2007'den Bugüne 92,334 Tavsiye, 28,226 Uzman ve 19,980 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Tamamlanmamış İşler ve Etkileri
MAKALE #19170 © Yazan Uzm.Psk.Bengisu Nehir AYDIN | Yayın Aralık 2017 | 4,358 Okuyucu
Tamamlanmamış işler, biz geçmişte bırakmak ve olmamış gibi davranmak istesek de zihnimizin tamamlama ihtiyacı dolayısıyla çeşitli şekillerde önümüze getirdiği ve bir yerden sonra görmezden gelmenin imkansızlaştığı meselelerdir diyebiliriz. Bunlar hem şu andaki farkındalık alanımıza nelerin gireceğini, nelerin şekil konumuna geçeceğini etkiler hem de memnun olmadığımız, kurtulmak istediğimiz davranışlara adeta kompulsif bir şekilde devam etmemize zemin oluşturur.

Tamamlanmamış işler nöropsikolojik olarak da incelenmiş ve zihnin çalışma biçimi açısından önemi ortaya konmuştur. Kurt Lewin’in bir araştırmasında, katılımcılara birtakım problemler verilmiş ve bir kısmını çözmeleri, bir kısmını ise çözemeden bırakmaları sağlanmıştır. Ertesi gün geldiklerinde çözülememiş problemleri çözdüklerinden daha iyi hatırladıkları gözlenmiştir. Bu da insan zihninin sırada ne olacağını bilmek ve sonuç istediğine dair bir örnektir. Zihin çalışmaya devam etmek ister ve durması söylense bile, yarım kalan iş üzerinde çalışmaya devam eder. Uğraştığı bütün diğer işler boyunca geri planda hep tamamlanamayan işleri hatırlar. Belirsizliklere son vermek ve yarım kalan işleri tamamlamak zihinlerimizin bir arzusudur (Perls, 1992; Konnikova, 2013).

Bu arzu tamamlanmamış işlerin rahatsızlık verici, çeşitli semptomlar oluşturucu özelliğinin yanında aynı zamanda gelişmeyi sağlayan bir işleve de sahiptir. Yeni bir beceri öğrenirken ya da bir işte ustalaşmak hedefimiz olduğunda, öğrenme sürecinde çok kez yarım kalan, tatmin olmadan o işi bırakmak zorunda kaldığımız anlar olabilir. Zihnin tamamlama arzusu sayesinde tekrar tekrar denemek ve doyum elde edene kadar devam etmek için gereken motivasyon sağlanır. Tatmin olduğumuz, daha fazlasını artık yapmaya gerek olmadığını düşündüğümüz noktada o iş farkındalık alanımızda şekil olmaktan çıkarak zemine geçer. İlgimiz sadece o iş bitmediği sürece onun üzerindedir, tamamlandığı zaman yeni bir görev ilgi uyandırana kadar kaybolur. İlgi, bir yerlerde saklı tutulup gerektiği zaman ortaya çıkarılabilen bir şey değildir; tamamladığımız ya da bize yarım gelen olaylardan, işlerden, ilişkilerden etkilenir (Perls, 1992).

Bir eylemi ustalık seviyesine gelene kadar tekrarlamak gelişimin özüdür. Ancak, gelişme ve mükemmellik amacı olmadan mekanik bir şekilde tekrarlama ise organik yaşamın, tam tersidir. Bu bağlamda, - işlevsel olan – ısrarcı/takıntılı tekrarlamalar genel olarak otomatik değildir, ihtiyaçla alakalı problemleri çözmede güçlü etkileri vardır. Ancak bu davranışlar vasıtasıyla ihtiyaca dair bir farkındalık elde edilmezse dışarıdan otomatikmiş ve hiçbir amaca hizmet etmiyormuş gibi görünebilir (Perls, 1992). Örneğin, tekrar tekrar iş aramak, başarılı olma ihtiyacının bir yansımasıdır, ancak ideal iş aranıyorsa, tekrarlamalar esnasında hayal kırıklığı kaçınılmazdır. Burada yapılan temel hata, iş bulmadaki başarısızlığın dışarıdan değil kişinin kendi beklentilerinden gelen bir sorumluluk olduğunun fark edilmemesidir. Beklentiler idealleştikçe gerçekliğe uyumu azalır, probleme temas etme güçleşir. Böyle bir problem, imkansız beklentiler gerçeğe uyum sağlar hale gelmedikçe çözülemez. Bu şekilde adeta otomatik hale gelen takıntılı tekrarlamalar da tamamlama ihtiyacına hizmet etmekten uzaklaşır.

