2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Özel Systema Cardıovasculare – Özel Systema Cırculatorıum – Özel Kalp – Özel Damar ve Dolaşım Sistemi
MAKALE #18286 © Yazan Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ | Yayın Nisan 2017 | 8,186 Okuyucu
ÖZEL SYSTEMA CARDIOVASCULARE – ÖZEL SYSTEMA CIRCULATORIUM – ÖZEL KALP – ÖZEL DAMAR VE DOLAŞIM SİSTEMİ

İnsanda yaşam için gerekli olan oksijenin, besin maddelerinin ve iç salgı bezleri tarafından salgılanan hormonların hücrelere taşınması, hücrelerde oluşan metabolizma artıklarının ve karbondioksitin atılması Dolaşım sistemi - Systema vasorum ile olmaktadır. Dolaşım sistemi - Systema vasorum – Angiologia, emme basma tulumba tarzında çalışan Kalp - Cor, kalpten organlara, organlardan kalbe kan taşıyan damarlar ile bu damarlar tarafından taşınan kandan oluşur. Bu oluşumlardan kan, yapısı ile birlikte daha kapsamlı olarak Histoloji ve Fizyoloji derslerinde incelenmektedir. Şimdi önce kalbi, sonra da damarlara ayrıntılı olarak bakalım.

COR - KALP – YÜREK

Kalp - Cor, dolaşım sisteminin merkezidir. İçi boş, kassel bir organdır. Şekil bakımından tepesi aşağıda, tabanı yukarıda, hafif basılmış bir koni şeklinde olan kalp oblik olarak durur. Kalp göğüs boşluğu içinde aorta ile columna vertebralis'e, Truncus pulmonalis ile akciğerlere, V.cava superior ile göğüs boşluğu girişine - Apertura thoracis cranialis, V.cava caudalis ile Diaphragma'ya bağlanır.

Dolaşım sisteminin merkezi organı olan kalp - Cor, içi boşluklu, musculer bir yapıda olup, bir emme-basma tulumba gibi çalışarak damarlardaki kanın hareketini sağlar. Kalp, göğüs boşluğu içinde, alt Mediastinum'un orta bölümünde, iki akciğer arasında Pericardium adı verilen torbanın içinde yer alır. Göğüs boşluğunun tam ortasında değil, biraz solunda yer alır.

Kitlesinin 2/3'ü orta hattın solunda, 1/3'ü orta hattın sağında yer alır. Kalbin, erişkin bir erkekteki uzunluğu 12 cm genişliği 9 cm kalınlığı yani ön-arka çapı 6 cm. ağırlığı 300 gr. kadardır. Erişkin bir kadında, boyutları erişkin erkeğe oranla yarımşar cm. kadar daha küçük, ağırlığı ise 250 gr. kadardır.

PERICARDIUM

Pericardium kalbin şekline uyan ve onu dıştan çepeçevre saran torba şeklinde bir örtüdür. Kalbe giren ve kalpten çıkan damarların kalbe yakın kısımlarını da örter. İki yapraktan oluşmuştur. Bu yapraklardan birincisi Pericardium fibrosum'dur ve dışta bulunur. İkincisi ise Pericardium serosum'dur ve içte yeralır.

Pericardium fibrosum fibroz bağ dokudan yapılmıştır. Kalbi tümüyle örttükten sonra kalbin Apex cordis kesiminde bir ligament oluşturur. Bu ligament ile Diaphragma'ya bağlanır.

Pericardium serosum, seröz iki yapraktır. Biri pericardium fibrosum' un iç yüzünü örten diğeri kalbin dış yüzünü örten iki katman gösterir. Bu katmanlar Lamina parietalis ve Lamina visceralis'tir. Lamina parietalis, pericardium fibrosum'un kalbe dönük yüzünü örter ve ona sıkıca yapışır.

Basis cordis bölgesinde Truncus pulmonalis ve Aorta'nın köklerini vagina serosum arteriosum oluşturarak sarar kalbin üzerine devrilir bu kez onu sıkıca sarar. Bu katmanda Lamina visceralis veya Epicardium'dur.

Pericardium serosum'un lamina parietalis'i ile lamina visceralis'i arasında bir boşluk kalır. Bu boşluğa Cavum pericardii denir. Bu boşluk içinde bir sıvı bulunur. Bu sıvıya Liquor pericardii denir. Bu sıvı, cavum pericardii içinde kalp duvarlarını kaygan tutar dolayısıyla hareketleri sırasında sürtünme ve aşınmadan zarar görmesi söz konusu olmaz.

Bu sıvının miktarı genellikle ölümden sonra ya da pericardium hastalıklarda artış gösterir. Pericardium serosum' un lamina parietalis'i lamina visceralis halinde kalbin üzerine devrilirken, büyük damarların kökünde iki çıkmaz oluşturur.

Bunlardan biri lamina parietalis ile lamina visceralis' in birbirine geçiş yerindedir. Buna Sinus obliquus pericardii denir. İkincisi Aorta ile Truncus pulmonalis'i saran yaprak arasındadır. Buna da Sinus transversus pericardii denir.

KALBİN DIŞ YÜZÜ

Koni şeklindeki kalbin tepesine Apex cordis, tabanına Basis cordis denir. Apex, serbest olduğu halde, Basis' e kalbe girip çıkan büyük damarlar tutunur. Öne, sola ve aşağıya bakan kalp tepesi, 5. - 6. kaburgalararası aralıkta ve orta hattın yaklaşık 9 cm.solunda yer alır. Kalbin sistolü – kasılması sırasında bu noktada kalp tepe vurumu - ictus cordis gözlenir ve hissedilir.

Kalbin 4 yüzü ve 4 kenarı ayırt edilir. Konveks olan ön yüze Facies sternocostalis, Diaphragma üzerine oturan düz alt yüze Facies diaphragmatica, akciğerlerin mediastinal yüzlerine bakan sağ - sol yüzlere de Facies pulmonalis denir.

Sterno­costal ve diaphragmatik yüzlerde uzunlamasına seyreden içinde coroner damarların dallarının uzandığı interventricular oluklar - Sulcus interventricularis bulunur. Ön ve alt yüzlerin birleştiği alt kenar keskin bir kenar (Margo acutus, sağ ventriculus oluşturur.) şeklinde olduğu halde ön ve alt yüzlerin solda birleştikleri ve sol ventriculus’ un oluşturduğu sol kenar (Margo obtusus) künttür. Sağ kenar sağ Atrium üst kenar sol Atrium tarafından oluşturulur.

Sternocostal yüzün üst sağ tarafında sağ kulakçık - Auricula dextra, sol tarafında sol kulakçık - Auricula sinistra, ikisi arasında Aorta ve Truncus pulmonalis görülür.

Kalbin dış yüzü parlak ve kaygandır. Bu parlaklık kalbin dış yüzünü örten Epicardium veya Lamina visceralis'ten ileri gelir. Kalbin geniş olan ve yukarıda yer alan tabanına Basis cordis, altta bulunan tepe, uç kesimine de Apex cordis denir. Apex cordis'te sulcus interventricularis paraconalis ile sulcus interventricularis subsinuosus'un birleştiği yerde incisura apicis cordis denilen bir çentik bulunur.

Kalbin dış yüzünde az veya çok miktarda yağ ile dolu başlıca üç oluk görülür. Bu oluklar Sulcus coronarius, Sulcus interventricularis paraconalis (Sulcus longitudinalis sinister) ve Sulcus interventricolaris subsinuosus (Sulcus longitudinalis dexter’dir.

SULCUS CORONARIUS

Atrium'larla ventriculus'lar arasındaki sınırı dıştan belirleyen bir oluktur. Kalbin etrafını çepeçevre dolaşır. Sadece facies auricularis'te truncus pulmonalis ile kesintiye uğrar. Aynı zamanda ventriculus'ların basis'ini oluşturur. Bu oluk içinde A.coronaria sinistra'nın ramus circumflexus sinister'i, A.coronaria dextra'nın ince bir dalı ve V.cordis magna bulunur.

Sulcus interventricularis paraconalis : Kalbin sol yüzü veya auricular yüzü üzerinde bulunan bir oluktur. İki ventriculus arasındaki sınırı belirler. Sulcus coronarius’tan başlar. Apex cordis'e kadar uzanır. Bu oluğun içinde A.coronaria sinistra'nın ramus interventricularis paraconalis adındaki dalı ile V.cordis magna'nın aynı adlı dalı bulunur.

Sulcus interventricularis subsinuosus : Sulcus interventricularis paraconalis'e oranla daha sığ oluktur. Sulcus coronarius'tan başlar. Bu oluk içinde A.coronaria dextra'nın ramus interventricularis subsinuosus adındaki dalı ile V.cordis media seyreder.

Yukarıda anlatılan oluklardan başka bir de Sulcus intermedius vardır. Sadece sığırda bazen de köpekte bulunur. Margo ventricularis sinister üzerinde yer alır. Sulcus coronarius'tan başlar, Apex cordis'e varmadan sonlanır. Diğer oluklara oranla siliktir. İçinde Ramus circumflexus sinister'in bir dalı ramus intermedius - Marginis ventricularis sinistra seyreder.

KALBİN İÇ YÜZÜ

Dıştan bakıldığı zaman kalbin bir bütün organ olduğu görülür. Oysa içten dikey bir bölme ile iki kalp yarımına ayrılır. Kalp yarımlarından biri önde ve sağ tarafta bulunur. Sağ Atrium ve Sağ Ventriculus tarafından oluşturulur. Sağ Atrium ve Sağ Ventriculus'u kapsayan kalp yarımı venöz kan içerir. Diğer kalp yarımı arkada ve sol tarafta yeralır. Sol Atrium ve Sol Ventriculus tarafından oluşturulur. Sol Atrium ve Sol ventriculus'u kapsayan kalp yarımı arteriyel kan içerir.

