise bu uyumu ‘yalancı normallik’ olarak tanımlamaktadır. Aleksitimik kişiler günlük yaşamda herhangi bir olayla karşılaştıklarında çevresel beklentilere ve ayrıntılara çok fazla önem verirler. Bu nedenle aleksitimik bireyler, daha çok dış kontrollü olup yalnızlığı tercih ederler. Zeki olabilirler ancak bu zekâlarını daha çok uyum sağlamak ve duygularını gizleme çabaları için kullanırlar (McDougall, 1982).
Diğer Özellikler: Aleksitimik bireylerde belirgin olarak görülen bu dört temel özelliklerin yanı sıra ikinci derecede önemli özellikleri de şöyle sıralamak mümkündür (Krystal, 1979; Sifneos, 1988; Sifneos ve ark., 1977) :

 Aleksitimik bireyler, çevresel ayrıntılara ilişkin düşünce yoğunluğu ve çeşitli somatik belirtilerden yakınma gibi sebeplerden dolayı nevrotik olarak adlandırılabilirler. Fakat aleksitimik bireyler belirli özellikleriyle nevrotiklerden kesin olarak ayrılırlar. Duygu ve hayal yoksunluğu nevrotik kişilerde psikolojik çatışma alanıyla sınırlı kalırken, aleksitimik kişilerde her alana yayılmış durumdadır. Duyguları ile düşünceleri uygunluk göstermeyebilir.
 Bu bireylerde somatizasyon eğilimi oldukça sık görülür. Çeşitli değişken somatik yakınmalar getirebilirler. Sanki duygularını değil de, bedenlerini dinliyor gibidirler. Aleksitimik kişilerde, psikosomatik rahatsızlık görülme oranı da yüksektir. Hatta Barksky ve Klerman’a (1983) göre aleksitimik bireyler duygulara bağlı bedensel durumlarını abartırlar ve çok ani tepkiler verirler.
 Aleksitimik bireyler çok nadir rüya görürler ve rüyaların öğeleri arasında ilişki kurmaları istendiğinde zorlandıkları görülür. Gördükleri rüyalarda da, iç dünya ve bilinçdışından çok, dış gerçeklikle ilişkilerinin izleri daha belirgindir.
 Aleksitimiklerin yaratıcılıktan yoksun, robot gibi, mekanik bir yaşam sürmeyi tercih ettikleri bilinmektedir.
 Başkalarıyla empati kurma ve onları anlama yetenekleri zayıftır.
 Aleksitimikler çok nadiren ağlamasına rağmen yaşanan kızgınlık, keder, öfke ve üzüntülere bağlı olarak bazen aşırı düzeyde ağlamaları da olabilir.
 Daha çok bağımlı olma eğilimleri vardır. İnsanlardan kaçarlar ve dış kontrollü olup yalnızlığı tercih ederler. Dışa bağımlı olduklarından çevresel ayrıntılara çok dikkat ederler.
 Aleksitimikler narsistik, psikosomatik, pasif, saldırgan veya pasif-bağımlı kişilik özellikleri gösterebilirler.
 Düşünmeden davranma eğilimleri vardır, hassas değillerdir. Kendilerini zayıf, sıradan, aciz gösterme çabalarının yanı sıra, katı kurallı ve gergindirler. Aynı konu üzerinde tekrarlayıcı ve ısrarlı konuşmaları, kendi bildiğini yapan davranış merkezli olmaları aleksitimik kişilerin belirgin özelliklerindendir.
 Aleksitimik bireyler genellikle paylaşıma açık ve birlikteliği seven bireylermiş gibi görünmeyi tercih ederler. Ancak bu konuda doğal davranamazlar. Sosyal durumlara uyum sağlıyor görünürler fakat diğerleri gibi olamadıklarının da farkındadırlar ve bunu gizlemeyi tercih ederler.
 Aleksitimik bireyler stresli ya da depresyonda olsalar dahi çoğunlukla bunu inkâr ederler. Depresyonları hakkında bilgilendirilseler bile bu kez açıklamakta zorlanırlar. Basitçe sırtım ağrıyor, canım acıyor, kalbim sızlıyor gibi sözcüklerle ifade ederler.
Belirtilen bu aleksitimik özelliklerin birçok araştırmacı tarafından paylaşılmasına rağmen bir bireye aleksitimik teşhisi koymanın kolay olmadığı vurgulanmaktadır. Çünkü aleksitimik özellikler için gerekli minimum kıstas konusunda henüz kesin bir açıklama yoktur. Bu yüzden aleksitimi var ya da yok demek yerine aleksitiminin düzeyinden bahsedilebilir (Taylor, 1984; Taylor ve ark., 1991).

Aleksitimin Kuramsal Temeli

Aleksitimi kavramını; nörofizyolojik, psikanalitik, sosyal öğrenme-davranışçı, bilişsel ve bağlanma yaklaşımları aşağıdaki şekilde açıklamaktadır.
Nörofizyolojik Kuram: Nörofizyolojik yaklaşımı benimseyen uzmanlara göre aleksitimi, beyin yarım küreleri arasındaki kopukluk sonucu ortaya çıkan durumdur. Onlara göre aleksitimi, limbik sistemden neokortekse gitmek için harekete geçen duyusal uyaranların engellenmesi sonucu, bilinçli duygusal yaşantılara dönüşememesiyle oluşan arızadır. Bazı uzmanlara göre ise limbik sistemden neokortekse iletilmesi gereken duyusal uyaranların engellenmesi sonucu, bilinçli duygusal yaşantılara dönüşememesiyle oluşan bir arızadır.

Aleksitimik bireylerin beynin sağ yarımküresinde aktivite eksikliği olabileceği bildirilmektedir. Sağ hemisfer lezyonu olan hastaların büyük bir kısmında aleksitimik özellikler geliştiği görülmüştür. Sol hemisferin analitik aşamalı işlemler gerektiren mantık ve matematik gibi bilişsel görevlerde, sağ hemisferin ise birleştirici, kıyaslanabilen duygusal yaşantılar üzerine, dilin duygusal öğelerini tanıma ve ifade etmede önemli rol oynadıkları ifade edilmektedir (Taylor ve Bagby, 2004). Aleksitimik bireylerde sol hemisferin hakim olduğu ya da sağ hemisferdeki duygusal çıkarımların sol hemisfere transfer edilemediği, bu sebeple hayal yaşantısında kısıtlılık ve katı düşünce yapısı gibi özelliklerin oluştuğu belirtilmektedir (Taylor, 1984).

Kaplan ve Wogan (1977) bir çalışmalarında, ağrılı uyaran verilirken hayal kurmanın ve buna eşlik eden sağ yarımküre etkinliğinin algılanan ağrı şiddetinin artmasını önlediği gözlenmiştir. Aleksitimik bireylerin psikosomatik hastalık geliştirmeye yatkın olmalarının nedeninin beynin sağ yarım küresindeki aktivite eksikliğinden olabileceği bildirilmektedir. Sağ yarım küresi konuşma losyonlarını tutan bir lejyon nedeniyle bloke olmuş bir hasta da aleksitimik özellikler gözlenmiştir. Yine başka bir araştırmada, yalnızca sağ elini kullanan kimselerin yalnızca sol elini veya her iki elini kullananlara kıyasla aleksitimik özelliklerinin anlamlı ölçüde yoğun olduğu saptanmıştır (Fricchione ve Howanitz, 1985).
Psikanalitik Kuram: Psikanalitik kuramcılar aleksitimiyi açıklamak için çeşitli modeller üzerinde durmuşlardır. Yapılan çalışmaların birçoğunda aleksitimi ile psikosomatik belirtilerin aynı anlamda kullanıldığı ve bunun doğru olmadığı belirtilmektedir (Lesser, 1981). Belirli bir zaman diliminde farkına vardığımız uyaranların, duyguların, düşüncelerin, hatıraların sayısı sınırlıdır. Organizma sürekli olarak birçok uyaranla karşı karşıya iken, bunların önemli bir bölümü bilinçli algılama ve ayırt etme eşiğinin dışında kalır. Böyle olmasaydı çok sayıda uyaranların etkisi altında aşırı bir karışıklık ve dayanılması güç bir uyaran saldırısı içinde kalırdık (Öztürk, 1998). Psikanalitik yaklaşım genellikle özünde bu şekilde ortaya çıkabilecek duygusal karışıklıklar ve travmalar sonucunda duyguların ifade edilmesindeki yetersizliklerin nedeninde patolojik ego savunma mekanizmalarına veya duygusal travmaları öncelikli olarak dikkate alır (Stoudemire, 1991). McDougall (1982) ise aleksitiminin çeşitli psikolojik sebeplerden doğabileceğini, burada kullanılan savunma mekanizmalarının bastırma ve yadsımadan farklı olarak psikotik doğada olduğunu belirtmiştir.