Tamamlama ihtiyacı, farkındalık ve ihtiyaçlar

Tamamlama ihtiyacı, bulunduğumuz noktayı anlamlandırmak ve nasıl davranacağımızı belirlemek için var olan evrensel bir ihtiyaçtır. Tamamlamaktan kaçınıldığında sabitleşmiş geştaltlar oluşur ve bunlar da farkındalığın bloke olmasına, doyumun azalmasına ya da geri çekilememeye neden olur. Bu süreçler kültürel olarak da desteklendiği zaman alışkanlığa da dönüşebilir. Alışkanlık koşullu refleks haline gelip neyi neden yaptığımızı fark etmez hale geldiğimizde ise ortada kaynağı belli olmayan –belli değil gibi gözüken- bir duyum dolaşır ve yıllar boyunca devam edebilir (Mann, 2010; Perls, 1992).
Bir iş tamamlanmadığı, ihtiyaç karşılanmadığı zaman gerilim ortaya çıkar ve bu gerilim tamamlama yönünde bizi motive eder. İhtiyaç döngüsü açısından bakarsak, tamamlanmamış bir işin yarattığı gerilim duyum, o işe verdiğimiz anlam farkındalık, tamamlamaya yönelik planlarımız harekete geçme olur, hareket ile birlikte temas edebilirsek bir düzeyde doyum elde edip geri çekilerek o işi tamamlamış ve geride bırakmaya hazır oluruz (Mann, 2010). Ancak bu süreç her zaman göründüğü gibi işlemez ve tamamlanmadan kalan ya da işlevsiz şekilde kapanan birçok olay yaşarız.
Geçmişle alakalı geştaltlar ya açık kalmıştır ya da sabitleşmiş geştalt oluşarak tamamlanmadan kapanmıştır. Tamamlanmamış geştaltları bugünde tamamlama biçimlerimize dikkat etmediğimiz zaman hayat boyu etkili olmaya devam ederler. Çocuklukta yaşanan olumsuz koşullardan kendini korumak, çevreye yaratıcı bir şekilde uyum sağlamak için geliştirilen davranışlar, yetişkin olunduğunda işlevsiz hale gelerek sabitleşmiş geştaltlara dönüşür. Perls’ün deyimiyle geçmişte prematüre şekilde kapanan geştalta yönelik ihtiyaca dair, kişi daha sonra bu ihtiyacın karşılanması için kendine göre yollar bulur ancak bu yollar ihtiyaçlarla ve doğal tepkilerle uyumlu değildir. Görmezden gelinen ihtiyaç yerine geştaltı kapatma ihtiyacına yönelik olarak kişi kendisine ihtiyacıyla alakalı olmayan cümleler söyleyerek kendisini kandırır, ikna etmeye çalışır ve ihtiyacı bastırmak için belki tamamlamak için gerekenden daha çok enerji harcamaya devam eder. Bu da aslında tamamlanmamış ama uzatıp çekerek yapıştırmak gibi, doğal olmayan yöntemlerle üstünü örterek bir boşluğu yama ile tamamlamış gibi yapmaya benzetilebilir (Sills ve ark, 1995).