Kalbi içten iki yan yarıma ayıran dikey - vertikal bölmenin iki Atrium arasındaki kesimine Septum interatriale, iki ventriculus arasındaki kesimine Septum interventriculare denir. İki Atrium'dan sağdakine Atrium dextrum, soldakine Atrium sinistrum adı verilir. İki Atrium - Atrium cordis, kalbin taban kesiminde bulunur. Aynı şekilde iki ventriculus' tan sağdakine Ventriculus dexter, soldakine Ventriculus sinister denir. İki ventriculus - ventriculus cordis, kalbin uç - tepe kesiminde yer alır.

Atrium'ların temel görevleri venalar ile kalbe getirilen kanı toplamaktır. Sağ Atrium içinde toplanan kanı, üzerinde kapaklar bulunan ve Ostium atrio ventriculare dextrum denilen bir delik aracılığı ile Sağ ventriculus'a, Sol Atrium ise yine üzerinde kapaklar bulunan ve Ostium atrioventriculare sinistrum denilen bir delik aracılığı ile Sol ventricus'a boşaltır.

Atrium’lar içerdikleri kanı hemen alt kesimlerinde yer alan Ventriculus'lara ilettikleri için çok zayıf bir kas katmanına sahiptir. Oysa ventriculus'lar kapsadıkları kanı daha uzaklara pompaladıkları için Atrium'lara oranla çok daha kuvvetli bir kas katmanına sahiptir. Hiç şüphesiz yapı itibariyle ventriculus'lar arasında da belirgin farklar vardır. Çünkü Sağ ventriculus içindeki kanı hemen yakınındaki Akciğerlere pompalar. Yolun yakınlığı nedeniyle fazla bir kuvvete gereksinim göstermez. Sol ventriculus ise içindeki kanı vücudun her tarafına en uzak bölgelere pompalamakla görevli olduğu için son derece kuvvetli bir kas katmanına gereksinim gösterir.

İki Atrium, Septum interatriale ile birbirinden kesin olarak ayrılmıştır. Yani bir iletişim – communication söz konusu değildir. Ancak fötusta her iki Atrium, Foramen ovale denilen bir delik ile iletişim durumundadır. Bu delik doğumdan 2 - 3 hafta sonra kapanır ve yerinde Fossa ovalis adı verilen belli belirsiz bir çukur kalır. Açık renkli yuvarlak bir alan durumundaki bu çukurcuk Septum interatriale'nin Atrium dextrum'a bakan yüzünde yer alır.

İki ventriculus, Septum interventriculare denilen bir bölme ile birbirinden ayrılır. Bu bölmenin büyük bölümü kalın bir kas katmanından yapılmıştır. Bu nedenle bu bölüme Pars muscularis denir. Septum interventriculare'nin en üst kısmındaki ince fibröz yapıdaki bölümüne ise Pars membranacea'dır. Pars membranacea Valva aortae'nın hemen altında bulunur.

ATRIUM SINISTER – SOL KULAKÇIK

Atrium sinistrum (sol kulakcık) kalbin sol ve arka kesiminde, ventriculus sinister'in üstünde yer alır. Tavanına akciğerlerden kalbe temiz kan taşıyan vena pulmonalis'ler açılır. Değişik çaptaki bu damarların sayısı 4-5 arasındadır. Deliklerine ostium venorum pulmonalium adı verilir. Bu deliklerde kapak bunmaz. Atrium sinistrum öne ve sola dönük bir auricula sinistra'ya sahiptir. Auricula sinistra'nın serbest kenarı çentiklidir. Sağ auricula'ya nazaran daha dar ve daha uzundur. İç yüzünde Mm.pectinati mevcuttur.

Atrium sinistrum'un iç duvarını septum interatriale yapar. Bu septumun üzerinde valvula foraminis ovalis denilen bir kabartı bulunur.

Atrium sinistrum ile ventriculus sinister arasında, ostium atrioventriculare sinistrum denilen bir delik bulunur. Yaklaşık iki parmak genişliğindeki bu delik fibröz bir doku ile çevrelenmiştir.

Anulus fibrosus denilen bu sert dokuya iki kuspisli bir kapak yapışır. Bu kapağa Valva atrioventricularis sinistra (Valva bicuspidalis veya Valva mitralis) denir. Kuspisler kalın ve dayanıklıdır. Cuspis septalis ve cuspis parietalis olmak üzere iki tanedir. Cuspis septalis (cuspis anterior) daha kuvvetlidir, deliğin (Ostium atrioventriculare sinistrum'un) ön ve iç tarafında yer alır. Cuspis parietalis (Cuspis posterior) ise aynı deliğin arka ve yan tarafında bulunur.

VENTRICULUS SINISTER – SOL KARINCIK

Ventriculus sinister (sol karıncık), kalbin solunda ve arka kesiminde yer alır. Aynı zamanda Atrium sinistum'un altında bulunur. Sağ ventriculusa oranla daha uzundur. Dış yüzü dışbükeydir. Boşluğu dardır. Boşluk kalbin ucuna (Apex cordis'e) kadar uzarır. Bu nedenle Apex cordis sadece sol ventriculus'un duvarları tarafından oluşturulur.

Ventriculus sinister'in duvarı kalındır. Bu kalınlık fonksiyonel bir zorunluluğun sonucudur. Duvarının iç yüzünde iki tane M.papillaris bulunur.

Bunlar M.papillaris subauricularis (M.papillaris anterior) ve M.papillaris subatrialis'tir. (M.papillaris posterior).
Her bir M.papillaris'ten çıkan ve sayıları 6-10 arasında değişen Chorda tendinea'lar Ostium atrioventriculare sinister’in iki kuspisine tutunur.

Ventriculus sinister ile Atrium sinistrum arasındaki iştiraki sağlayan delik Ostium atrioventriculare sinistrum'dur. Bu delikte iki kuspisli, Valva atrioventricularis sinistra (Valva bicuspidalis veya Valva mitralis) denilen bir kapak bulunur.

Ventriculus sinister Aorta'nın başlangıç deliği olan Ostium aortae'yı da kapsar. Bu delik (Ostium aortae), Ostium atrioventriculare sinistrum ile aynı doğrultuda, ancak onun sağında yer alır. Deliğin ağzında Valva aortae denilen bir kapak bulunur. Aorta'ya gönderilen kanın Ventriculus sinister'e geri dönmesini önleyen bu kapak, üç semilunar kapakcıktan oluşur. Bu semilunar kapakçıklardan biri Valvula semilunaris septalis'tir, Ostium aortae'nın arkasında yer alır. İkincisi Valvula semilunaris dextra'dır, aynı deliğin sağında yer alır. Üçüncüsü ise Valvula semilunaris sinistra'dır. Ostium aortae'nın solunda bulunur.

Semilunar kapakcıkların serbest kenarlarında, Noduli valvulorum semilunarium denilen kabartılar ya da kalınlaşmalar ile Lunulae valvulorum semilunarium adı verilen yarımay şeklinde dar bölgeler bulunur. Noduli valvulorum semilunarum, üzerinde bulunduğu kapakçığın damar duvarına yapışmasına engel olur.

ATRIUM DEXTER – SAĞ KULAKÇIK

Atrium dexter (sağ kulakçık), kalbin sağ ve ön kesiminde ventriculus dexter' in üstünde yer alır. Gelişimini tamamlamış bir kalbte Atrium dextrum, asıl Atrium boşluğu ve Sinus venorum cavarum diye iki kısım gösterir. Bu iki kısım Crista terminalis denilen belirgin bir kabartı ile birbirinden ayrılır. Bu crista'ya dıştan Sulcus terminalis adı verilen bir oluk uyar.

Sinus venorum cavarum ise iki vena cava' nın delikleri arasındaki düz alandır. Yada V.cava superior, V.cava inferior ve Sinus coronarius'un açıldığı yerdir. Bu duruma göre Atrium dexter, Ostium venae cavae superioris’i, Ostium venae cavae inferior'u ve Ostium sinus coronarii'yi kapsar.
Atrium dexter ayrıca Ventriculus dexter ile iletişimini sağlayan Ostium atrioventriculare dexter’i de kapsar. İki Vena cava'nın açıldığı yerin arasında bir tümseklik vardır. Kas ipliklerinin oluşturduğu bu tümseğe Tuberculum intervenosum denir.

Tuberculum intervenosum hem Vena cava'lar ile zıt yönde gelen kan akışının birbirine engel olmamasını sağlar, hem de kanın venalara geri dönmesine engel olur.

Ostium sinus coronarii, Ostium venae cavae cranialis'in tabanında ya da Atrium'un alt duvarı ile Septum interatriale'nin birleşim yeri yakınında bulunur. Deliğin ağzında Valvula sinus coronarii denilen bir kapak bulunur. Kapak deliğin sağ tarafında yer alır ve pek belirgin değildir. Sinus coronarius'a V.cordis magna, V.cordis media, V.cordis parva, adındaki venalar açılır.

Septum interatriale'nin Atrium dexter’e dönük yüzünde, açık renkli, yuvarlak, çukur bir saha görülür. Fossa ovalis adı verilen bu çukur saha intrauterin hayattaki Foramen ovale'nin kapanmasından oluşur. Bazı durumlarda bu delik açık kalabilir.

Atrium dexter, sol tarafa dönük, üçgen şeklinde bir Auricula dexter’e sahiptir. İç yüzünde Mm.pectinati bulunur.

Atrium dexter’in tabanında kanın Ventriculus dexter’e geçmesini sağlayan bir delik Ostium atrioventriculare dexter bulunur. Bu delik, Valva atrioventricularis dextra (Valva tricuspidalis) denilen bir kapak kapsar. Kapak, muntazam olmayan üçgen şeklinde, uçları içe dönük üç adet kuspis’e sahiptir.

Kuspis’ler tutundukları yere göre cuspis angularis (cuspis anterior), cuspis parietalis (cuspis posterior) ve cuspis septalis diye adlandırılır.

Cuspis angularis, Ostium atrioventriculare dexter’in önünde ve sol tarafında bulunur. Cuspis parietalis aynı deliğin arkasında ve solunda, cuspis septalis ise septum interventriculare üzerinde bulunur.