Freud kuramının özünde duyguları hoş ve hoş olmayan kaygılara bağlamıştır. Eğer bastırılmış libido, hayal ve fantezi olarak gerçekleşme bulamazsa sonraki yaşantılarda kaygı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu kaygı da psikolojik sağlık açısından önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Freud’a göre bir uyarıcının sözel olarak ifade edilebilmesi için bilinçdışından bilinç düzeyine gelmesi gerekir. Oysa bilinçdışına itilen duygu, çatışma ve gerilimleri yaşarız ancak bunun içeriğini bilinçli olarak algılayamaz ve ifade edemeyiz. Bilinçdışında ifade edilmeyen ve sözel olarak paylaşılmayan duygu, çatışma, gerilimler ve beden dili ile anlatım bulur. Bu yönüyle aleksitimiklere benzemektedir (Stoudemire, 1991). Ancak Nemiah, nevrotik savunmaları ele aldığı bir yazısında yadsıma ile bastırmanın ayırt edilmesinin zor olduğunu söylemektedir. Freud, bir uyarıcının sözel olarak ifade edilebilmesi için bilinçdışından bilinç düzeyine gelmesi gerektiğini ifade etmektedir. Bilinçdışına itilen uyarıcılar da duygu, çatışma vs. yaşatırlar ancak bilinçli olarak algılanıp ifade bulamazlar. Ayrıca bu uyarıcılar bilinçdışında kalıp, ifade edilemeyen duygu ve çatışmalar beden diliyle ifade bulurlar. Bu durum aleksitimik özelliklerle benzeşmektedir (Stoudemire, 1991).

Wolf’a (1977) göre çocuğun duygusal yönden kendini ifade etmesini, duygusal öz anlatımını ve oyunculuğunu reddeden ebeveynler çocuğun duygu ve fantezilerini pekiştirmek yerine en yakınları ile bile paylaşmasını engelledikleri için çocuk zamanla duygusuz iletişim kurarak sahte bir benlik geliştirir. Duygusal alanda oluşturulan karmaşa ve baskılar çocuğu duygularını tanımamaya hatta yaşamamaya, ifade etmemeye yöneltmektedir (Akt.: Yalçın, 2010). Psikosomatik hastaların çocuğun aşırı koruyucu ya da üstü kapalı reddedici tutumu olan annelere sahip oldukları bilinmektedir. Bu annelerin çözümlenmemiş, narsistik çatışmalarını çocuklarına yansıtmaktadırlar. Annesi bebeğini kendi bedenin bir parçası gibi algılayarak çocuğun bedensel tepkilerine aşırı dikkati ve kontrolü, ilerleyen yaşlarda çocuğun bedenin öz temsilindeki yetersizliğe bağlı olarak aleksitimik belirtilerin oluşmasına neden olmaktadır (Luminent, 1994).
Krystal (1979), aleksitimin oluşumuna ilişkin psikanalitik kurama dayalı gelişim merkezli açıklamalar yapmıştır. Ona göre bazı aleksitimik bireyler, derinden yaralı oldukları için duygusal gelişimin ilk dönemine saplanıp kalmış ya da gerilemiş olabilirler. Travma sonrası oluşan aleksitimik özellikler, bebeklikte anneyle kurulan ilişkinin yetersiz olmasından kaynaklanmaktadır. Krystal (1979), çocuğun duygusal iletişim kapasitesinin gelişmesinin, tamamen ailenin kurduğu ilişkilerle çocuğunun duygusal yaşantısını tanıyıp geliştirip zenginleştirmesine bağlı olduğunu vurgulamaktadır. Ona göre çocuk, başlangıçta duygularını somatik olarak ifade edebilir. Duyguları bedenseldir ve henüz farklılaşmamıştır. Ancak çocuğun gelişimine bağlı olarak duyguları da farklılaşarak bedensellikten ayrışarak sözel ifadeye dönüşmektedir. Bunun yanında bu gelişim süreci üzerinde bebeklikte yaşanan yıkıcı ilişkilerin veya olumsuz bir olayın geriletici etkisi bulunmaktadır. Bu sebeple bazı aleksitimik kişiler, çocuklukta geçirdikleri olumsuz olay ve ilişkiler nedeniyle duygusal gelişimlerini tamamlayamamış, duygusal gelişimin ya ilk dönemine saplanmış ya da gerilemiş olan bireylerdir. Bu nedenle Krystal, aleksitimiklerdeki yaratıcılık ve kendine bakım eksikliği, hayal ve fantezi yoksunluğu gibi özelliklerin nedenini, erken çocuklukta yaşanan duygusal gelişimi engelleyici yıkıcı olay ve olumsuz ilişkiler olarak görmektedir. Bu durumda aleksitimi, gelişimsel bir başarısızlık ya da psikolojik bir travma sonucu ortaya çıkan duygusal sıkışma ve gerileme olarak düşünülebilir (Akt.: Koçak 2003).

Sosyal Öğrenme-Davranışçı Kuram: Sosyal öğrenme yaklaşımına göre çocuklar, öğrenme sürecinde önce çevrelerindeki en yakın modelleri (anne-baba, akranlar) gözlerler. Modellerin davranışlarını gözlemleyip taklit ederler daha sonra yeniden modele uygun davranış üretirler. Modelin davranışını ne kadar iyi sergilerlerse, sosyal çevreleri tarafından ödüllendirilerek, o davranışı tekrar etmeleri sağlanır (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995). Burada çevresel faktörler ciddi bir biçimde rol oynamaktadır. Bandura (1986), sosyal öğrenme kuramında temel faktörün, bireyin başkalarını gözlemleyerek öğrenmesi olduğunu belirtmektedir (Akt.: Koçak, 2003).
Her bireyin içinde doğup büyüdüğü bir aile ve ailenin de içinde yer aldığı sosyokültürel yapı ve iletişim biçimi vardır. Kişilerin iletişim ve davranış tarzları duygu ve düşüncelerini ifade biçimleri bu sosyal kültürel yapı içinde şekillenmektedir. Borens ve diğerlerinin (1977), psikosomatik hastalar üzerine yaptıkları araştırmaya göre, gelişmemiş toplumlarda ve düşük sosyoekonomik düzeyde yaşayanların daha fazla aleksitimik özellik gösterdikleri saptanmıştır (Akt.: Lesser, 1985). Stoudemire (1991), bireylerin iletişim kurma yeteneklerinin aile içinde öğrenme, model olma sonucu ortaya çıktığını vurgulamaktadır. Ona göre çocuklar, aile içinde ve yaşadıkları çevrede kendilerini duygu ve düşüncelerini ifade etmeyi öğrenecekleri yerde bastırmayı ya da bedensel ifade etmeyi görüyorsa hasta rolüne adapte olarak aleksitimik özellikler göstermeye zemin hazırlamaktadır. Kısacası bu yaklaşıma göre bireylerdeki aleksitimik özelliklerin ortaya çıkması; içinde yaşadıkları sosyo-kültürel ortamdaki öğrenme sonucudur. Aleksitiminin bireyin görgü eğitim ve yaşantıyla ilgili kültüre bağlı sosyal kökenli bir olgudur.
Bilişsel Kuram: Biliş, içsel duygu, dürtü ve düşünceleri ile birlikte dış dünyayı algılama ve yorumlama biçimidir. Psikolojik bir sorunda bilişsel kuramın bakış açısını diğerlerinden ayıran en önemli özellik, bireyin tepkileri ile uyarıcılar arasına giren zihinsel süreçlere yapılan vurgulamadır. Bilişsel kuramın kurucularından olan Beck’e (1995) göre bireydeki psikolojik sorunların altında dış ve iç dünyadan gelen uyarıcıların fonksiyonel olmayan, bozulmuş bilişsel süreç nedeniyle çarpık bir şekilde algılanması ve gerçeğe uygun olmayan bir şekilde yorumlanması yatmaktadır. Yaşamın ilk yıllarından itibaren sosyalleşme sürecinde, deneyim ve öğrenmelere bağlı olarak bireyde bazı temel düşünce ve inanç sistemleri, varsayımlar ve genellemeler oluşur. Bu temel varsayımlar tekrarlanarak şemaları oluşturur. Bu şemalar ise günlük yaşamda birey tarafından algıları organize etmede, dış dünya ve olayları yorumlayıp anlamlandırmada kullanılır. Ancak şemalar bazen son derece katı, dirençli, orantısız aşırılık özellikleri taşıdığından işlevsel ve uyum sağlayıcı değillerdir. Beck’e göre bu şemaların içeriğinde değersizlik, yetersizlik, keyfi çıkarsama, aşırı genelleme, kişiselleştirme, abartma, küçümseme, başarısızlık, kendini suçlama ve ikili düşünme gibi bilişsel çarpıtmalar bulunmaktadır. Bazı bilişsel düşünürlere göre duyguları ifade etme aynı zamanda bilişsel gelişim sürecinden de etkilenmektedir. Kişilerdeki bilişsel çarpıtmalar onların duygu ve davranışlarını belirlediğine göre aleksitimi de buna bağlı olarak açıklanabilir. Eğer bir kimse çevresindeki uyaranları tehdit edici olarak algılarsa, bunları tehlike yönünde abartarak yoğun kaygı yaşar. Bunun sonucunda da tehlike, tehdit, zayıflık ve zarar görme içerikli bilişsel şemalar oluşur. Bu şemalar bireye özgü olup aile ve kültürden köken alarak erken çocukluktan itibaren sosyalleşme sürecinde yerleşir. Bu bağlamda aleksitimik özelikler de bilişsel şemalarda yer alan işlevsel olmayan bilişsel çarpıtmaların bir sonucu olabilir.