Tamamlanmamış işler beraberinde birçok semptom da getirir. Geştaltı tamamlamak olan baskın ihtiyaç farkındalıkta yüzeye çıkar, kişi tamamlamak için gereken şeyi yapmaz, daha sonra bitmeyen durum zihinde tekrarlayan bir imge, bedenin bir kısmında gerilim duyumu olarak ortaya çıkar ya da kişi tamamlanmamışlık hissine uyum sağlamak için bir takım kontroller geliştirir. Gerilim zamanla kişinin artık farkına varamayacağı kadar kronik hale gelebilir; tamamlanmamış iş ile güncel semptom arasındaki ilişki tanınmayacak hale gelebilir. Kişi yarım kalan işe yönelik, zihinsel olarak tekrar tekrar ne söyleseydi ya da ne yapsaydı daha iyi olacağını prova eder, beden ise kronik tehdide karşı zırh kuşanmış hale gelir, kasılma, ağrı, gerginlik yaşanabilir. İfade edilmemiş kırgınlık ya da ebeveynlere, kardeşlere, sevgiliye, eşe karşı öfke, ifade edilmemiş sevgi, çözülmemiş suçluluk, kabul edilmemiş geçmiş eylemler tamamlanmamış işlere örnek olarak verilebilir. Çözümlenmeme kişinin kendisiyle alakalı bir özelliğini ya da diğer insanları içerebilir. Bu tür bitmemiş işler olanları olduğu gibi görmeyi geciktirir. Bu da şu an ile olan ilişkimizi etkiler, şimdiki zamanda sağlıklı temas kurmak için gereken enerjiyi sınırlar (Korb ve ark, 1989).

Şu anda yaşayabilmek için tamamlamak

Şimdi ve burada yaşayabilmek, yaşadığımız anın farkına varıp keyif alabilmek, dolayısıyla ölüm kaygısından uzaklaşabilmek için önce tamamlanmamış işler tamamlanmalıdır. Şu andaki farkındalığımız geçmiş deneyimlerin tamamlanmamış olmasından etkilenir (Daş, 2009). Eğer şimdiyi geçmişteki birtakım kapanmamış geştaltlar etkiliyorsa şu anda fark ettiğimiz, meşgul olduğumuz şeyler de bunlarla alakalı olabilir, hatta tekrarlayan otomatik kompulsiyonlara ya da tekrar tekrar aynı şeyler üzerine konuşmaya yol açabilir.

Tamamlanmamış bir iş varsa, dikkat şu ana tam olarak verilemez. Dikkatin şu ana verilememesi de gelecekte yeni tamamlanmamış işlerin birikmesine ve performansın düşmesine neden olabilir. Dikkat şu anda yapılan şeye verilemediği zaman, alınan keyif ya da memnuniyet düzeyi de düşer; ihtiyaç karşılanmadığı zaman doyum da elde edilemez ya da coşkusuz bir şekilde sadece tamamlanmış olması için karşılanır. Dikkat dağınık ise o anda yapılması gereken şey ertelenebilir de; ancak bir işi tamamlamayı ertelemek de bastırmak gibi yüksek miktarda enerji ister. Böylece hem ertelemenin getirmiş olduğu tamamlanmamışlık hem de o anda bulunamamak, zihni karmakarışık hale getirir ve kişinin yetersizlik hissi artıp, güvende hissetme düzeyi düşebilir. Ancak bazen çevre koşulları tamamlanmamış işi bitirmek için uygun olmayabilir ve koşulların düzelmesi, destek olabilecek kişilerin müsait hale gelmesi için beklemek gerekebilir. Böyle olduğu zaman o an için yapılabilecekleri yapıp geştaltı tekrar açmak üzere kapatmak kendine güveni ve gerekli olan düzeyde bir kontrol hissini sağlamaya yeterli olabilir (Sills ve ark, 1995).