Bu kuspis’ ler Ventriculus dexter'in diyastolu sırasında ventriculus boşluğuna sarkmış olarak bulunurlar. Her iki yüzü de endocard ile örtülüdür. Özellikle Atrium dexter’e bakan yüzleri parlak ve düzgündür.

Serbest kenarlarından Chorda tendinea denilen kirişçikler çıkar, Ventriculus dexter'in yan duvarı ile Septum interventriculare üzerindeki meme başı biçimindeki M.papillaris'lere yapışırlar.

VENTRICULUS DEXTER – SAĞ KARINCIK

Ventriculus dexter - Sağ karıncık, kalbin önünde ve sağ tarafında yer alır. Aynı zamanda Atrium dexter’in alt tarafında bulunur. İçindeki kanı yakınındaki Akciğerlere pompaladığı için fazla bir kuvvete gereksinimi yoktur. Bunun için duvar kalınlığı Sol ventriculus'tan daha incedir. Kapsadığı M.papillaris'ler ve Chorda tendinea'lar yönünden de dikkate değer derecede zayıflık gösterir.

Ventriculus dexter biri Atrium dexter ile iletişimini sağlayan Ostium atrioventriculare dexter, diğeri Truncus pulmonalis'in başlangıç deliği olan Ostium trunci pulmonalis olmak üzere iki delik kapsar. Bu iki delik arasında Crista supraventricularis denilen bir çıkıntı bulunur. Ostium atrioventriculare dexter, Atrium dexter konusunda anlatılmıştı. Burada tekrar edilmeyecektir.

Ostium trunci pulmonalis, Truncus pulmonalis'in başlangıç deliğidir. Anulus fibrosus trunci pulmonalis denilen bir Anatomik yapı ile sınırlandırılmıştır. Deliğin ağzında Valva trunci pulmonalis denilen bir kapak bulunur. Bu kapak üç kapakçıklıdır. Kapakçıklardan biri Valvula semilunaris intermedia' dır. Buna Valvula semilunaris anterior da denir ve deliğin önünde yer alır. İkincisi Valvula semilunaris dextra'dır, deliğin sağında ve arkasında bulunur. Üçüncüsü ise Valvula semilunaris sinistra'dır. Bu da deliğin solunda ve arkasında yer alır.

Ventriculus dexter'in sistol devresinde bu kapaklar Truncus pulmonalis'in yan duvarlarına itilir, böylece deliğin açık kalması dolayısıyla kanın Ventriculus dexter'den Truncus pulmonalis'e geçmesi sağlanır. diyastol devresinde ise kapakçıkların serbest kenarları karşı karşıya gelir, Ostium trunci pulmonalis'i kapatır. Deliğin kapanmasıyla Truncus pulmonalis'e atılan kanın tekrar Venticulus'a dönmesi engellenmiş olur.
Ostium trunci pulmonalis'teki kapakçıklar yarımay şeklindedir. Damar ve kas dokusundan yoksundur. Serbest kenarlarının orta kesiminde düğümcükler ya da kabartılar görülür. Fibröz dokunun kalınlaşmasından oluşan bu düğümcüklere Noduli valvulorum semilunarium adı verilir. Her bir kapak üzerinde yarımay biçiminde dar bir bölge görülür ki buna da Lunulae valvulorum semilunarium denir.

Ventriculus dexter'de üç tane M.papillares bulunur. Bunlardan biri papillar kasların en büyüğü ve Ventriculus’un yan duvarında bulunan M.papillaris magnus'tur (M.papillaris anterior). Diğer ikisi ise Musculi papillares parvi (M.papillaris posterior) ve M. papillaris subarteriosus' tur (M.papillaris septalis).

KALP KLİNİK BİLGİLERİ

PATENT FORAMEN OVALE

Eğer başka bir kongenital – doğmasal anomoli nedeni ile sağ vertikül veya sağ atriumda basınç yükselmesi olursa foramen ovale kapanamaz. Bu olguya Patent foramen ovale denir. Açıklık geniş kalırsa sistematik dolaşıma ileri derecede venöz kan karışacağı için bebek derisinin rengi siyanoz nedeniyle maviye dönüşür ve buna Mavi hastalık ta denir. Olgu operasyonla düzeltilmelidir.

KALBİN YAPISI

Kalbin duvarları üç katmandan oluşur. Üst üste sıralanan bu katmanlar dıştan içe doğru Epicardium, Myocardium ve Endocardium' dur.

EPICARDIUM

Kalbin en dış katmanıdır. Pericardium serosum'un lamina visceralis'i tarafından oluşturulur. Kalbin kas katmanını, kalbe giren ve kalpten çıkan büyük damar köklerini sıkıca sarar. Geniş bilgi Pericardium konusunda anlatıldığı için burada tekrar edilmeyecektir.

MYOCARDIUM

Epicardium' dan sonra gelen ikinci katmandır. Kalp duvarının kas katmanıdır. Özellikleri bakımından iskelet kaslarına da düz kaslara da benzer. Ancak kalp kası iplikleri yanal uzantılarla birbirine bağlanmışlardır.

Atrium duvarındaki kas katmanı ile ventriculus duvarındaki kas katmanı Anulus fibrosus'lar ile birbirlerinden ayrılmıştır. Bunun sonucu olarak atrium' lar ile ventriculus'lar ayrı ayrı çalışabilmektedir.

Kas sistemleri birbirlerinden ayrı olmalarına karşın bu iki sistem arasında fonksiyonel bir ilişki vardır. Bu ilişki özel bir yapıya sahip olan His demetleri tarafından sağlanır. Atrium'ların kas katmanı ventriculus'ların kas katmanından çok daha incedir.

Atrium' ların kas katmanı ipliklerinin yönlerine göre biri yüzeysel, diğeri derin olmak üzere iki katman durumundadır. Yüzeysel olan katman sirküler seyirli kas ipliklerinden oluşur. Bu iplikler her iki atrium'u birlikte sarar, dolayısıyla atrium' ları birbirine bağlar. Derin kas katmanının iplikleri her bir atrium'un tavanında önden arkaya doğru seyrederek yer yer kalınlıklar oluşturur ve Anulus fibrosus'larda son bulurlar.

Ventriculus'ların kas katmanı çok kalındır. Bu kalınlık fonksiyonel bir zorunluluğun sonucudur. İki ventriculus'un kas katmanı kalınlığı da aynı değildir. Ventriculus'lar konusunda da anlatıldığı gibi, ventriculus sinister'in kas katmanının kalınlığı ventriculus dexter'inkinden 2 - 2,5 kat daha fazladır.

Ventriculus'ların kas katmanı, ipliklerinin seyrine göre sınırları pek belirgin olmayan dış, orta ve iç olmak üzere üç katman halindedir. Kas ipliklerinin seyirleri dış ve iç katmanlarda uzunlamasına - longitudinal olduğu halde orta katmanda dairesel -circuler seyirlidir.

İki ventriculus için ortak olan dış katman basis cordis'ten apex cordis'e doğru seyreder ve bu bölgede diğer katmanın iplikleri ile birleşmek suretiyle Vortex cordis'i oluştururlar. Orta katmanın iplikleri özellikle basis cordis bölgesinde çok daha fazla, apex cordis kesiminde ise daha az derecede bulunur.Bu bakımdan söz konusu kesimin kalınlığı diğer bölgelere göre daha azdır. Her bir ventriculus'u ayrı ayrı saran bu iplikler Anulus fibrosus'ta sona ererler. Üç katmana ait kas iplikleri M.papillares' lere giderler.

ENDOCARDIUM

Myocardium'dan sonra gelen katmandır. Kalbin iç yüzünü yani boşluklarını, boşluklardaki Anatomik oluşumları tamamen döşeyen parlak ve düz bir zardır ve Myocardium'a sıkıca yapışmıştır.

Kalınlığı tüm yüzeyde aynı değildir. Kalınlığı kanın kalp duvarları üzerindeki sürtünmesinin çok olduğu yerlerde fazla, sürtünmenin az olduğu yerlerde ise azdır. Bu bakımdan özellikle Ostium aortae, Ostium trunci pulmonalis ve Ostium atrioventriculare dextrum et sinistrum düzeyinde belirgin bir kalınlık gösterir.

Endocardium'un kalp boşluklarına bakan yüzü endotel hücrelerden yapılmıştır. Bundan dolayı kalp boşluklarının iç yüzü parlak ve kaygan bir görünümdedir. Myocardium'a dönük yüzü ise bağ dokudan yapılmıştır. Elastik iplikleri, düz kas ipliklerini, kan damarlarını ve bunlara ek olarak kalbin uyarımlarını ileten Purkinje ipliklerini kapsar.

KALBİN UYARI VE İLETİM SİSTEMİ

Kalp boşluklarının belirli bir düzen içinde, ritmik olarak daralıp genişlemesi organın innervasyonunu sağlayan Otonom sinir sistemi sayesinde olur. Ancak herhangi bir nedenle bu sistemin etkisinden uzak kalsa da kalbin kendi kendine bir süre daha çalıştığı bilinmektedir. Bu durum kalbin kendine özgü bazı uyarı merkezleri ile bu uyarıları kalp kasına - Myocardium ileten bir sisteme sahip olduğunu gösterir.

Kalbin ritmik konttaksiyonlarına neden olan uyarı merkezlerine Düğüm - Nodus adı verilir. Kalp başlıca iki uyarı merkezine sahiptir. Düğümler halinde bulunan bu merkezler Nodus sinuatrialis – Keith-Flack düğümü ve Nodus atrioventricularis – Aschof-Tawara düğümüdür.