Lazarus’a (1982) göre de duyguların altında bilişsel değerlendirmeler ve öğeler yatmaktadır. Duygu, bireyin çevre ile etkileşiminde yaptığı bilişsel değerlendirmelerin bir sonucudur. Lazarus, bilişsel değerlendirmelerin basitten karmaşığa doğru bir derece izlediğini vurgulamaktadır. Bilişsel değerlendirmenin en ilkel biçimi dil öncesi bilinç ve bilinçdışıdır. Gelişmiş olan biçimi ise bilinçtir ve burada düşünce, imgeleme ve duyguların sözel, simgesel ifadesi yer alır (Lazarus, 1991). Lazarus’un bu düşüncesine dayanarak Martin ve Pihl (1986), aleksitimiklerin Lazarus’un bahsettiği ilkel bilişsel şemaları kullandıklarını öne sürmektedirler. Onlara göre aleksitimik bireylerde kognitif değerlendirme en alt düzeyde simgesel ve sözel olmayan bir biçimde yapılır. Bu yüzden aleksitimikler duygularını ayırt edemez, bilişsel çarpıtmaları nedeniyle stres ve kaygı gibi duygularının ne farkında olabilir ne de yaşayabilirler. Duygu durumlarının farkına varamadıkları için de yaşadıklarını bedensel tepkiler olarak (psikosomatik belirtiler) ifade ederler (Martin ve Pihl, 1986). Aleksitimik kişilerde somatizasyon eğilimi oldukça sık görülür. Çeşitli ve değişken somatik yakınmalar getirebilirler. Sanki duygularını değil de bedenlerini dinliyor gibidirler (Bengi, 1996). Temel olarak duygularını tanıma ve onları iletme zorluğu gösteren bir yapı olan aleksitimi, psikolojik sıkıntının bedensel bulgular biçiminde yaşanması ve iletilmesi olarak tanımlanan somatizasyonun etkilerinden birisidir (Sayar ve Ak, 2001).

Piaget’in bilişsel gelişim kuramını temel alan Lane ve Schwartz’ın (1987) geliştirdikleri bilişsel gelişim modeline göre, duygu olarak yaşanılan her şey duygusal uyarımların bilişsel işlemden geçmesiyle oluşur. Piaget’in bilişsel gelişim süreci hiyararşik bir yapıda en basitten en karmaşığa beş adet duygusal duyarlılık basamaklarından oluşmaktadır. Onlara göre aleksitimikler bu basamakların alt evresi olan duyguların ayrışmadığı, bedensel nitelik taşıdığı basamaklarda takılıp kalmış gelişim özürlü bireylerdir. Aleksitimiyi bilişsel yaklaşım açısından açıklamaya çalışan Stoudemire’e (1991) göre ise; aleksitimik bireylerdeki duyguları ifade etme güçlüğü bilişsel gelişim dönemindeki bazı eksikliklerden kaynaklanmaktadır. Başka bir ifadeyle aleksitimiklerin duygularını tanıma ve ifade güçlüğü çekmeleri, duygusal durumlarını bedensel tepkiler olarak ifade etmeleri, bu kimselerin bilişsel gelişiminin duyusal-hareketsel dönemi ile işlem öncesi dönemi arasına odaklaşmaları veya takılıp kalmalarından kaynaklanmaktadır. Sonuç olarak bu kurama göre aleksitimikler henüz duyguların ayrışmadığı bedensel olarak ifade edildiği alt ilkel bilişsel duygusal gelişim sürecinin evrelerinde takılıp kalmış duygusal gelişim özürlü bireyler olarak tanımlanmaktadır (Stoudemire, 1991).

Bağlanma Kuramı: Bowlby (1980), bağlanma davranışını, bir bireyin korktuğunda bir figürle ilişki kurmak ya da yakınlık aramak için duyduğu istek şeklinde tanımlamıştır. Temeli bebeklik döneminde oluşan bağlanma davranışı, yetişkinlik dönemindeki bağlanma davranışı üzerinde de etkili olmaktadır. Kişinin bebekliğinde ya da erken yaşlarda bakımını üstlenen kişi ile kurduğu ilişkinin, ileriki yaşlarda ortaya koyacağı davranışlarında etkili rol alacağını öne sürmektedir. Erken çocukluk çağındaki bağlanma deneyimlerinin, duygusal şema, hayal kurma ve diğer bilişsel yeteneklerin gelişimini etkilediği bilinmektedir (Cassidy, 1994; Fonagy ve Target, 1997). Yaratıcı hayal kurma ve etkili duyguları düzenleyici yetenekler güvenli bağlanma ilişkisi ile ilgili iken, aleksitimide güvensiz bağlanma söz konusudur (Taylor ve Bagby, 2004; Troisi, D’Argenio ve Peracchio, 2001). Çocukluktan erişkinliğe kadar izlenmiş aleksitimi çalışmaları yoktur. Ancak pek çok erişkin aleksitimi çalışmasında, aleksitiminin güvensiz bağlanma ile ilgili olduğu görülmüştür. Bu güvensiz bağlanma azalmış seviyedeki sosyal destekle birliktelik göstermektedir (Kojima ve Senda, 2003).

Krystal’a göre aleksitimi erken yaşlarda oluşan psişik travma sonucudur. Çocukluk çağı fiziksel ve cinsel kötüye kullanımı olan erişkin aleksitimilerle ilgili az çalışma mevcuttur. Bu çalışmalardan elde edilen bulgular farklılıklar göstermektedir (Taylor ve Bagby, 2004). Hazan ve Shaver (1987), Bowlby'nin bağlanma yaklaşımı temel alınarak, yetişkinlikteki romantik ilişkilerin açıklanabileceğini öne sürmüşlerdir. Bireyin doğduğunda annesiyle kurduğu iletişim önceleri sadece çocuğun biyolojik varlığının devamına hizmet ederken daha sonra bu etkileşim biçimi (bağlanma) içselleştirilerek bireyin hayatının tüm yönlerini etkileyen bir etkileşim biçimi haline gelmektedir (Hamarta, 2004). Bu araştırmacılara göre bireyler bebeklik ya da çocukluk döneminde ebeveyn ile kurulan bağlanmanın bir benzerini, yetişkinlikte romantik eşleriyle kurdukları ilişkide denerler.
Bağlanma ile doğrudan aleksitimi arasındaki ilişkiyi gösteren çalışmalar mevcuttur (Montebarocci, Codispoti, Baldaro ve Rossi, 2004, Şenkal, 2003; Wearden, Cook ve Vaughan-Jones, 2003). Fukunishi ve arkadaşlarının (1997) Japon öğrencilerle yaptıkları bir çalışmada ise, deneklerin çocukluk dönemlerinde annelerinin ilgisini yetersiz olarak algılamaları ile aleksitimi arasında bir ilişki bulunmuştur. Sonuç olarak, güvensiz bağlanmanın, duyguları öğrenmede başarısızlığa neden olabileceği ve aleksitimik kişilik için de zemin hazırlıyor olabileceği düşünülmektedir (Kraemer ve Loader, 1995; Akt.: Durak-Batıgün ve Büyükşahin, 2008). İlgili literatür gözden geçirildiğinde, bağlanma, psikolojik semptomlar ve aleksitimi arasındaki ilişkileri gösteren çalışmalara da rastlanmaktadır (Erden, 2005; Wearden ve ark., 2003). Bu çalışmalarda, aleksitimi ile güvensiz bağlanma ve psikolojik semptomlar arasındaki pozitif ilişkilerden söz edilmekte, başka bir deyişle, aleksitimi puanları arttıkça, güvensiz bağlanma ve psikolojik semptom puanlarının da arttığı bildirilmektedir.

Aleksitiminin Yaygınlığı

Araştırma bulgularına göre yetişkin bireylerin %18.8’inde aleksitimi görülebilmektedir (Parker, Bagby ve Taylor ve 1991). Yetişkin bireylerde cinsiyet değişkenine göre erkeklerin, kadınlardan daha fazla aleksitimik belirtiler gösterdiği bulunmuştur (Levant, Hall, Williams ve Hasan, 2009).