Şimdiki zamanda hoş olmayan yaşantılarla yüzleşemeyen kişi geçmişte ya da gelecekte yaşar, gerçekliğe adapte olamaz. Şimdiden birkaç adım ötede olan kişiler, çabalarının meyvelerini toplamazlar, ya hep geleceğe yönelik plan yapmaya devam edip şu andaki başarısını görmezden gelir ya da geçmişte yaptıkları şeylerden tatmin olmaz. Planları şimdiyle, gerçeklik ile temas etmez (Perls, 1992).

Perls (1992)’e göre hayatın merkezi haline gelen tamamlanmamış işler dışında başka temaslar kurmayı öğrenmek gerekir. Örneğin, işi hayatının merkezi olan bir işkoliğin yakın ilişkiler, dinlenme, sanat, spor gibi başka alanlardaki ihtiyaçlarını belki bedenindeki uyarı işaretleri vasıtasıyla önce fark etmesi, sonra da işi ile dengeli bir şekilde bu ihtiyaçlarına zaman ayırması, tamamlanmamış iş olan başarı meselesiyle ilgili sorumluluk alarak geştaltın kapanmasını sağlayabilir.

Şimdi ile yüzleşememek, temas edememek küsme ve bir şey olmamış gibi davranmaya, yeni bir sayfa açmaya da götürür. Küsmek, temelde karşıdaki kişiyi cezalandırma isteği ve kişinin kendi haklılığı üzerinde diretmesi ile karakterize bir davranıştır. Küsülen kişi önce adım attığında küsen kişi haklı çıkmış, galip gelmiş ve ne kadar kırıldığı sözde anlaşılmış olur. Şu anda haklı çıkma arzusunun da geçmişte tamamlanmamış işlerden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Değersizlik ile ilgili yaşantılar, içe almalar şimdide aşırı telafi oluşturarak haklı çıkma arzusuna dönüşür. Oysaki sevilen biri ile yaşanan bir anlaşmazlık, tartışma anında haklı çıkmak değil uzlaşma ve birbirini optimum düzeyde anlamış olma ön planda olmalıdır ki ilişkide ilerleme ve paylaşım gerçekleşebilsin (Daş, 2009).

Tamamlanmamış işlerin bugündeki etkilerinden birisi de şefkatle karşılaşıldığında buna inanamamak, karşılık verememektir; bu da sabitleşmiş geştalta bağlıdır. Şu andaki ortam geçmişteki koşullardan çok farklı olsa bile kişi ihtiyacı olan yaklaşımı tanıyamaz ya da tanısa bile uyum sağlayamaz, bildiği, alıştığı tarzda kişilerle ilişki kurmaya devam ederek neden sıkıntı hissettiğini fark etmemeye devam edebilir (Daş, 2009).
Bu konuyla ilgili, Perls (1992)’ün ‘’tarihsel hata’’ olarak adlandırdığı ve tamamlanmamış işlerin şimdide harekete geçmeyi engelleyen bir özelliği bulunmaktadır. Geçmişte yaşanan hoş olmayan deneyimlerin tekrarlanmaması için belki farkında bile olunmayan ufak bir benzer duyumda kişi kendini durdurur ve hareketsiz kalır. Halbuki şimdiki durum geçmiştekinden çok farklı olabilir ve geçmiş tekrar etmeyebilir.

Tamamlanmamış işin derinlere gömülü olması

Tamamlanmamış işlere ulaşmak ve bunlarla ilişkili olan güncel semptomlarla aralarında bağlantı kurmak bazen çok zor olabilir. Geçmişte olanları tam olarak kabul edememek, duygusal ifade yokluğu, eyleme geçmemek ya da çözülmemiş çatışmalar tamamlanmamış işlerin merkezidir. Tamamlanmayan mesele belirsizdir, açık bir sebebi olmaksızın kronik gerginlik ya da depresyon olarak ortaya çıkabilir; yani uzun süreler sadece duyum düzeyinde kalabilir. Bu durumda tamamlanmamış iş derinlere gömülmüş, üstü örtülmüş ve geri dönmemek üzere arkada bırakılmış gibi görünür. Geçmişin üzerinde çalışmadan, ilişkili duyguları ifade etmeden kapandığını düşünen kişiler, büyük bir direnç göstererek güncel sıkıntılarını yüzeysel sorunlara bağlama ya da başkalarını suçlama eğilimi gösterebilirler. Örneğin, çevresindekilere karşı katı otoriter tutumları olan biri, kendisindeki aşırı kontrol davranışlarıyla bağlantılı tamamlanmamış işlerini fark edemez ve dediklerini yapmadıkları için etrafındakileri suçlayarak hiçbir şekilde sorumluluk almamaya devam edebilir (Perls, 1992).