Nodus sinuatrialis V.cava superior’un Atrium dextrum'a açıldığı yerde ya da Ostium V.cavae superior’un Atrium dextrum duvarına geçidinde bulunur.
Nodus atrioventricularis ise Septum interventriculare'nin Septum interatriale'ye geçidinde Ostium aortae'daki Valvula semilunaris septalis'in tabanında yer alır. Nodus sinuatrialis'te meydana gelen uyarı Nodus atrioventricularis'e ulaşır. Buraya ulaşan uyarıların kalp kasına iletilmesi ise His demetleri adı verilen özelliklere sahip lifler aracılığı ile olur. His demetleri Nodus atrioventricularis'ten başlangıç aldıktan sonra Septum interventriculare'nin kas kitlesi içerisinde sağ ve sol olmak üzere iki dala - Crus dextrum, Crus sinistrum) ayrılır. Sağ dal - Crus dextrum, Septum interventriculare'nin sağ ventriculus'a dönük yüzünde apex cordis'e doğru seyreder ve M.papillaris'e gider. Böylece Myocardium'un kas lifleri ile bağlantı sağlanmış olur. His demetlerinin en uç ya da en son iplikleri daha incedir. Bu iplikler Purkinje iplikleridir. Crus dextrum ve Crus sinistrum'un son dalları Purkinje iplikleri adıyla Subendocardial olarak yayılarak son bulurlar.

KALP KASININ METABOLİZMASI

İnsan kalbi bir günde 11 gram glukoz ve 10 gram laktat kullanır. Kalbin en önemli yakıtı esterifiye edilmiş ve edilmemiş (serbest) yağ asitleridir. Kalp enerji gereksiniminin % 67’sini yağ asitlerinden sağlayabilir. Egzersiz sırasında iskelet kaslarında oluşan laktat kana girer ve kalp kandan laktatı alarak kullanır.

Amino asitlerinin enerji kaynağı olarak okside edilebilmeleri için önce alfa amino grubu (a-NH[size=2]2) ayrılır. Alfa-amino grubu ayrılan amino asitlerinden a-keto asitler, oluşurlar. İnsan metabolizmasında en önemli a-NH[size=2]2 grubu akseptoru (alıcısı) a-ketoglutarat bileşiğidir.

Birçok amino ve aspartat a-amino grubunu a-ketoglutarata transfer edince glutamat oluşur ki, sitrik asit döngüsü substratlarından birisidir. Aspartatın amino grubunu a-ketoglutarata transfer eden enzim aspartat aminotransferaz enzimidir.

Aminotrasferaz enzimleri hücrede hem mitokondride hem de sitozomda bulunurlar. Dokuda herhangi bir zedelenme, tahribat olursa, hücrelerin aminotransferaz enzimi dışarı sızarak kana girer. Bu nedenle serumda aminotransferaz miktarının artmış olması doku tahribatına işaret eder.

Kalpte enfarktüs olunca kan serumunda Aspartat aminotransferaz – AST ya da glutamat, oksaloasetat aminotransferaz enzimi miktarı artar.

Kalp enerji için çok az amino asidi kullanır ise de diğer bütün dokulardan çok aspartat aminotaraferaz enzimi taşır.

Kalp vücuttaki diğer dokulardan fazla oksijen kullanır, zira normal olarak kalbin metabolizması aerobiktir. Kalbin oksijengereksinimiartarsaCoroner damarlardankan akımı hızlanarak oksijen gereksinimi karşılanır.

KALBİN ELEKTRO FİZYOLOJİSİ

Kalp kası hücresi içine mikroelektrot yerleştirip hücrenin içi ile dışı ararsındaki elektriksel potansiyel farkı ölçülürse, içte negatif olmak üzere 80 ile 90 mV’luk bir fark bulunur. Dinlenme durumundaki hücre de bu potansiyel membranın denge potansiyelidir ve potasyum iyonuna ait denge potansiyeline eşittir.

Buna göre, hücredeki denge potansiyeli geniş ölçüde K – potasyum iyonuna ait potansiyeldir.

Membranda mevcut pompa - Aktif transport sistemi ile Na[size=2]+ geniş ölçüde hücre dışında tutulmaktadır. Eğer membranın Na - sodyuma karşı geçirgenliği artarsa, sodyum hücre içine girerek içindeki negatif potansiyeli pozitif yöne çevirir ve hücre polarize durumdan depolarize duruma geçer.

Sinir ve kas hücrelerinde ve bazı reseptör hücrelerde sodyum geçirgenliğinin artması, depolarizasyona neden olur. Aktivite gösteren bir iş yapan hücrede bu potansiyel değişikliğine Aksiyon potansiyeli denir.

Kalp aktivitesi sırasında görülen elektriksel değişiklikleri meydana getiren hücrelerin sayısı bir hayli kabarık olduğundan, yaratılan elektriksel değişiklikleri vücut yüzeyinde saptanabilir.

Bu potansiyel değişiklikleri E.K.G. - Elektrokardiyogram olarak yazılabilir ve kalp aktivitesinin durumu hakkında değerli bilgiler elde edilir.

Kalpteki elektriksel değişikliklerin kaydedilmesi işine Elektrokardiyografi – E.K.G. ve kaydedilmiş çizgilere de Elektrokardiyogram denir.


Elektrokardiyograf’ın elektrotları sol kol, sağ kol ve sol bacağa bağlanır. Derinin iletkenliğini sağlamak için metal elektrotların deri ile temas edeceği yerlere, elektrolit taşıyan bir jel sürülür. İki kol ve bacağa elektrotlar konarak, ortasında kalp bulunan bir üçgen medyana getirilmiş olur - Eindhoven üçgeni. Üç elektrottan herhangi ikisi devreye bağlanarak derivasyonlar elde edilir. Standart bipolar derivasyonlar aşağıda belirtilmiştir.

Derivasyon 1=Sağ kol, Sol kol
Derivasyon 2=Sağ kol, Sol bacak
Derivasyon 3= Sol kol, Sol bacak

İnsanda bu derivasyonlarla elde edilen Elektrokardiyogramlar şematik olarak gösterilebilir.

Kalbin sinoatriyal düğümünde başlayan uyarı dalgası kalp üzerine yayılır. Bu elektriksel değişiklik vücut yüzeyine de yayılır. Vücut yüzeyine yerleştirilen elektrotlarla iki nokta arasındaki elektriksel alanın büyüklüğü ve hareket yönü kaydedilirse Elektrokardiyogram – E.K.G. elde edilmiş olur. Buna göre, Elektrokardiyogram kalpteki elektriksel değişikliği gösterir, kalbin kontraksiyonu ve pompalama gücü hakkında bilgi vermez. Elektriksel değişikliğin hareket yönü uyarılmış bölgeden uyarılmamış bölgeye doğrudur. Uyarılmış bölge uyarılmamış bölgeye göre negatiften pozitife doğrudur.

Vücut yüzeyine konan elektrotların kaydedici alete bağlanışına göre bir bipolar - iki kutuplu kaydetme, bir de unipolar - tek kutuplu kaydetme E.K.G. yazdırma ayrıt edilir. Eindhoven metodu ile yazdırma bipolar bir yazdırmadır, zira iki elektrot arasındaki potansiyel fark yazdırılmaktadır.

Depolarizasyon dalgası aktif elektrota doğru hareket ederse E.K.G.’de pozitif bir dalga oluşturur, aksi yönde hareket ederse negatif dalga oluşturulur. Diğer bir deyişle aktif elektrot referens - indifferent elektrotuna göre pozitif olursa yukarı doğru, aktif elektrot negatif olursa aşağı doğru bir dalga - deffeksiyon oluşturur. Elektrokardiyogram’ daki dalgalar P Q R S ve T ile gösterilir. P dalgası Atrium’ların aktivitesini, Q R S kompleksi depolarizasyonun Ventriculus’lara yayılmasını ve T dalgası da Venticulus’ların repolarize olmalarını simgeler.

ELEKTROKARDIYOGRAFİ (E.K.G.) DALGALARININ ANLAMI

P DALGASI - ATRIAL KOMPLEKS

P dalgası impulsun S-A düğümünden Atrium’lara geçişini temsil eder. İnsanda devamı 0,1 saniye kadardır. P dalgasının sonunda impuls A-V düğümüne ulaşılmıştır. P dalgasının yüksekliği, atrium fonksiyonel aktivitesi hakkında bilgi verir.

P - R ARALIĞI - HİS DEMETİ İLETİM ZAMANI

P dalgasının başlangıcından R dalgasının başlangıcına kadar geçen zaman His demetinin impuls iletim (conduction) zamanını temsil eder. Bu zaman normal insanda 0,13 –0,16 saniye kadardır.

Q R S T DALGALARI – VENTRICULER KOMPLEKS
P dalgasından sonra kısa bir izoelektrik devre vardır. Bundan sonra gayet küçük aşağı doğru bir dalga vardır ki, bu Q dalgasıdır.

Bunu gayet bariz, yüksek ve yukarı doğru R dalgası takip eder ve bunun sonunda gene küçük ve genellikle belirsiz ve aşağı doğru olan S dalgası görülür. S dalgasından sonra trase tekrar izoelektrik düzeye döner.

QRS ventriculus’ların depolarize olmasını temsil eder ve devamı 0,08 saniye kadardır, 0,1 – 0,12 saniyeden fazla olmamalıdır. QRST zamanı 0,4 saniye kadardır. Ventriculus kaslarının yapısında değişme olursa QRS değişir.

His demeti ve bunun kollarında iletim bozuklukları QRS te değişikliğe neden olur. Örneğin, hipertansiyonda sol kalp büyümesi varsa R çok yüksek olur. R dalgasının yukarı doğru çıkışı ile karıncıkların kontraksiyona başlaması aynı zamanda olur. T dalgasının sonu ise, ventriculus’ların sistolunun sonuna rastlar.

KALBİN POMPALAMA GÖREVİ

Kalbin bir kasılma, gevşeme ve dinlenme evresine kalp siklusu denir. Kalbin kasılmasına Systol - Sistol ve gevşemesine Diastol - Diyastol denir. Her ne ­kadar kan iki ayrı kalp pompası ile hareket ettirilir ise de, sağ ve sol kalpler Anatomik olarak paralel biçimde yer almıştır. iki kulakçık beraberce ve iki karıncık beraberce kasılırlar.