Laos (1995), klinik olmayan örneklemde, öğrenciler ile yaptığı araştırmada örneklem grubunun aleksitimi oranının %23 olduğunu bulmuştur. Montreuil ve Pedinelli (1995), sağlıklı bireyler üzerinde yürüttüğü çalışmasında aleksitimi oranını %7 olarak saptamıştır. Kokkonen, Karvonen ve Veijola (2001) ise normal popülasyonda; erkeklerde %9.4, kadınlarda ise %5.2 oranında aleksitimik birey tespit etmişlerdir. Mattila ve arkadaşları (2006), genel yetişkin nüfusunu temsil eden 5454 kişilik örneklem üzerinde yaptıkları çalışmada, aleksitimi yaygınlığını tüm bireylerde %9.9 olarak tespit etmişlerdir.

Aleksitiminin Ölçülmesi
Aleksitimi konusunda yapılan çalışmalar incelendiğinde sıklıkla kullanılan iki ölçeğin kullanıldığı görülmüştür. Bunlar Duyguları İfade Ölçeği (DİÖ) ve Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAÖ)’dir. Ölçekler aşağıda tanıtılmıştır.
Duyguları İfade Ölçeği (DİÖ): Duyguları İfade Ölçeği, King ve Emmons (1990) tarafından geliştirilmiştir. Türkçe’ye Kuzucu (2006) tarafından uyarlanmıştır. Ölçek genel duygu ifadelerini ölçmek amacıyla kullanılmaktadır. 16 maddeden oluşan likert tipi derecelendirmeye dayalı ölçeğin maddeleri olumlu, olumsuz ve yakınlık içeren duyguları ifade etme eğilimi ile ilgilidir. Ölçek hem kişilerarası ilişkilerde hem de kişilerarası ilişkilerden bağımsız olarak duygusal ifadeler hakkında bilgi vermektedir.
Ölçeğin Türkçe’ye uyarlaması için yapılan geçerlilik çalışmaları için doğrulayıcı faktör analizi yapılmış, orijinal model doğrulayıcı faktör analizi ile doğrulanmamıştır. Bunun üzerine de açımlayıcı faktör analizi yapılarak Türk kültürüne uygulama sonucunda ortaya çıkan faktör yapısına bakılmıştır. Açımlayıcı faktör analizi ile belirlenen bu faktör yapısının bir diğer faktör analizi yöntemi ile doğrulanması için doğrulayıcı faktör analizi yapılmıştır. Son olarak ölçeğin ölçüt ve yapı geçerliliğine bakılmıştır (Kuzucu, 2006). Yapılan açımlayıcı faktör analizleri sonucunda, maddeler orijinal modeldeki faktörlere dağılımdan farklılık göstermiştir. Orijinal ölçekte 1. 6. 7. 8. ve 12. maddeler ‘yakınlık’ faktöründe yer almaktayken, ölçeğin Türkçe uyarlamasında 1. 3. 6. 7. 8. ve 16. maddeler ‘yakınlık’ faktöründe yer almıştır. Benzer şekilde orijinal ölçekte 3. 4. 9. 11. 13. 15. 16. maddeler ‘olumlu duygu’ faktöründe yer almaktayken ölçeğin Türkçe uyarlamasında 4. 9. 11.13. ve 15. maddeler ‘olumlu duygu’ faktöründe yer almıştır. ‘Negatif duygu’ faktörünün maddelerinde bir farklılık olmamıştır. Orijinal ölçekte ‘olumlu duygu’ faktöründe yer alan iki madde (3. ve 16.) ölçeğin Türkçe uyarlamasında ‘yakınlık’ faktöründe yer almıştır. Bu maddeler ölçekte kişilerarası iletişimde fiziksel teması içeren maddelerdir. Söz konusu maddelerin, orijinal çalışmada olumlu duygu boyutunda yer almasına rağmen, anlamsal olarak yakınlık boyutuyla doğrudan ilişkili oldukları göz önünde bulundurulduğunda, bu faktör dağılımının Türk kültürüne uygun, daha geçerli bir yapı ortaya koyduğu söylenebilir. Elde edilen bu sonuçlar doğrultusunda doğrulayıcı faktör analizi tekrar edilmiş ve elde edilen sonuç üç faktörlü yapıyı desteklemiştir (Kuzucu, 2006).
Duyguları İfade Ölçeği, gerçek ifade davranışlarına odaklanan, rasyonel şekilde yapılandırılmış, maddeler hem pozitif hem de negatif duyguları içerecek şekilde yazılmıştır. Maddeler 1 ile 7 arasında cevaplanmaktadır. “1”, kişinin maddeye kesinlikle katılmadığını, “7” ise kişinin maddeye kesinlikle katıldığını göstermektedir. DİÖ’deki yüksek puanlar, duyguları ifade etme eğiliminin yüksek olduğunu göstermektedir. Ölçeğin en düşük maddeler arası korelasyonu .06, ortalama maddeler arası korelasyon .18, en yüksek maddeler arası korelasyonu ise .59 olarak hesaplanmıştır. Ölçek puanlarının ortalaması 4,6 (7’li likertte) ölçeğin standart sapması .76’dır. DİÖ’nin alfa güvenirlik katsayısı .78’dir.
Temel bileşenler analizinde, varimax kullanılarak dönüştürülen öz değeri 1’den büyük olan üç faktör çıkarılmıştır. İlk faktör için öz değeri 3.41, ikinci faktör için 1.30 ve üçüncü faktör için 1.10’dur. Birinci faktörde yedi madde toplanmıştır. Bu faktör olumlu duygu ifadesi olarak adlandırılmaktadır. Varyansın %14’ünü açıklamaktadır. İkinci faktöre beş madde ağırlıklı olarak örüntüleşmiştir. Bu faktör yakınlık ifadesi olarak adlandırılmaktadır. Varyansın %12’sini açıklamaktadır. Üçüncü faktörde dört madde ağırlıklı olarak örüntülenmiştir. Bu faktör olumsuz duygu ifadesi olarak adlandırılmaktadır ve varyansın %10’unu açıklamaktadır. Sonraki doğrulayıcı faktör analizleri, açıklayıcı analizlerin oluştuğu grupların kullanımıyla yapılmıştır. Her grup, her biri az sayıda maddelerine nazaran yüksek güvenirlik katsayısına sahiptir, olumlu duygu ifade grubu için alfa .74, olumsuz duygu ifade grubu için alfa .67, yakınlık ifadesi grubu için alfa .63’tür.
Tüm gruplar pozitif yönde ilişki göstermektedir ancak olumlu duygu ifadesi grubu, yakınlık ifadesi grubuyla ilişkiliyken (r=.58), olumsuz duygu ifadesi grubu, olumlu duygu ifadesi grubu (r=.29) ve yakınlık ifadesi grubu arasında (r=.37) böyle güçlü ilişki bulunmamıştır. Maddeler orijinal modeldeki faktörlere dağılımdan farklılık göstermiştir. Sonuç olarak ölçekte,
1., 3., 6., 7., 8. ve 15. maddeler yakınlık ifadesi faktöründe,
4., 9., 11., 12. ve 14. maddeler olumlu duygu ifadesi faktöründe,
2., 5., 10. ve 13. maddeler ise olumsuz duygu ifadesi faktöründe yer almıştır.

Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAÖ-20): Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAÖ), Taylor ve arkadaşları (1985) tarafından geliştirilmiştir. Ölçeğin ilk formu aleksitimik özellikleri ölçen toplam 26 maddeden oluşan 5’li likert tipi bir ölçektir. Dereboy (1990a) tarafından Türkçe’ye uyarlanıp geçerliliği kanıtlanmıştır. Dereboy’un uyarlaması sonunda 0-1 şeklinde puanla değerlendirilmektedir.
Toronto Aleksitimi Ölçeğinin 26 maddelik formunda 4 alt boyut bulunmaktadır. Bunlar:
1. Duygular ve bedensel duyumları tanıma ve ayırt etme yeteneği,
2. Duyguları ifade etme yeteneği,
3. Hayal (fantasy) kurma ve
4. İç yaşantılardan çok dış olaylara yönelik düşünme (externally oriented thinking) (Taylor ve ark., 1985; Bagby, Taylor ve Ryan, 1986). İlk üç özellikteki azalma ve dördüncü özellikteki artma aleksitimi olarak yansımaktadır (Şahin, 1992). Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAÖ-26) sonradan getirilen eleştiriler doğrultusunda, 1992 yılında yeniden düzenlenerek kısaltılmış ve günümüzde sıkça kullanılan 20 soruluk son haline getirilmiştir. Bu ölçek de TAÖ-20 olarak adlandırılmıştır (Bagby, Taylor ve Ryan, 1994).
Ölçeklerin karşılaştırılması ile ilgili Zimmerman ve arkadaşlarının 2005 yılındaki çalışması, TAÖ-26 ve TAÖ-20 ölçeklerinin arasında en çok kullanılan ölçek olarak TAÖ-20’nin, güvenirlik ve geçerliliğinin yüksek bir ölçek olduğudur. Ancak bu formun, hayal kurma ile ilgili boyutu içermemesi nedeniyle özgün aleksitimi ölçeğinin değerlendirdiği aleksitimi kavramını bire bir yansıtmadığı eleştirisi yapılmaktadır (Zimmerman, Rossier, Meyer ve Gaillard, 2005). TAÖ-20’nin Türkçe geçerlik ve güvenilirliği Beştepe (1997) tarafından yapılmıştır. Ölçeğin Türkçe uyarlaması sırasında çalışılan 300 kişilik örneklemde elde edilen güvenilirlik Cronbach alfa=0.81’dir. TAÖ-20’nin son olarak Güleç ve arkadaşları (2009) tarafından tekrar Türkçe uyarlaması yapılmıştır. Çalışma sonucunda TAÖ-20 Türkçe uyarlamasının, 3 faktör örüntüsünü sağladığını göstermiştir. Ölçeğin ve alt ölçeklerin iç tutarlık incelenmesinde toplam ölçek için alfa=0.78 olarak saptanmıştır. Ayrıca, 1. faktör için alfa=0.80, 2. faktör için alfa=0.57 ve 3. faktör için alfa=0.63 olarak saptanmıştır. Faktörler arası korelasyonlarına bakıldığında, 1. ile 2. faktör arasında 0.53; 1. ile 3. faktör arasında 0.12 ve 2. ile 3. faktör arasında 0.36 olduğu görülmüştür. Düzeltilmiş madde-toplam korelasyonunun 0.22-0.48 arasında olduğu ve istatistiki olarak anlamlı olup, 18. ve 20. madde dışında yeterli korelasyon gösterdiği saptanmış ve çalışmanın bulguları TAÖ-20 Türkçe çevirisinin, orijinal çalışmada olduğu gibi 3 faktör yapısını desteklediğini göstermiştir. Uyarlamanın iç tutarlığı da yeterli olarak görülmektedir. TAS-20 Türkçe uyarlamasının Türk örneklemi için geçerli ve güvenilir olduğu bulunmuştur (Güleç, Köse, Güleç, Çitak, Evren, Borckardt ve Sayar, 2009).
20 soruluk Toronto Aleksitimi Ölçeğinin alt boyutları şunlardır;
1. Duygularını tanımada güçlük (TAÖ-1),
2. Duygularını ifade etmede güçlük (TAÖ-2),
3. Dışa dönük düşünce (TAÖ-3).
Ölçeğin;
duyguları tanımada güçlük alt boyutunda 7 madde (1, 3, 6, 7, 9, 13, 14),
duyguları ifade etmede güçlük alt boyutunda 5 madde (2, 4, 11, 12, 17) ve
dışa dönük düşünce alt boyutunda 8 madde (5, 8, 10, 15, 16, 18, 19, 20) bulunmaktadır (Güleç ve ark., 2009).
Ölçek likert tipi bir ölçme aracı olup, kişilerden “Hiçbir zaman(1)”, “Nadiren(2)”, “Bazen”(3), “Sık sık”(4) ve “Her zaman”(5) seçeneklerinden en uygununu işaretlemesi istenir. Puanlandırılma ise tüm bu maddelerin puanlarının toplanmasıyla gerçekleştirilir. Ancak bu maddelerden bazıları ters çevrilerek puanlamaya katılır. Ters çevrilen bu maddeler 4., 5., 10., 18. ve 19. maddelerdir (Güleç ve ark., 2009). Ölçeğin tamamından 61 ve üzerinde puan alan kişiler, aleksitimik olarak kabul edilmektedir. Yüksek puanlar yüksek aleksitimik seviyeyi göstermektedir.

İlgili Araştırmalar

Aleksitimi ve somatik şikayetler arasındaki ilişki konusunda yapılan bir araştırmada, aleksitimi ile bedensel şikayet belirtileri arasında ilişki olduğu ve aynı zamanda kadınlarda aleksitimik özelliklerin erkeklerden daha fazla görüldüğü saptanmıştır (Cooper ve Halmstrom, 1984). Fricchione ve Hwanitz (1985) yaptıkları araştırmada beynin sağ yarım küresi zarar görmüş hastaların aleksitimik belirtiler gösterdiğini saptamışlardır. Yalnızca sağ elini kullanan kimselerin, yalnızca sol elini veya her iki elini kullananlara kıyasla aleksitimik özelliklerinin anlamlı ölçüde yoğun olduğunu ortaya koymuşlardır.
Ontroino Üniversitesinde 216 öğrencinin katılımı ile yapılan bir araştırmada aleksitimi ile yüzdeki duygu ifadeleri arasındaki ilişki tanımlamaya çalışılmış ve araştırmacılar uyarıcı olarak dokuz farklı insanın stresli, şaşırmış, meraklı, utanmış, öfke, korku, zevk, küçümseme, aşağılama, alınma gibi duyguları gösteren siyah beyaz resimleri gösterilmiştir. Araştırmaya katılan kişilerin aleksitimi puanları düşük, orta ve yüksek olarak gruplandırılmış, araştırmanın sonucunda yüksek aleksitimik puan alanlarla düşük aleksitimik puan alanlar arasında fark olmuştur. Aleksitimi puanı yüksek olanlar anlamlı şekilde yüzdeki ifadeleri diğerlerine göre daha az tanıyabilmişlerdir. Bunun yanında cinsiyet açısından anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir. Aleksitimik kişilerin duyguları ifade edemedikleri gözlenmiştir (Parker, 1989; Akt.: Aydemir, 2010).
Yemez’in (1991), Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi polikliniğine başvurmuş veya kliniklerde yatmış 16-65 yaşları arasında 151’i kadın, 86’sı erkek toplam 237 kişi ile yaptığı bir araştırmada deneklere Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAÖ) uygulanmıştır. Çalışma sonunda, psikosomatik ve somatik bozukluklarda aleksitiminin, diğer bozukluklar ve kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde yüksek olduğunu bulunmuştur. Bu araştırmada, aleksitimi ile demografik özellik arasındaki ilişkiye de bakılmıştır. Yaş ilerledikçe aleksitimik özelliklerin arttığı, kadınlarda görülme sıklığının erkeklere göre daha fazla olduğu, ev hanımlarında ise çalışan bayanlara göre daha sıklıkla rastlandığı ortaya çıkmıştır. Yine, anne-babanın öğrenim düzeyi ile aleksitimi arasında anlamlı bir ilişki olduğu, aleksitimik özelliklerin, sosyo-ekonomik düzey düştükçe arttığı, çocukluğun geçtiği yerleşim birimi, evdeki çocuk sayısı, ailenin ilk, ortanca ya da son çocuğu olma ile aleksitimi arasında bir ilişki olmadığı, kardeş sayısı arttıkça aleksitimik özelliklerin arttığı gibi bulgulara ulaşılmıştır.

Türk’ün (1992) üniversite öğrencilerinde aleksitimik özellikler ile ruh sağlığı arasındaki ilişkiyi incelediği araştırmanın örneklemini, Ege Üniversitesinde okuyan 2. ve 3. sınıf 324 kız, 218 erkek olmak üzere toplam 542 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada Toronto Aleksimi Ölçeği, Kalz Genel Uyum Skalası ve demografik özellikler için ise kişisel bilgi formu kullanılmıştır. Araştırma sonucunda; aleksitimik özellikler ile ruh sağlığı arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır. Yani, ruh sağlığı daha kötü olan deneklerin aleksitimik özellikleri de yüksek çıkmıştır. Yine somatik yakınmalarla aleksitimik özellikler arasında pozitif yönde anlamlı ilişki olduğu bulunmuştur. Somatik yakınmalar arttıkça aleksitimik özelliklerde de artış olmaktadır. Ayrıca kadınların aleksitimik özelliklerinin erkeklere kıyasla daha yüksek olduğu görülmüştür. Düşük sosyo-ekonomik düzeyden gelen, ailesinden ayrı yaşayan, ailesi köyde kasabada yaşayan, anne ve babası eğitimsiz ya da sadece okur-yazar, babası işsiz, annesi işçi, kendisine ait odası olmayan, çocukluğunun ilk on yılını köyde kasabada geçiren, sorunlarını hiç kimseyle paylaşmayan, en önemli sorunu bedensel sağlık sorunları olan, alkolü sık tüketen ve bağımlılık yapıcı ilaç veya madde alışkanlığı olan deneklerde diğerlerine oranla aleksitimik özelliklerin anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu bulunmuştur.

Aleksitiminin psikiyatrik, psikosomatik ve normal kişilerde görülme sıklığını ölçmek amacıyla yapılan araştırmada, aleksitiminin sosyo-demografik özelliklerle ilişkisi ve depresyonla ilişkisi incelenmiştir. 234 kişinin katıldığı bu araştırmada, aleksitiminin en çok psikiyatrik grupta (%67,9) rastlandığı ve bunu psikosomatik (%57,7) ve kontrol grubunun (%38,5) izlediği belirtilmiştir. Ayrıca depresyonla aleksitimi arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Ancak her üç grupta da aleksitimi ile cinsiyet arasında ilişki bulunmamış, sosyo-ekonomik düzey ile aleksitimi arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur (Gürkan, 1996).