Tamamlanmamış işlerin derinlere gömülmüş olmasının etkisi kördüğüm durumlarında da görülebilir. Bir taraf ilerlemek, gelişmek, iyileşmek isterken diğer taraf değişime direnerek eski alışkanlıkları güçlü bir şekilde uygulama yanlısı olabilir. Örneğin, kendini suçlayarak, çatışma yaratmamak ve bu sayede dışlanmamak, kabul görmeye devam etmek gibi. Eski yöntemler acı verici ya da rahatsız edici olabilir ancak ihtiyaçlara yeteri kadar ulaşma konusunda test edilmiştir, bu nedenle tanıdıktır ve güven vericidir. Yaşanan doyum coşkulu ve heyecan verici olmasa da risk almadan ihtiyaçlar eski yöntemlerle karşılanır. Coşkusuz bir doyuma dair rahatsız edici bir duyum oluşmuş olsa da kişi güvenli alanından çıkmak istemeyip, sorumluluk almayıp, özgürlük elde etmeyip yaşamını devam ettirebilir. Ancak bu şekilde bir gelişme ve ilerleme sağlanamaz ve varoluşsal/nevrotik kaygılar, umutsuzluk olduğu yerde kişiyi dürtmeye devam eder (Perls, 1992).

Tamamlanmamış işlerin derinlere gömülü olması, geçmişte bir mantığı ve geçerliliği olan eylemlerin şimdide işlevsiz kaldığının görülmemesi ile de açıklanabilir. Örneğin, ebeveynleri tarafından duygusal yönden ihmal edilmiş ancak maddi ödüllerle şımartılmış bir çocuk, yetişkin olduğu zaman çevresindeki insanlardan ebeveynlerinin davranışlarını beklediğinde buna doğuştan hakkı olduğunu düşünebilir ve aradaki bağlantının hiçbir şekilde farkında olmayabilir. Buradaki uyumsuzluk aynı zamanda umduğumuz bir şeyler gerçekleşmediği zaman, hayal kırıklığımızın isteklerimiz ile gerçekliğin kesişmesi gerektiğine dair yanlış bir inançtan kaynaklandığını görmemek ya da kabul etmemektir. İsteklerin getirdiği hayal kırıklığının sorumluluğunu almama, sınırlılıkları görmezden gelme sürdükçe, yetişkin olduğunda istekleri koşullar gereği engellenen kişinin hayal kırıklıkları ve tamamlanmamış işleri devam eder (Perls, 1992).

Farkındalığa direnme ve tamamlanmamış işleri görmezden gelme konusunda içe alınan kurallar da tamamlanmamış işlerle bağlantılı yaşantılar kadar önemlidir. Kişinin kendisi, diğerleri ve dünya ile ilgili katı inançlarına dair belirli anılarla bağlantılandıramadığı ancak ona yakın olan insanlardan ödünç aldığı, sosyal yaşamın da destekleyerek pekiştirdiği birtakım kurallar olabilir. Terapide artık bir yetişkin olarak bu kurallardan, inançlardan hangisini seçeceğine kişinin kendisi karar verir. Örneğin, ailesinden ‘’kadınlar hanım hanımcık olmalı ve ilişkisinde sıkıntı yaşasa da dışarı belli etmemelidir’’ gibi bir mesaj alan bir kadını düşünebiliriz. Toplumun da yaşamı süresince bunu destekler nitelikteki tepkileriyle karşılaşırsa bu mesajı içselleştirir ve istismar gördüğü bir ilişkisi olsa da çevreden olumsuz bir tepkiyle karşılaşmamak için susmaya ve her şey yolundaymış gibi davranmaya devam edebilir. Bu noktada içe alınan mesajlar konusunda tabii ki anne ve babasının bu mesajı destekleyen ilişkisi de göz ardı edilmemelidir (Joyce, Sills, 2014).