Kulakçıkların sistolu, E.K.G. de P dalgasının doruğuna rastlayan zamanda olur. Kulakçıkların sistolu ile kan, atrioventriculer kapakçık yoluyla, karıncıklara girer. Bu sırada hem kulakçıklarda hem de karıncıklarda basınç birazcık artar, zira kapakçıklar henüz tam kapanmamıştır.

Sağ kulakçık ile Vena cava superior arasında kapakçık bulunmadı­ğından, kulakçık sistolu sırasında kan venaya doğru geri teper ve venada basınç yükselir. Bu basınç artışı Vena jugularis’e de ulaşarak, Vena jugularis nabzında adalgasını oluşturur..

Dinlenme durumundaki bir insanda kalp yavaş atarken, karıncıkların diyastol süresi oldukça uzundur. Bu nedenle, kulakçıklar henüz kasılmadan, karıncıklara pasif olarak kan dolmuş bulunur. Kulakçık sistolu ile karıncığa girebilen kan azdır.

Kalp hızlı atarken durum değişir, karıncıklar gevşediği sırada kulakçıklar kasılmış bulunur. İki kompartıman arasındaki basınç farkı nedeniyle, kulakçıklardan karıncık­lara oldukça fazla kan sokulmuş olur. Bu durum, hızlı çalışan bir kalbin gerektiği kadar kanla dolmasını ve gerektiği kadar kan pompalamasını sağlar.

Atrial fibrilasyon’da bu zaman ayarlaması mevcut olmadığından, atriyal fonksiyon tam olmaz ve kalbin pompalama gücü iyice düşer. Eğer kalp yavaş çalışırsa ve karıncıkların kanla doluşu pasif olarak devam ederse, durum kötüye gitmez. Bu nedenle Atrial fibrilisyon’da ilaçlarla kalp atımı yavaşlatılır.

Atrioventriculer kapakçığın kapanmasından sonra her iki karıncıkta basınç yükselir, fakat Aorta’ ya açılan semilunar kapakçık henüz kapalı olduğundan, karıncık volumu değişmemiştir. Bu evreye kalbin isovolumetrik (isovolumetric) kasılma evresi denir ve kalbin kasılması da izometriktir.

Karıncık basıncı Aorta basıncını yendiği anda, semilunar kapakçık açılır ve kan arterlere gönderilir. Bu evrede kalbin kasılması izotonik tir.

Karıncıklardan arterlere hızla itilen kan volümü (kalbin atım volümü), elastiki olan arterlerin çapını genişletir. Karıncık basıncı düşünce arterler eski haline dönerler.

Arterlerin başlangıç kısmında bu geçici genişleyip daralma, arter nabzının esas nedenidir ve nabız dalgası halinde arterler boyunca yayılırlar.

Ventriculus sistolunun birinci evresi diyebileceğimiz bu kuvvetli kasılmayı, karıncıklarda ve Aorta’da basınç azalması izler. Zira kalp kasları maksimal kasılmalarını tamamlamışlardır ve itici güç azalmıştır.

Ventriculusl sistolünün ikinci evresi diyebileceğimiz bu evre, birinci evreden daha uzundur. İkinci evre, elektrokardiyogramda T dalgasının bulunduğu yere rastlar. Karıncık total sistol süresinin en iyi şekilde saptanması, birinci ve ikinci kalp seslerinin başlangıçları arasındaki mesafenin ölçülmesi ile yapılabilir.

Sistolden sonra karıncıklar gevşer (diyastol) ve karıncıkların basıncı, Aorta ve Arteria pulmonalis basınçlarının altına düşünce semilunar kapakçıklar kapanır.

Karıncıkların sistolu sırasında kulakçıklar gevşemiştir ve içlerine vena kanı dolmaktadır. Karıncıkların diyastolü ile içlerindeki basınç kulakçıkların basıncının altına düşünce, atriooventriculer kapakçıklar açılır ve kan pasif olarak karıncıklara dolmaya başlar. Böylece bir kalp siklusu daha başlamış olur.

KALBİN YAPTIĞI İŞ VE POMPALADIĞI KAN MİKTARI

Yapılan iş, kütlenin hareket ettirildiği mesafe ile çarpımına eşittir.

İş = Kütle x Mesafe.

Kalbin yaptığı iş söz konusu olunca, basınç ile kan akışı ele alınır Basınç x Akan kan miktarı = Kalbin yaptığı iş demektir.

Akan kan miktarı ise, bir ventriculus’un ün volum değişikliği olarak açıklanır. Kalbin sağ ve sol karıncıkları eşit miktarda kan pompalarlar. Fakat Akciğer dolaşımındaki kan basıncı, Aorta’daki kan basıncına oranla çok azdır. Bu nedenle sağ karıncığın yenmeye mecbur olduğu basınç azdır ve bu karıncığın yaptığı iş de sol ventriculus’a oranla azdır.

Kanın ventriculus’tan arterlere geçirilmesi, ventriculus iç basıncının arteriyel basınca üstün gelmesi ile mümkündür. Kalbin yaptığı iş, basınçların ve akan kan miktarının ölçülmesi ile tayin edilebilir.

Kalbin harcadığı enerjinin bir kısmı da kalp içi ve damarlarda kanın friksiyonunu - sürtünmesini yenmek için kullanılır ve enerjinin çoğu ısı olarak açığa çıkar.


Aslında kalbin harcadığı total enerjinin % 15 kadarı mekaniksel işe harcanır.

Kalbin mekaniksel enerjisi, ventriculus duvarının geriliminin artırılması ve ventriculus içi basıncının yükseltilmesi için kullanılır. Laplace yasasına göre, içi boş bir yapıda çeper gerilimi ile içteki basınç, bu yapının çapı ile ilişkilidir.

Yapı bir yuvar (sifer) ise, P = 2y / R olur.

Burada P, yuvar çeperinin iç tarafı ile dış tarafı arasındaki basınç farkı, y = çeper gerilimi ve R = yuvarın çapıdır.

Denklemden görülüyor ki, P değeri çeper gerilimi ile doğru orantılı, fakat yuvarın çapı ile ters orantılıdır. Denklemin fizyolojik yönden önemi, büyük bir kalbin, bunun yarısı kadar olan bir kalp kadar iç basınç yaratması gerektiğidir. Dolayısıyla, büyük bir kalp daha çok enerji sarf eder. Bu ise daha çok kas kütlesine sahip olmasını gerektirir.

Kalbin pompaladığı kan miktarının hesaplanmasında, Fick prensibi pratik bir yoldur. Fick prensibine göre, eğer biz belirli bir zaman içinde Akciğerlerden kana geçen oksijen miktarını ölçersek, kalbin pompaladığı kan miktarını kolayca bulabiliriz. Bir dakikada vücudun aldığı oksijen miktarını, Spirometre ile saptayabiliriz. Dinlenme durumunda bir dakikada Akciğerlerden kana giren oksijen miktarı 250 ml. kadardır. Akciğerlere gelen 100 ml. kanda 14 ml. oksijen bulunur. Akciğerleri terk eden 100 ml. arter kanında ise, 19 ml. oksijen bulunur. Buna göre, 100 ml. kan Akciğerlerden 5 ml. oksijen almıştır. Bir dakikada Akciğerlerden kana giren oksijen miktarı 250 ml. olduğuna göre bu kadar oksijeni taşıması gereken kan miktarı,


Kan Akciğerler’ lerden geçerken Alvooller’ den kana giren Oksijen miktarı Spirometre ile ölçülebilir. Dinlenme durumundaki bir insanda alınan Oksijen miktarı dakikada 250 ml. kadardır.

Fick Prensibine Göre,

Kalp=250 ml / dakika
Debisi[Arter Kanında Oksijen,190 ml/Lit] - [Vena Kanında (Arteria Pulmonaliste) Oksijen,140 ml/Litre]

= 250ml/Dakika =5 Litre /Dakika Olur
50ml/Litre

250 x 100 ml = 5000 ml. olur.= 5 litre


Demek ki, kalbin 1 dakikada pompaladığı kan miktarı 5 litre imiş. Kalbin bir sistolde pompaladığı kan miktarını (atım volümünü) bulmak istersek, 1 dakikada pompalanan kan miktarını (5 litreyi) dakikadaki kalp atım sayısına bölmemiz gerekir. Dinlenme durumundaki bir insanda ortalama kalp atım sayısı 72 kadardır.

5000 / 72 = 70 ml olur.

Kalp bir sistolde 70 ml. kadar kanı pompalamaktadır (atım volümü 70 ml.'dir).

Egzersiz sırasında kalbin pompaladığı kan miktarı, dinlenme döneminin 6 - 8 katına ulaşabilir. Bu artış, her sistolde daha çok kan pompalanması ve kalp atım sayısının artması ile olmaktadır. Egzersiz sırasında oksijen kullanma miktarı, dinlenme döneminin 20 katına çıkabilir ve kalbin pompaladığı kan miktarı ile oksijen kullanma miktarı arasında sıkı ilişki vardır.

Egzersize alışık atletlerde, egzersiz sırasında kalbin pompaladığı kan miktarı, dinlenme döneminin 8 katına ve her bir sistolde pompalanan kan miktarı, dinlenme döneminin 2.5 katına ulaşabilir. Bu sırada oksijen kullanma miktarı, çeşitli faktörlerin etkisi ile 20 katına ulaşabilir. Bu faktörler,

1.Pompalanan kan miktarının artması,
2.Kanın inaktif dokulardan aktif dokuya yöneltilmesi,
3.Aktif dokunun kandan daha çok oksijen çekebilmesi,
4.Kaslarda anaerobik oksidasyon mekanizmasının iyi gelişmiş olması nedeniyle, oksijen açığı meydana getirebilmesi gibi faktörlerdir.

Egzersizde kalp atım sayısını artıran, adrenerjik (sempatik) sinirlerin Pacemaker üzerine olan etkisidir. Ayrıca Adrenalin ve Noradrenalin kalp kası hücrelerini etkileyerek kasılma gücünü de artırırlar. Uyku sırasında kalbin pompaladığı kan miktarı % 10 kadar azalır.