Hekimlerin tükenmişlik düzeylerinin aleksitimi düzeyleri ve bazı sosyodemografik değişkenlerle ilişkisinin araştırıldığı çalışmada, 384 hekimden Maslach Tükenmişlik Ölçeği (MTÖ) ve Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAÖ) kullanılarak veri toplanmıştır. Sonuç olarak, hekimlerin %79.3’ünde (n=306) aleksitimi belirlenmezken, %20.7’sinde (n=78) aleksitimi saptanmıştır. Aleksitimik bireylerde duygusal tükenme (DT) ve duyarsızlaşma (DYS) düzeyleri daha yüksek, kişisel başarı (KB) düzeyleri daha düşük bulunmuştur. Akademik ünvan ve meslekte çalışma süreleri ile aleksimi düzeyleri arasında ilişki saptanmazken; araştırma görevlisi ve uzman hekimlerin DT ve DYS düzeyleri daha yüksek bulunmuştur. Meslekte çalışma süresi 6-10 yıl olanların DT düzeyleri düşük, 5 yıl ve daha az olanların ise DYS düzeyleri yüksek bulunmuştur. Tükenmişlik sendromu yaşayan bireylerde aleksitimi düzeylerinin arttığı görülmüştür (Karlıdağ, Ünal ve Yoloğlu, 2001).

Sallıoğlu (2002), aleksitimik olan ve olmayan üniversite öğrencilerinin duygu ifade eden sözcük ve deneyimlere yükledikleri duygu yoğunluğu konulu çalışmasında, yeterlilik duygu kategorisinde aleksitimik olmayan öğrencilerin, aleksitimik olan öğrencilere göre daha fazla olduğunu; bunun yanında mutsuzluk ve kuşku kategorilerinde ise aleksitimik olanların daha fazla olduğunu belirtmiştir. Atasoy (2002) göz hareketleri ile duyarsızlaştırma ve yeniden işlemenin üniversite öğrencilerinin aleksitimik özellikleri üzerinde etkisi konulu çalışmasında, göz hareketleri ile duyarsızlaştırma ve yeniden işleme çalışmalarının aleksitimik düzeylerde olumlu yönde azalmalar sağladığı sonucuna ulaşmıştır.

Koçak (2003), Duygusal İfade Eğitimi Programının üniversite öğrencilerinin aleksitimi ve yalnızlık düzeylerine etkisi konulu çalışmasında, bilişsel davranışçı merkezli olarak hazırlanan bir “Duygusal İfade Eğitimi Grup Programının” bireylerin aleksitimik özelliklerinin azalmasında olumlu etkisi olduğunu bulmuştur. Ayrıca aynı araştırmada aleksitimi ile yalnızlık arasında olumlu yönde anlamlı bir ilişki olduğunu bulunmuştur. Espina (2003) ise 20 anoreksiya nevroza, 30 bulimia nervoza tanısı almış kadın ile yaptığı çalışmada, örneklem grubuna Toronto Aleksitimi Ölçeği, Beck Depresyon ve Anksiyete Ölçeği uygulamıştır. Bu uygulamalar sonucunda kontrol grubuna göre deney grubundaki kadınların aleksitimi, depresyon ve anksiyete düzeylerinin daha yüksek olduğu bulunmuştur. Erden (2005) yaptığı araştırmada ailesinden ayrı büyüyen gençlerde; ailesi ile birlikte büyüyenlere göre daha fazla aleksitimik özellikler gösterdiğini tespit etmiştir. Güleç, Sayar ve Özkorumak (2005) tarafından yapılan çalışmada ise depresyon teşhisi almış hastalarda aleksitimik belirtiler gösterme oranı yükse çıkmış ve öfke kontrollerinin az olduğu tespit edilmiştir.

Bağci’nin (2008), üniversite öğrencilerinin aleksitimi düzeylerinin bazı değişkenlere göre incelenmesi konulu çalışmasında benlik saygısı düşük ve yüksek olan üniversite öğrencilerinin aleksitimi puan ortalamaları arasında önemli bir fark olduğu görülmüştür. Benlik saygısı düşük olan öğrencilerin aleksitimi düzeyleri, benlik saygısı yüksek olan öğrencilerinkinden daha yüksektir. Aynı araştırmada sürekli kaygıları yüksek ve normal olan üniversite öğrencilerinin aleksitimi puan ortalamaları arasında önemli bir fark görülmüştür. Sürekli kaygıları yüksek olan öğrencilerin aleksitimi düzeyleri sürekli kaygıları normal olan öğrencilerinkinden daha yüksek bulunmuştur. Durak-Batıgün ve Büyükşahin’in (2008) yaptıkları çalışmada eğitim düzeyi düşük olan bireylerin daha fazla aleksitimik özellikler gösterdiği sonucuna varılırken eğitim düzeyinin düşük olması, kaygılı bağlanma ve psikolojik belirtilerin yüksek olmasının aleksitimik özelliklerin yorumlanmasında önemli değişkenler olarak belirtildiği görülmektedir. Aleksitimi ve çocukluk dönemi ihmal ve istismarı arasındaki ilişkinin incelendiği başka bir araştırmada madde bağımlısı erkek hastalarda % 57 çocukluk dönemi istismarı ve % 45,3 aleksitimi gözlenmiştir. Geçmişlerinde çocukluk dönemi duygusal istismarı olan bireylerin aleksitimi için yüksek bir risk taşıdığı belirtilmiştir (Evren, Evren, Dalbudak, Özçelik ve Öncü, 2009).

Yalçın (2010), üniversite öğrencilerinin duygularını ifade etmeleri ile aleksitimi ve psikolojik ihtiyaçları arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Araştırma ile ilgili bulgular incelendiğinde; cinsiyet değişkenine göre duyguları ifade etme ölçeğinin yakınlık ve olumlu duygu alt boyutlarında, kız öğrencilerin puan ortalamalarının erkek öğrencilerden anlamlı düzeyde yüksek olduğu görülmüştür. Yaşamlarını geçirdikleri yerleşim yeri değişkeni ile ilgili bulgulara göre; öğrencilerin duygularını ifade etme ölçeğinin yakınlık, olumlu duygu ve olumsuz duygu alt boyutlarında anlamlı düzeyde fark olduğu görülmektedir. Yaşamının büyük çoğunluğunu büyük şehir, şehir ve ilçe de geçiren üniversite öğrencilerin yakınlık alt ölçeği puan ortalamaları yaşamının çoğunluğunu köyde yaşayanlardan anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Aile içerisinde kendilerini ifade edenler ile kısmen ifade eden öğrencilerin yakınlık alt boyutu puan ortalamaları, kendini ifade edemeyen öğrencilere göre daha yüksektir. Üniversite öğrencilerinin duyguları ifade yakınlık alt boyutu puanlarının; aleksitimi ölçeğinin duyguları tanıma zorluğu, duyguları ifade zorluğu, dışa dönük düşünce puanları ile negatif yönlü anlamlı düzeyde ilişkili olduğu bulunmuştur. Ayrıca duyguları ifade olumsuz duygu alt ölçek puanları ile aleksitimi duyguları ifade zorluğu arasında negatif yönlü anlamlı düzeyde ilişki görülmüştür. Yakınlık duygusu psikolojik ihtiyaçlardan başarı ihtiyacı ile pozitif yönde anlamlı bir ilişkiye sahip görünürken, aleksitimide duyguları tanıma güçlüğü ile negatif yönde ilişkili olduğu bulunmuştur.

Obsesif-kompulsif bozukluk, çocukluk dönemi travması, bağlanma ve aleksitimi arasındaki ilişkinin incelendiği bir araştırmada, çocukluk dönemi travması yaşama ile güvensiz bağlanma arasında ve bunlarla aleksitimi arasında belirgin bir ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu çalışmada aleksitimi ve bağlanma arasında yüksek ilişki olduğu sonucuna varılmıştır (Carpenter ve Chung, 2011). Uzun-Eren (2016), klinik olmayan bir örneklemde aleksitimi, bağlanma stilleri ve obsesif-kompulsif özellikler arasındaki ilişkinin incelenmesi konulu çalışmasında, 168 üniversite öğrencisi ile çalışmıştır. Sonuç olarak aleksitimi ile kaygılı-kaçıngan bağlanma ve obsesif-kompulsif özellikler arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğu bulunmuştur.