Geçmişe takılı kalma

Geçmişin hiç farkında olmamanın yanında bir de geçmişe takılı kalma ve buna rağmen yüzleşmeye ve çözümlemeye yönelik bir davranışta bulunmamaktan da bahsedilebilir. Geçmişe dönük yaşayan insan hayatı ve eylemleri için sorumluluk almaktan kaçınır. Mevcut duruma çözüm getirmek için adımlar atmak yerine geçmişte olan bir şeyleri suçlamayı tercih eder. Geçmişe dönük karaktere ait bir semptoma örnek olarak, ağlamanın bastırılması verilebilir. Ağlama hissi bastırıldığı zaman duygu ifade edilmeden kalır ve takılı kalınan meseleye ait düşünce, imge, beden duyumu bileşenleri karmaşık bir şekilde varlığını sürdürmeye devam eder. Geçmişe takılmanın üstesinden gelmek isteniyorsa, yas tutma geçmişi bırakma sürecinin parçasıdır. Yeniden temas kurma olasılığını tekrar kazanmak için yas tutma işi bitmiş olmalıdır. Belirleyici olan, ölen kişinin ya da biten ilişkinin ifade ettiği anlam değildir; hala ifade ediyor olduğu anlamdır. Yani şimdiyi etkiler ve ipotek altına alır şekilde etkisini ilk günkü gibi yitirmeden devam ettirmesi bugündeki teması engelleyebilir, yoksa anlamlı ve değerli olması ayrı bir yerde tutulabilir (Perls, 1992).

Geçmişe takılı kalmanın bir yönü olarak nostaljiden de bahsedilebilir. Nostaljiyi kişinin geçmişine duyduğu özlem, hatırladığında yaşadığı yoğun duyguların toplamı, şeklinde tanımlayabiliriz (Sedikides ve ark, 2008). Tabii ki zaman zaman geçmişi düşünüp anmak geçmişe takılı kalmak anlamına gelmez, ancak bunun için uzun süreler harcayıp sık sık yaşamak tamamlanmamış işlerin varlığına işaret olabilir. Buna şimdi ve burada yaşanamadığı için geçmişte huzurlu olduğunu düşünülen zamanlara dönme arzusu da diyebiliriz. Geçmişte kesintiye uğramış süreçler olduğu için sabitleşmiş geştaltların etkisiyle şimdiye odaklanamama görülebilir. Burada önemli olan bir nokta, hatırlanan ve sürekli düşünülen nostaljik anı ile şimdiye odaklanamamaya neden olan yaşantıların birbirinden farklı olabileceğidir. Kişi tamamlanmamış işleri hiç görmeyip hoşnut olduğu birkaç anıya takılmış olabilir. Ya da bu noktada inkar, polyannacılık ve çocukluğu idealleştirme gibi savunmalar da devreye girebilir. Yani aslında gerçekte çok da güzel olmayan, sıradan ya da olumsuz anılar epey zaman geçtikten sonra tutunacak bir dala dönüştürülüp olduğundan farklı şekilde hatırlanabilir.