KALP AKTİVİTESİNİN KONTROLÜ

Bir insan dinlenme durumunda iken kalbin dakikada 4 ila 6 litre kan pompalaması beklenir. Fakat ağır egzersiz sırasında bu miktarın beş katı kadar 20 - 30 litre kan pompalaması gerekebilir. Bu bölümde, pompalanacak kana olan gereksinim ileri derecede arttığında, kalbin bu duruma kendini nasıl uydurduğu (adapte ettiği) açıklanacaktır.

Kalp pompalama gücünü iki esas araç ile ayarlar,

1.Kalbe dönen vena kanı volumüne göre, Kalbin otoregülasyon (kendi kendine ayarlama) mekanizmasının harekete geçmesi ile,

2.Otonom sinirler aracılığı ile kalp atım sayısının ve kas gücünün ayarlanması iledir.

Kalbin pompalayacağı kan miktarını tayin eden en önemli faktör, venalar yoluyla kalbe akan kan miktarıdır.

Vücudun her dokusu kendi içinden geçecek kan miktarını kendisi ayarlamaktadır. Dokulardan ne kadar kan geçerse geçsin, sonunda bu kan venalar yoluyla sağ atrium’a döner. Kalp kendine gelen kanı otomatik olarak damarlar sistemine (arterlere) pompalar.

Buna göre, kalp kendisine gelen ve zaman zaman değişen bazen dakikada 2 - 3 litreye düşen bazen 20 litreyi aşan vena kanını pompalayacak şekilde kendisini ayarlaması gerekir. Kalbin bu değişen yüke göre kendisini ayarlama yeteneğine, kalbin Frank - Starling prensibi (Frank - Starling mekanizması) denir.

Frank - Starling mekanizmasının dayandığı temel perensip, kas boyu­ gerilim ilişkisidir. Kasılma başlamadan önce kasın boyu ne kadar uzamış ise, kasılma o kadar kuvvetli olur. Ventrikulus içine giren kan miktarı ne kadar çok olursa, ventrikulus kasları o kadar gerilip uzayacak, kasılma da buna uygun biçimde daha kuvvetli olacak ve kalbin pompaladığı kan miktarı artacaktır.

Kalp sempatik ve parasempatik sinirler alır. Kalbin bu sinirleri kesilse bile, kendi aktivitesini ihtiyaca uyduracak biçimde ayarlayabilir.

Normal insanda veya hayvanda kalp aktivitesi, geniş ölçüde Merkezi sinir sistemi tarafından ayarlanır. Medulla oblongata'dan çıkan N.vagus'un kolları kalbe gelirler. Omuriliğinin thoracic bölgesinden kök alan sempatik sinirler de kalbe gelirler. Sağ taraftaki N.vagus daha çok S - A düğümüne, sol N.vagus ise, daha çok A - V düğümüne gelir. Kalpten ağrı duyusunu merkezlere ileten (afferent) sinirler, sempatik sinirler içinde bulunurlar.

Deney hayvanlarında kalbin N.vagus’u kesilirse, kalp atım sayısı artar. İnsanlara Atropin sülfat enjekte edilirse de aynı şey gözlenir, zira Atropin sülfat, N.vagus’un kalbe olan etkisini önler. Buna göre N.vagus normal durumda kalbin gereğinden fazla çalışmasını önlemektedir (vagal tonus).

N.vagus’un kesilmesi veya Atropin sülfat ile etkisinin ortadan kaldırılması sonucu Vagal tonus ortadan kalkmakta ve dinlenmede bile kalp atım sayısı artmaktadır.

Devamlı ağır egzersiz yapanlarda, Maraton koşucularında, Futbolcularda vb. kalp atım sayısı diğer insanlardakinin yarısına yakındır, dakikadaki kalp atım sayıları 35 - 50 kadardır. Bu kişilerde N.vagus’un tonik etkisinin daha belirgin olduğu anlaşılmaktadır.

Deney hayvanlarında N.vagus elektrik akımı ile uyarıldığında, kalp atım sayısı ve atrium’ların kasılma gücü azalır. Uyarma şiddeti artırılırsa, kalp diyastol halinde iken durabilir.

Kalp üzerine sadece sempatik sinirlerin etkisini gözleyebilmek için, kalp-akciğer prepatını incelemek uygun olur. Böylece Merkezi sinir sisteminin işe karıştığı diğer düzeneleyici etkiler ortadan kaldırılmış olur.

Kalp­-akciğer prepatında dolaştırılan kana, sempatik sinir uçlarından salınan transmitter madde olan Noradrenalin eklenirse atrium’ ların ve ventrikulusların kasılma gücü artar. Buna bağlı olarak kalbin pompaladığı kan miktarı (kardiyak output) ve arteriyel kan basıncı yükselir.

Sempatik ve parasempatik sinirler kalp üzerine etkilerini, Pacemaker (S-A düğümü) potansiyelini değiştirerek yaparlar. Sempatik sinir Pacemaker patansiyelini daha çabuk eşik değere ulaştırır,

Parasempatik ise geciktirir. Kalp atımları arasındaki mesafenin uzaması, bir dakikadaki kalp atım sayısınıaz azaltır.

HEMODİNAMİK – KAN AKIŞININ DİNAMİĞİ

Damarların herhangi bir yerinde kanın akış hızı (velositesi), bu yerin kalbe yakın yada uzak oluşunadeğil o yerde kan damalarının total çap alanına bağlıdır.

Total çap alanı arttıkça kanının akış hızı azalır. Örneğin, Aorta’ nın çap alanı 4.5 cm[size=2]2 velosit saniyede 50 cm’dir. Kılcal damarların total çap alanı 4500 cm[size=2]2, velosite saniyede 1 mm. kadardır.

Kuşkusuz damarlar içinde kan, yüksek basınçtan alçak basınca doğru akacaktır ve Aorta’ dan Vena cava'ya doğru akar.

Damar içinde kanın akışı laminar bir akıştır. Laminar akışta damar çeperine temas eden kanın akışı sıfırdır, damarın ortasında ise en hızlıdır. Bu nedenle laminar akışın profili paraboliktir. Kanın viskozitesi akış hızını etkiler, viskozite arttıkça kan akışına karşı direnç artar. O halde dolaşım sisteminde kan akış hızı, sistemdeki basınç ve direnç ile ilişkilidir.

Bir boruda bir sıvının akışı ile bir iletken telde elektronların akışı birbirine çok benzerler. Ohm yasasına göre,

Elektrik akımı (I) = Elekromotif güç (E)
Direnç (R)


Kan akımı (A) = Basınç (B)
Direnç (R)


Dolaşımın bazı bölgelerinde kan akışı laminar değil, turbulant'dır. Tur­bulant akışta sıvı hemen her yöne doğru akmaktadır veya hareket etmektedir. Bu durumda sıvıyı boru içindeki belirli bir yönde (ileri doğru) hareket ettirmek için daha çok enerjiye gereksinim vardır. Laminar akış sessizdir, turbulant akış titreşim yaratır bu nedenle gürültülüdür. Kan dolaşımının bazı bölgelerinde akış turbulant'tır ve yaratılan gürültü dinlenerek turbulant akış bölgeleri saptanabilir.

Çeşitli durumlar altında sıvı akışının laminar mı, yoksa turbulant mı olacağını belirleyen ve deneylerle elde edilmiş olan bir sayı (değer) vardır ki, buna Reynold sayısı (R) denir. Düz bir damarda kan akışı hızı belirli kritik bir düzeye ulaşana kadar, akış laminardır. Akış hızı kritik düzeyi aşar ise akış turbulant hale dönüşür. Turbulant akışın meydana gelmesine akış hızından başka damarın çapı ve kanın viskozitesi de (viscosite - akışkanlık) etkilidir.


R = PVD
Z


Bu denklemde R = Reynold sayısı, P = sıvının dansitesi (özgül ağırlığı), D = borunun (damarın) çapı (cm), V = sıvının velositesl (akış hızı) (ml / saniye) ve z = sıvının (kanın) viskozitesidir (hematokrit değeri arttıkça, kanın viskozitesi artar).

R değeri ne kadar yüksek olursa, turbulant akış olasılığı o kadar fazladır. Örneğin, düz bir kan damarında R değeri 1,000’den fazla olursa, turbulant akış olasılık dahilindedir.

KANIN VISKOZİTESİ – KANIN AKIŞKANLIĞI

Kan viskozitesinde değişiklik, kan akımına büyük etki yapar. Kanda hücrelerin bulunuşu viskoziteyi etkiler. Suyun viskozitesini 1 kabul edersek, kan plazmasının viskozitesi 1,8 dolayındadır. Buna kan hücrelerinin de etkisini katarsak, memeli hayvanlarda ve insanda 37° C'de kanın viskozitesi 3 - 4 dolayındadır. Bu nedenle, kanın damarlarda hareket ettirilmesi için, suyun veya hücresiz kan plazmasının hareket ettirilmesinden çok daha fazla güce gereksinim vardır.

Çapı 1 mm'den küçük olan damarlarda kan akışına viskozitenin etkisi azalır ve kılcal damarlarda viskozitenin etkisi kan plazmasınınkine yaklaşır.

Bir damarda kan akarken alyuvarlar akış hızının (velosite’nin) en fazla olduğu yerde, yani merkezi kısımda toplanmaya meyil gösterirler. Damar çeperine en yakın yerde hemen hemen alyuvar yoktur. Bu nedenle çapı irice bir damardan ince bir yan kol ayrılırsa, buraya giren kanda alyuvar pek az olacaktır. Bu olaya Plazmanın alyuvarlardan ayrılması denir.

Alyuvarların damarın orta kısmında toplanması, damar çeperine yakın yerlerde viskoziteyi azaltır, zira viskozite Hematokrit değeri ile doğru orantılıdır. Kan akışı ise, viskozite ile ters orantılıdır. Kan akışı turbulant olduğunda orta ve kenardaki bu viskozite farkı azalır veya kaybolur.