Sonuç ve Öneriler

Aleksitimi konusunda yapılan çok sayıdaki araştırma ve kuramsal çalışma, son yılların ruh sağlığı alanyazını içinde önemli bir yer tutmaktadır. Konuya değişik yönlerinden yaklaşan bu çalışmaların daha şimdiden önemli sonuçlar verdiği söylenebilir. Klinik çalışmalar, aleksitiminin yalnızca psikosomatik hastalıklara değil; çeşitli psikiyatrik bozukluklara da yatkınlık yaratabilen bir kişilik özelliği olduğunu ortaya koymuştur. Bu bulgu, özellikle bedenselleştirme bozuklukları ve madde bağımlılıklarının etiyolojisinin aydınlatılması açısından önemli görülmektedir. Aynca, aleksitimik özelliklerin kimi bedensel hastalıklara ya da ruhsal travmalara ikincil olarak ortaya çıkabildiğinin anlaşılması, aleksitiminin bir savunma işlevinin de olabileceğini ortaya çıkarmıştır (Dereboy, 1990b).

Aleksitimik özelliklerin birçok araştırmacı tarafından paylaşılmasına rağmen bir bireye aleksitimik teşhisi koymanın kolay olmadığı vurgulanmaktadır. Çünkü aleksitimik özellikler için gerekli minimum kıstas konusunda henüz kesin bir açıklama yoktur. Bu yüzden aleksitimi var ya da yok demek yerine aleksitiminin düzeyinden bahsedilebilir (Taylor 1984; Taylor ve ark., 1991). Aleksitimi konusunda yapılan çalışmaların daha çok somatik belirtiler, benlik saygısı, obezite belirtileri, bağlanma stilleri, çocukluk dönemi ihmal ve istismarı, yalnızlık, umutsuzluk, depresyon, kaygı, madde kullanımı, tükenmişlik, öfke ve öfke ifade tarzları, kişiler arası ilişki tarzları ve psikolojik ihtiyaçlar kavramlarına yoğunlaştığı görülmüştür (Bağci, 2008; Carpenter ve Chung, 2011; Cooper ve Halmstrom, 1984; Espina, 2003; Evren ve ark., 2009; Fricchione ve Hwanitz, 1985; Karlıdağ ve ark., 2001; Koçak, 2003; Türk, 1992; Uzun-Eren, 2016; Yalçın, 2010; Yemez, 1991).
Çalışma alanları açısından bakıldığında aleksitimi veya duyguları ifade edebilme ile ilgili yapılan deneysel çalışmaların nitelikli ve yeterli sayıda olmadığı görülmektedir. Yeni yapılacak çalışmaların bu boşluğu dolduracak şekilde yapılması önerilmektedir. Bunun yanında aleksitimik bireylerin meslek tercihleri ile ilgili yönelimlerine dair varsayımlar bulunmakta, örneğin diğer insanlarla fazla iletişim kurmayacakları veya en az iletişim kuracakları mesleklere yöneldikleri ifade edilmektedir. Ancak bu varsayımı doğrulayacak çalışma veya çalışmalara rastlanmamıştır. Yine, yeni yapılacak çalışmaların aleksitimi ve meslek tercihleri /yönelimleri bağlamında yapılması önerilmektedir.

Kaynaklar

Aslan, S. H ve Alparslan, Z. N. (2001). Bir grup üniversite öğrencisinde cinsiyet rollerine göre aleksitimik özelliklerin incelenmesi. 3P Dergisi, 9: 49-55.
Atasoy, A. S. (2002). Göz hareketleri ile duyarsızlaştırma ve yeniden işlemenin (emdr) üniversite öğrencilerinin aleksitimik özellikleri üzerine etkisi. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Atkinson, R. L., Atkinson, R. C. and Hilgard, E. R. (1995). Psikolojiye giriş. (Çevirenler: Kemal Atakay, Mustafa Atakay, Aysun Yavuz). İstanbul: Sosyal Yayınları.
Aydemir, A. (2010). Çocuk ve ergenlerde obezite, depresyon ve aleksitimi düzeyleri arasındaki ilişki. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Bagby, R. M., Parker, J. D., and Taylor, G. J. (1994). The twenty-item Toronto Alexithymia Scale-I. Item selection and cross-validation of the factor structure. Journal of Psychosomatic Research, 38(1), 23-32.
Bagby, R. M., Taylor, G. J. and Ryan, D. (1986). Toronto alexithymia scale: Relationship with personality and psychopathology measures. Psychother Psychosom, 45: 207-215.
Bağci, T. (2008). Üniversite öğrencilerinin aleksitimi düzeylerinin bazı değişkenlere göre incelenmesi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Beck, J. S. (1995). Cognitive therapy. New York: The Guilford Press.
Bengi, S. (1996). Aleksitimi. Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 2(14): 32-40.
Beştepe, E. E. (1997). 20 Soruluk Toronto aleksitimi skalası geçerlik ve güvenirlik çalışması. Yayınlanmamış Tıpta Uzmanlık Tezi. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara.
Bowlby, J. (1980). Attachment and loss, Vol. III. Loss: sadness and depression. New York: Basic Books.
Carpenter, L. and Chung, M. C. (2011). Childhood trauma in obsessive compulsive disorder: the roles of alexithymia and attachment. Psychology and Psychoterapy: Theory, Research and Practice, 84(4), 367-388.
Cassidy, J. (1994). Emotion regulation; Influences of attachment relationships. Monogr Soc Res Child Dev, 59: 228-249.
Cooper E. D. and Halmstram R. W. (1984). Relationship between alexithymia and somatic complaints in normal sample. Psychother Psychosom, 41, 20-24.
Dereboy, İ. F. (1990a). Aleksitimi özbildirim ölçeklerinin psikometrik özellikleri üzerine bir çalışma. Yayınlanmamış Tıpta Uzmanlık Tezi. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Dereboy İ. F. (1990b). Aleksitimi: Bir gözden geçirme. Türk Psikiyatri Dergisi, 1(3), 157-165.
Dökmen, Ü. (2000). Yarına kim kalacak? Evrenle uyumlaşma sürecinde var olmak, gelişmek, uzlaşmak. İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Duddu, V., Isaac, M. K., and Chaturvedi, S. K. (2003). Alexithymia in somatoform and depressive disorders. J Psychosom Res, 54, 435- 438.
Durak-Batıgün, A., ve BüyükĢahin, A. (2008). Aleksitimi: psikolojik belirtiler ve bağlanma stilleri. Klinik Psikiyatri, 11, 105-114.
Erden, D. (2005). Farklı yetişme koşullarının aleksitimi, depresyon ve psikiyatrik belirtilerle ilişkisi. Klinik Psikiyatri, 8, 60-66.
Espina, A. (2003). Alexithymia in parents of daughters with eating disorders. Its relationships with psychopathological and personality variables. Journal of Psychosomatic Research, 55(6), 553-560.
Evren, C., Evren, B., Dalbudak, E., Özçelik, B., and Oncu, F. (2009). Childhood abuse and neglect as a risk factor for alexithymia in adult male substance dependent inpatients. Journal of Psychoactive Drugs, 41(1).
Faryna, A., Rodenhauser, P., and Torem, M. (1986). Development of an analog alexithymia scale. Psycychoter Psychosom, 45, 201- 206.
Fonagy, P. and Target, M. (1997). Attachment and reflective function: Their role in selforganization. Devel Psychopath, 9: 679-700.
Fricchione, G. and Howanitz, E. (1985). Aprosodia and alexithymia: a case report. Psychother Psychosom, 43, 156–160.
Fukunishi, I., Kawamura, N. and Ishikawa, N. (1997). Mothers' low care in the development of alexithymia: a preliminary study in Japanese college students. Psychol Rep, 80: 143-146.
Gucht, V. and Heiser, W. (2003). Alexithymia and somatisation a quantitative review of the literatüre. Journal of Psychosomatic Research, 54: 452-434.
Güleç, H., Köse, S., Güleç, M. Y., Çitak, S., Evren, C., Borckardt, J., & Sayar, K. (2009). Reliability and factorial validity of the Turkish version of the 20-item Toronto alexithymia scale (TAS-20). Bulletin of Clinical Psychopharmacology, 19(3), 214-220.
Güleç, H., Sayar, K. ve Özkorumak, E., (2005). Depresyonda bedensel belirtiler. Türk Psikiyatri Dergisi, 16, 90-96.
Gürkan, S. B. (1996). Aleksitimi. Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 2(14), 99-103.
Hamarta, E. (2009). Ergenlerin sosyal kaygılarının kişilerarası problem çözme ve mükemmeliyetçilik açısından incelenmesi. İlköğretim Online, 8(3), 729-740.
Hazan, C. and Shaver, P. R. (1987). Romantic love conceptualized as an attachment process. J Pers Soc Psychol, 52: 511-524.
Kaplan, C. D. and M. Wogan. (1977). Management of pain through cerebral activation: An experimental analogue of alexithymia. Psychotherapy and Psychosomatics, 27,144-53.
Karlıdağ, R., Ünal, S. ve Yoloğlu, S. (2001). Hekimlerde tükenmişlik düzeylerinin aleksitimi düzeyleriyle ilişkisi. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 2(3), 153-160.
King, L. A. and Emmons, R. A. (1990). Conflict over emotional expression: psychological and physical correlates, Journal of Personality and Social Psychology, 58, 864-877.
Koçak, R. (2002). Aleksitimi: Kuramsal çerçeve tedavi yaklaşımları ve ilgili araştırmalar. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 35: 1-2.
Koçak, R. (2003). Duygusal ifade eğitimi programının üniversite öğrencilerinin aleksitimi ve yalnızlık düzeylerine etkisi. Yayınlanmamış Doktora Tezi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Kojima, M. and Senda, Y. (2003). Alexithymia, depression and social support among Japanese workers. Psychoter Psychosom, 72: 307-314.
Kokkonen, P., Karvonen, J. T., and Veijola, J. (2001). Prevelence and sociodemographic correlates of alexithymia in population sample of young adults. Comprehensive Psychiatry, 42, 471-476.
Köknel, Ö. (1997). Kaygıdan mutluluğa kişilik. İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi.
Krystal, H. J. (1979). Alexithymia and psychotherapy. American Journal of Psychotherapy, 33(1) , 17-31.
Kuzucu, Y. (2006). Duyguları fark etmeye ve ifade etmeye yönelik bir psikoeğitim programının, üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık düzeylerine, duyguları ifade etme eğilimlerine, psikolojik ve öznel iyi oluşlarına etkisi. Yayınlanmamış Doktora Tezi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Laos, G. (1995). Prevalence of alexithymia in a general population. Annual Medical Psychology, 153(5), 355-357.
Lazarus, R. S. (1982). Thoughts on the relation between emotion and cognition. American Psychologist, 37, 1019-1024.
Lazarus, R. S. (1991). Progress on a cognitive-motivational relational theory of emotion. Journal of Research in Personality, 21, 1- 39.
Lesser, I. M. (1981). A Review of the alexithymia concept. Psychosomatic Medicine, 43, (6), 531-543.
Lesser, I. M. (1985). A critique of contributions to the alexithymia symposium. Psychotherapy Psychosomatic, 44: 82-88.