Nostalji geçtiğimiz yüzyılın ortalarında depresyonun bir türü olarak görülmüş ve kayıp, yas ile bağlantılandırılmış. Araştırmalarda nostaljik anıların hem mutluluk hem üzüntü verdiği, mutluluk oranının daha fazla ve hem acı hem tatlı olduğu görülmüş. Hayal kırıklığı, kayıp, ayrılık içermelerine rağmen olumlu ve olumsuz unsurların telafi etme amacıyla yan yana geldiği görülmüş (Sedikides ve ark, 2008). Bu yanıyla tamamlanmamış işleri tamamlamaya yönelik olabildiği de düşünülebilir. Çünkü olumsuzdan olumluya dönüşen bir hikaye anlatımı ortaya çıkabilir. Kişi üzgün ya da yalnız hissettiği zaman bu tetikleyici olur ve nostaljik bir anı hatırlayarak kendisini daha iyi hissedebilir. Ancak bu şu andan uzaklaşmak, şimdide yaşanan ile temas etmekten kaçınmaya da dönüşme potansiyeli taşıyabilir. Tamamlanmamış işe dair farkındalığın alakasız bir güzel anı ile engellenmesi de olabilir. Böylece başka bir zaman semptomlar yine tekrarlanır.

Sonuç

Tamamlanmamış işlerle ilgili önemli noktalar, tekrarlamaların işlevsel yanı, ihtiyaç karşılanmadığı zaman ortaya çıkan gerilimin tamamlama yönünde motive etmesi, olanı kabul etmek ve affetmek, sabitleşmiş geştaltları bugünde tamamlama yöntemlerimize dikkat etmek olarak sıralanabilir.

Tekrarlamaların işlevsel yanının olduğunu daha açık bir şekilde fark etmek, öğrenme ve bir hedefe ulaşma sürecinde yararlı olacak şekilde kullanılabilir. İlk tekrarlarda başarısız olmanın normalleştirilmesine ve gerçekdışı olan kısa sürede mükemmellik beklentisinin azaltılmasına fayda sağlayabilir. Yine ihtiyaç karşılanmadığında ortaya çıkan gerilimin farkındalık alanında olan işi tamamlamaya yönelik motive etmesi de harekete geçme için bir itici güç olabilir.

Kaynaklar
Daş, C. (2009). Bütünleşmek ve Büyümek: Gestalt Terapi Yaklaşımı. HYB Basım Yayın: Ankara, 2. basım.
Joyce, P., Sills, C. (2014). Skills in Gestalt: Counselling and Psychotherapy. 3. ed., SAGE Publications: UK.
Konnikova, M. (2013). Mastermind: Sherlock Holmes Gibi Düşünmek. Domingo: İstanbul.
Korb, M.P., Gorrell, J., & Van De Riet, V. (1989). Gestalt therapy: Practice and Theory. Allyn and Bacon: USA.
Mann, D. (2010). Gestalt Therapy: 100 Key Points and Techniques. Routledge: East Sussex.
Perls, F.S. (1992). Ego, hunger and aggression: The beginning of Gestalt therapy. The Gestalt Journal Press, Inc: NY.
Sedikides, C., Wildschut, T., Arndt, J., & Routledge, C. (2008). Nostalgia: past, present, and future. Current Directions in Psychological Science, 17, 304-307.
Sills, C., Fish, S., Lapworth, P. (1995). Gestalt Counselling. Winslow Press Limited: UK.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Tamamlanmamış İşler ve Etkileri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Bengisu Nehir AYDIN'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Bengisu Nehir AYDIN'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Bengisu Nehir AYDIN Fotoğraf
Uzm.Psk.Bengisu Nehir AYDIN
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Uzman Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi4 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Bengisu Nehir AYDIN'ın Makaleleri
► Tamamlanmamış İşler Psk.Pınar UÇAR
► Okb ve Tamamlanmamış İşler Psk.Hilal BEBEK
► Bitirilmemiş İşler Osman URFA
► Psikoterapi Süreci Nasıl İşler? Psk.Dnş.Efendi YAVAŞOĞLU
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,980 uzman makalesi arasında 'Tamamlanmamış İşler ve Etkileri' başlığıyla benzeşen toplam 24 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


05:05
Top