Dolaşımda basınç - akım ilişkisini incelemede işe karışan başka bir güçlük, kan damarlarının elastiki ve basınç altında genişleyebilir olmasıdır.

Basıncın değişmesi ile volumun değişmesi ilişkisine veya oranına, Kapasitans - Capacitan­ce ya da Kompliyans - Compliance denir. Bir sistemde başlangıçtaki volum ve çeperin elastikiyeti ne kadar büyük olursa, sistemin kapasitansı da o kadar büyük olur.
Venalar sisteminin kapasitansı fazladır, volumde büyük değişiklik olamasına karşın, basınçta bariz değişiklik meydana gelmez. Bu nedenle venalar Kan deposu görevi yaparlar.

Arteriyel sistemin kapasitansı azdır, basınçta önemli artış olsa bile, volumde önemli değişiklik olmaz. Zira kan basıncını korumak ve kılcal damarlarda kan akımını sağlamak için, volumlerini değiştirmeden basıncı yüksek tutmak arterlerin görevidir. Arteriyel sistem Basınç deposu görevi yapar.

ARTERİYEL NABIZ

Arterlerde nabız dalgasının meydana gelişi şu üç faktöre bağlıdır,

1.Kalpten kanın arterlere itilişinin aralıklı oluşu yani sistolde yüksek basınç altında itilmesi, diyastolde itici gücün ortadan kalması.
2.Arter çeperinin esnek olması,
3.Kanın arteriyollerden kapillere geçişine karşı bir direncin bulunması.

Kalbin sistolü ile 60 - 70 ml. kanın Aorta’ya sokulması, Aorta’da basıncı birden bire yükseltir ve esnek olan Aorta çeperi gerilir ve genişler. Bu basınç ve çeper genişlemesi arterler boyunca bir dalga halinde ilerler. Buna Basınç dalgası veya Nabız dalgası denir. Nabız dalgasının ilerleyiş hızı ile kanın akış hızı aynı değildir.

Nabız dalgasının ilerleyiş hızı (nabız velositesi), kanın akış hızından (kan velositesinden) çok daha hızlıdır. Kanın velositesi insanda saniyede 0,5 – 0,8 metre kadardır, nabız velositesi ise saniyede 5 - 8 metre kadardır. Buna göre, nabız akış hızı, kan akış hızının 10 katı kadardır.

Boyunda Arteria carotis nabızlarını ve Ayak bileğinde Arteria tibialis nabızlarını aynı zamanda kaydettirsek ve iki bölge arasında 150 cm. kadar bir mesafe bulunsa (kalpten A.carotis'e 30 cm. kalpten A.tibialis'e 120 cm). A.tibialis nabzının A.carotis nabzından 0,15 saniye kadar sonra kaydedildiğini görürüz. Bu örnekte nabız akış hızı saniyede 600 cm. dir. (120 - 30 = 90, 90/0,15 = 600)

İnsanda nabız velositesi yaşlanma ile artar. Zira yaş ilerledikçe arterlerin çeperi esnekliğini kaybeder, damarlar sertleşir.
Beş yaşındaki bir çocukta nabız velositesi saniyede 5 m., 40 yaşındaki bir insanda 7.2 m. kadardır. Esnek olmayan bir boru içinde nabız dalgası daha hızlı ilerler. Arter çeperinin esnekliği azaldıkça nabız velositesi artar.

Nabız, insan ve hayvanlarda çeşitli bölgelerden alınır. Özellikle arterin vücut yüzeyine yakın olan ve altında kemik bulunan bölgesi tercih edilir. Nabız dalgası bir alet ile yazdırılırsa trasede iki dalga görülür.

Bunlardan birincisi ve büyük olan dalganın yukarı doğru yükselen kısmı (nabız dalgasının anacrotic kısmı), kalp sistolü ile kanın arterlere sevk edildiği anda arterlerde kan basıncının artması ve arter çeperinin gerilmesinden ileri gelir.

Dalganın yükseldikten sonra tekrar alçalan kısmı (nabız dalgasının catacrotic kısmı), kalbin diyastol (gevşeme) zamanını gösterir.

Dalganın bu inici kısmı üzerinde küçük bir dalga daha görülür ki, buna dicrotic dalga adı verilmiştir. Dicrotic dalga kalbin diyastolü ile Aorta kapakçıklarının (valvula semilunaris) kapanması sonucu, Aorta için­deki kan basıncının geri tepmesi ile kapakçıkların titremesinden veya esnemesin­den ileri gelir.

Klinik amaçlar için Arteria carotis nabzının palpasyon yoluyla incelenmesi, nabız dalgasının biçimi hakkında bilgi verebilir. Yavaş yavaş yükselen ve yavaş yavaş düşen bir nabız (Plata nabız), Aorta kapağının daraldığına (Aorticstenosis'e) işaret eder. Hızlı yükselip hızlı düşen bir nabız ise, genellikle Aorta kapağının tam kapanmadığını (Aorta kapağı yetersizliğini) gösterir.

Sistolik ve diyastolik basınçların farkı, nabız basıncını verir. Örneğin, bir insan da sistolik basınç 120, diyastolik basınç 80 mm Hg iseler, Nabız basıncı 120 - 80 = 40 mm Hg'dır.

KALP SESLERİ

Kalbin sistol ve diyastol sırasında Atriyoventrikuler, Aorta ve A.pulmonalis kapakçıklarının titreşimleri, bir takım sesler meydana getirirler. Bu sesler doğrudan doğruya kulak ile, daha iyisi Stethescop yardımı ile duyulurlar. Normal insan ve hayvanlarda üç kalp sesi duyulabilir ve birinci, ikinci ve üçüncü kalp sesleri diye adlandırılırlar.

BİRİNCİ KALP SESİ

Uzunca ve aşağı tonda bir ses olup ventriculus sistolü sırasında atrioventricular kapakçıkların kapanması ve titreşimi ile ve chorda tendinei titreşimi ile meydana gelir.

İnsanda 0.12 saniye kadar sürer. Elektrokardiyogram ve ekokardi­yogram beraberce kaydedildiğinde, birinci kalp sesinin R dalgası ile aynı zamanda meydana geldiği görülür. Birinci kalp sesi insanda en iyi solda beşinci intercostal aralıkta duyulur.

İKİNCİ KALP SESİ

Birinci kalp sesinden biraz kısa devam eder ve yüksek tonda bir ses olup kalbin diyastolü sırasında Aorta ve Arteria pulmonalis’in semilunar kapakçıklarının kapanması ile meydana gelir.

Devamı 0,08 saniye kadardır. Bu sesin şiddeti, Aorta ve Arteria pulmonalis'teki kan basıncına göre değişir. E K G. ve kalp sesleri beraberce kaydedilirse, ikinci kalp sesi T dalgasının bulunduğu hizada veya 0,03 saniye kadar sonra görülür.

İkinci kalp sesi çoğunlukla birbirine çok yakın iki ses halinde duyulur. Bunun nedeni, Aorta ve A.pulmonalis kapakçıklarının kapanma zamanları arasında çok kısa da olsa, bir fark bulunmasıdır. İkinci sesin iki ayrı bileşenini ancak alışık bir kulak ve hassas tıp aletleri fark edebilir.

Bu iki ses komponenti (bileşeni) arasındaki intervalin uzaması, sağ veya sol ventriculus’a impuls ileten His demeti kollarından birinin çeşitli nedenlerle bloke edilmesinden olur. Zira impuls her iki ventriculus’a aynı zamanda ulaşamamakta, bloke olmuş tarafın atımının gecikmesine neden olmaktadır. İkinci kalp sesi insanda en iyi ikinci intercostal aralıkta ve Sternum’a yakın bir yerde duyulur.

ÜÇÜNCÜ KALP SESİ

Bu ses aşağı tonda, 0,08 – 0,1 saniye kadar devam eden ve Apex cordis hizasında en iyi duyulan bir sestir. Özellikle gençlerde egzersizlerden sonra ve göğüs üzerine yatmış durumda daha iyi duyulur. Oluşum nedeni, diyastolde kanın ventriculus’lara hücumu ile yaratılan titreşimlerdir.

ARTERİYEL KAN BASINCI

Yetişkin genç bir insanda arteriyel kan basıncı büyük arterlerde kalbin sistolü sırasında 120 mm Hg gibi en yüksek düzeye ulaşır - Sistolik basınç ve kalbin diyastolü sırasında 70 mm Hg gibi en düşük düzeye ulaşır - Diyastolik basınç. Arteriyel kan basıncı Sistolik / Diyastolik değerler olarak anlatılır.

Yukarıdaki değerler ele alınırsa, 120/70 mm Hg olur. Ortalama kan basıncını hesaplamak istersek, sistolik ve diyastolik basınçların ortasını almak doğru sonuç vermez, gerçek değerden daha yüksek bir değer verir. Bunun nedeni, sistolik basıncın diyastolik basınçdan daha kısa sürmesidir.

Klinik amaçlar için diyastolik basınca nabız basıncının 1/3'ü eklenerek edilerek ortalama kan basıncı değeri elde edilir. Bir örnek olarak, 120/70 mm Hg değerlerine göre, nabız basıncı 50 mm Hg' dır. Bunun 1/3'ü 16,66 olur. Diyastolik basınca eklenerek, 70 + 17 = 87 mm Hg ortalama kan basıncı değerini verir.

Halbuki sistolik ve diyastolik basınçların ortalaması alınırsa 95 gibi bir değer verir. Eğer elde yazdırılmış bir arteriyel basınç eğrisi - trasesi varsa, sistolik ve diyastolik taraflarda eşit alanların bulunduğu yerden geçirilecek çizgi, ortalama kan basıncını doğru olarak belirler.

Rutin klinik amaçlar için insanda kan basıncı Auscultation - Oskültasyon yöntemi ile ölçülür.