Levant, R. F., Hall, J., Williams, M. and Hasan, T., (2009). Gender differences in alexithymia. Psychology of Men and Masculinity, 3, 190-203.
Luminet, D. (1994). Psychosomatic medicine-the future of an illusion. Psychother Psychosom Med Psychol, 44: 367-371.
Madenci, E., Herken, H., Keven, S., Yağız, E., ve Gürsoy, S. (2007). Fibromiyalji sendromlu hastalarda aleksitimi. Türkiye Klinikleri Journal of Medical Sciences, 27(1), 32-35.
Martin, J. B. and Pihl, R. O. (1986). Influence of alexithymic characteristics on physiological and sbjective stress responses in normal individuals. Psychotherapy and Psychosomatics, 45, 66-77.
Mattila, A. K., Salminen, J. K., Nummi, T. and Joukamaa, M. (2006). Age is strongly associated with alexithymia in the general population. Journal of Psychosomatic Research, 61, 629-635.
McDougall, J. (1982). Alexithymia; a psychoanalytic viewpoint. Psychotherapy Psychosomatics, 38: 81-90.
Montebarocci, O., Codispoti, M., Baldaro, B. and Rossi, N. (2004). Adult attachment style and alexithymia. Personality and Individual Differences, 36, 499-507.
Montreuil, M. and Pedinielli, J. L. (1995). Parallel visual processing characteristics in healthy alexithymia subjects. Ecephale, 21(5).
Müller, J., Bühner, M., Ziegler, M. and Şahin, L. (2007). Are alexithymia, ambivalence over emotional expression, and social insecurity overlapping constructs? Journal of Psychosomatic Research, 64, 319-325.
Nemiah, J. C. (2000). A psychodynamic view of psychosomatic medicine. Psychosom Med, 62: 299-303.
Nemiah, J. C., Freyberger, H. and Sifneos, P. E. (1976). Alexithymia: A view of the psychosomatic process. In O. W. Hill (Ed.), Modern trends in psychosomatic medicine, 430-439. London: Butterworths.
Öztürk, M. O. (1998). Psikanaliz ve psikoterapi. (3. baskı). Ankara: Bilimsel Tıp Yayınevi.
Parker, J. D., Bagby, R. M. and Taylor, G. J. (1991). Alexithymia and depression: distinct or overlapping constructs? Compr Psychiatry, 32:387-94.
Rime, B., Finkenauer, C., Luminet, O., Zech, E., and Philippot, P. (1998). Social sharing of emotion: New evidence and new questions. European Review of Social Psychology, 9(1), 145-189.
Rothbard, J. C. and Shaver, P. R. (1994). Continuity of attachment across the life span. Attachment in adults. Clinical and developmental perspectives. M. B. Sperling, W. H. Berman (Ed), New York: The Guilford Press.
Sayar, K. ve Ak, İ. (2001). The predictors of somatization: A review. Klinik Psikofarmokoloji Bülteni, 11: 266-271.
Sifneos, P. E. (1988). Alexithymia and its relationship to hemispheric specialization affect and creativity. Psychiatric Clinics of North America, 11(3),287-293.
Sifneos, P. E., Apfel, S. R. and Frankel, F. H. (1977). The phenomenon of alexithymia, observations in neurotic and psychosomatic patients, psychotherapy and psychosomatics. Psychother Psychosom, 28(1-4), 47-57.
Solmaz, M., Sayar,K., Öztürk, M. ve Acar, B. (2000). Sosyal fobi hastalarında aleksitimi, umutsuzluk ve depresyon: Kontrollü bir çalışma. Klinik Psikiyatri, 3, 235-241.
Stoudemire, A. (1991). Somatothymia. Psychosomatics, 32: 365-381.
Şahin, R. A. (1992). Peptik ülserli hastalarda aleksitimik özellikler. Türk Psikiyatri Dergisi, 3(1), 26-30.
Şenkal, İ. (2013). Üniversite öğrencilerinde çocukluk çağı travmaları ve bağlanma biçiminin depresyon ve kaygı belirtileri ile ilişkisinde aleksitiminin aracı rolünün incelenmesi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Taylor, G. J. (1984). Alexithymia concept, measurement and ımplications for treatment. American Journal of Psychiatry, 141(6), 725-732.
Taylor, G. J., Bagby, R. M. (2004). New trends in alexithymia research. Psychoter Psychosom, 73: 68-77.
Taylor, G. J., Bagby, R. M. and Parker, J. D. (1991). Alexithymia construct, a potential paradigm for psychosomatic medicine. The Academy of Psychosomatic Medicine, 32 (2), 153-163.
Taylor, G. J, Ryan D. and Bagby, M. (1985). Toward the development of a new self-report Alexthymia Scale. Psychother Psychosom, 43: 202-208.
TDK (Türk Dil Kurumu) (2017). [Çevrim-içi: http://www.tdk.gov.tr/, Erişim tarihi: 28 Nisan 2017.]
Troisi, A., D’Argenio, A., Peracchio, F. (2001). Insecure attachment and alexithymia in young men with mood symptoms. J Nerv Ment Dis, 189, 311-316.
Türk, M. (1992). Üniversite öğrencilerinde aleksitimik özellikler ile ruh sağlığı arasındaki ilişki. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.
Uzun-Eren, Ç. (2016). Klinik olmayan bir örneklemde aleksitimi, bağlanma stilleri ve obsesif kompulsif özellikler arasındaki ilişkinin incelenmesi. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Beykent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Wearden, A. J., Cook, L., Vaughan-Jones, J. (2003). Adult attachment, alexithymia, symptom reporting, and health-related coping. J Psychosom Res, 55: 341-347.
Yalçın, S. B. (2010). Üniversite öğrencilerinin duygularını ifade edebilmelerinin aleksitimi ve psikolojik ihtiyaçlarına göre incelenmesi. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Selçuk Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü.
Zimmermann, G., Rossier, J., Meyer de Stadelhefen, F. and Gaillard, F. (2005). Alexithymia assessment and relations with dimensions of personality. Eur J Psychol Assess, 21(1), 23-33.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Aleksitimi Üzerine Bir Gözden Geçirme" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Dr.Psk.Dnş.İlker KABA'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Dr.Psk.Dnş.İlker KABA'nın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     2 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
İlker KABA Fotoğraf
Dr.Psk.Dnş.İlker KABA
Erzurum (Online hizmet de veriyor)
Doktor Psikolojik Danışman
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi30 kez tavsiye edildi
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Dr.Psk.Dnş.İlker KABA'nın Yazıları
► Aleksitimi Psk.Dnş.Nuray ÖZBEN AVŞAR
► Aleksitimi / K Psk.Büşra YURTSEVER
► Aleksitimi Psk.Özlem YILMAZ
► Aleksitimi-Alexithymia Dr.Psk.Şükriye VAROL
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,976 uzman makalesi arasında 'Aleksitimi Üzerine Bir Gözden Geçirme' başlığıyla benzeşen toplam 24 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Öfke ve Öfke Yönetimi PDF Haziran 2019
► Okula Uyum Ekim 2018
◊ Zamanı Verimli Kullanma Mayıs 2020
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


14:17
Top