Civalı manometreye eklenmiş ve hava ile şişirilebilen bir manşet kolun üst kısmına sarılır ve Stetoskop dirsek eklemi hizasında Arteria brachialis üzerine konur. Manşet hava ile şişirilerek sistolik basınçtan daha yüksek bir basınç sağlanır. Bu durumda arter tamamen kapandığından, arterden kan geçmemekte ve stetoskopla herhangi bir ses duyulmamaktadır. Sonra manşet havası yavaş yavaş düşürülürken ilk sesin duyulduğu basınç düzeyi, sistolik arteriyel kan basıncı olarak alınır. Manşetin havası boşaltılmaya devam edilir ve ses daha gür olarak duyulmaya başlar. Sonunda gür ses alçalarak üfürük - murmur sesine dönüşür ve sonra kaybolur. Sesin kaybolduğu basınç düzeyi de diyastolik kan basıncı olarak alınır.

Birey sırtüstü yatmış durumda iken A.brachialis ve A.femoralis kan basınçları birbirine çok yakındır. Ayakta dururken bu arterlerde kan basıncı değişir.

Yerçekimi etkisiyle, kalbin yukarısında bulunan damarlarda basınç düşerken, kalbin aşağısındaki damarlarda basınç yükselir. Bu düşme ve yükselme miktarı kanın özgül ağırlığına - dansitesine ve kan sütununun yüksekliğine göre değişir.

ARTERİYEL BASINCI DÜZENLEYEN FAKTÖRLER

Vücutta kan basıncını düzenleyen kontrol sistemleri, ortalama kan basıncını oldukça belirli sınırlar içinde korurlar. Böylece, kalbin pompaladığı kan miktarında ve perifer dirençte değişmeler olmasına rağmen, dokuların perfüzyonu için gerekli basınç oldukça değişmez tutulur.

Kan basıncındaki yükselme ve alçalmaların, refleks yoluyla kalp atım sayısını, atım volumünü ve vazomotor sistemleri nasıl etkilediğini ve düzenleyici mekaniz­maların nasıl çalıştığını kalp ve damarların kontrolü bölümlerinde incelemiş bulunuyoruz.

Konuya burada ek edilmesi gereken bir konu, arteriyel kan basıncının uzun süreli düzenlenmesinde etkili faktörlerdir.

ARTERİYEL KAN BASINCININ UZUN SÜRELİ DÜZENLENMESİNDE ETKİLİ FAKTÖRLER

Kan basıncının uzun süreli düzenlenmesinde etkili asıl faktörler, damar içi - intravasculer sıvı volumüne etkili faktörlerdir. Ekstraselluler sıvı volumünün düzenlenmesinde aşağıdaki mekanizmalar işe karışırlar.

1.Böbreklerle sıvı volumü kontrol sistemi,
2.Antidiüretik hormon - Vazopressin sistemi,
3.Renin - Angiotensin - Aldosteron sistemi,
4.Atrial Natriüretik Faktör sistemi,

1.Böbreklerle volum kontrol sisteminin kan basıncı ile ilgili fonksiyonu, kan basıncının yükselmesi ve alçalmasına göre değişir.

Kan basıncı yükselirse,

1.Böbreklerle sıvı çıkarılması artar, ekstrasellüler sıvı volumü, dolayısıyla kan volumü azalır,

2.Damarların kanla dolması azalınca damar basıncı azalır, kalbe vena dönüşü ve kalp debisi (kalbin birim zaman içinde pompaladığı kan miktarı) azalır,

3.Kalbin pompaladığı kan miktarı azalınca, kan basıncı normale döner.

Kan basıncı düşerse, yükselmesinde görülen olaylar tersine işler ve böbreklerle sıvı atılması azalır, kan volumü artar, kalbe vena kanı dönüşü, dolayısıyla kalp debisi artar, kan basıncı yükselerek normale döner.

Kuşkusuz kalbin pompaladığı kan miktarı, kan basıncını etkileyen tek faktör değildir. Total perifer damar direnci de kan basıncına etkilidir.

YÜKSEK ARTERİYEL KAN BASINCI - HİPERTANSİYON

Sistemik arteriyel kan basıncının devamlı yüksek düzeyde kalması durumu­na Hipertansiyon - Hypertension denir.

İnsanların % 12 kadarı Hipertansi­yon veya bunun yarattığı komplikasyonlar sonucu ölmektedirler. Bu nedenle, insan ölümlerine yol açan hastalıklar arasında Hipertansiyonun önemli bir yeri vardır.

Arteriyel kan basıncını meydana getiren faktörlerin, total perifer direnç ve kalbin pompaladığı kan miktarıdır. Bu faktörlerden herhangi birisi artarsa kan basıncı yükselir. Fakat devamlı Hipertansiyon genellikle perifer direncin artmasına bağlıdır.
Yalnız perifer direncin artması da devamlı Hipertansiyon meydana getirmeye yetmez, böbreklerden kan akımına karşı direnç artmasının da mevcut olması gerektiğine ilişkin kanıtlar vardır. Önemli bazı deneysel kanıtsal aşağıda verilmiştir.

1.Arteriyovenöz fistül meydana getirilebilir ve bu fistül gerektiğinde açılarak kan, direnç damarlarına - arteriyollere uğramadan arterlerden venalara geçirilebilir. Bu takdirde perifer direnç % 60 kadar azalır. Fistül kapatıldığında perifer direnç % 150 kadar artar. Arteriyel kan basıncı yükselir, fakat geçicidir. Fistül kapalı kaldığı halde kan basıncı tekrar normal düzeye gelir.

2.Bir kaza sonucu kol ve bacaklarını kaybetmiş insanlarda perifer direnç % 60 kadar artar. Fakat kan basıncı normaldir.

3.Yapay mikrosferler dolaşıma verilerek arteriyolleri tıkamak ve perifer direnci deneysel olarak artırmak mümkündür. Mikrosferler aortaya enjekte edilip vücudun her yerine dağıldıklarında, birçok küçük damarları tıkamışlar, fakat geçici bir Hipertansiyon meydana gelmiştir. Mikrosferler böbrek arterine enjekte edilince, böbrek arteriyollerinin tıkanması sonucu, devamlı Hipertansiyon görülür.

4.Bazı insanlarda doğuştan aortanın göğüs içindeki bölümünde ileri derecede daralma vardır, vücudun aşağı kısımlarına kan gidemez. Fakat zamanla collateral damarlar şekillenir ve aşağı bölgelere de kan dolaşımını sağlar. Ancak, vücudun yukarısından aşağısına olan kan akımına karşı büyük bir direnç vardır.

Vücudun üst kısmında arteriyel basınç yükselirken, vücudun alt bölgelerinde kan akımına karşı direnç normal kalır. Böbrekler de kendi kan akımlarını normal tutarlar.

Vücudun bir bölümünde kan akımına karşı direnç artmış ve kan basıncı yükselmiş olmasına rağmen, böbreklerde direnç normal kaldıkça genel bir Hipertansiyon şekillenmemektedir.

Bu durumlarda da perifer direnç artmış, fakat böbrekte kan akımına karşı direnç normaldir.

Öte yandan hem perifer direnci, hem de böbreklerden kan akımına karşı direnci artıran çeşitli patolojik durumlar vardır ki, bunlar devamlı - kronik Hipertansi­yon yaratırlar. Kısaca, kronik Hipertansiyonun meydana gelmesinde böbreğin önemli rolü vardır.

RENAL HİPERTANSİYON

Arteria renalis deneysel olarak sıkıştırılır ve Böbreklere az kan giderse Hipertansiyon meydana gelir. Buna Renal Hipertansiyon - Goldblatt Hipertansiyo­nu adı verilir.

Genel olarak Böbrek fonksiyonunu bozan durumlar Hipertansiyona neden olurlar. Günümüzde gelişen Tıp teknolojisi ile her iki böbreği de fonksiyonunu yitirmiş insanları hemodiyaliz - Kanın diyaliz yolu ile temizlenmesi ile yaşatmak mümkün duruma gelmiştir. Böyle insanlarda iki Böbrek de operasyonla çıkarılmış ise, Hipertansiyon meydana gelmez. Fakat hasta böbrekler kalırsa, genellikle Hipertansiyon meydana gelir.

Böbreklere yeteri kadar kan girmez ise, Böbrekten Renin salındığını ve bunun Angiotensinogen'i Vazoconstrictor bir madde olan Angiotensin haline çevirir.

Renal Hipertansiyonlu hastalarda bile kandaki Renin miktarının çok az olması nedeniyle, Renin - Angiotensin mekanizması­nın Renal Hipertansiyon için tek neden olmadığı kanısı vardır. Böbrek fonksiyonu­nun bozulması nedeniyle vücutta su ve tuzun fazla tutulmasının ve başka faktörlerin de etkili olduğu sanılmaktadır.

Angiotensin'in fizyolojik rolünün kan basıncını yükseltmek olmadığını, Adrenal cortex’ten Aldosteron salınmasını kontrol etmek olduğunu gösteren kanıtlar vardır.

SİNİRSEL HİPERTANSİYON

Sinirsel veya Nörojenik Hipertansiyon, şiddetli heyecan ve üzüntüler nedeniyle, Sempatik sistemin aktiviteye sevk edilmesiyle meydana gelebilir. Fakat Hipertansiyon devamlı olmaz.

Adrenal medulla’da meydana gelen bir tür Tümör - Pheochromocyto­ma, devamlı Adrenalin ve Noradrenalin salarak Kronik Hipertansiyon yaratabilir. Bu hormonlar bütün vücut arteriyollerini daralttıkları gibi böbrek arteriyollerini de daraltırlar ve böbreğin arteriyel kan basıncını ayarlama mekanizmasını engellerler.

ESANSİYEL HİPERTANSİYON – ESSENTIAL HYPERTENSION

Nedeni bilinmeyen veya herhangi bir neden saptanamayan Hipertansiyona Esansiyel Hipertansiyon denir. Arteriyel kan basıncı 140 / 90'ın üzerinde olan ve bunu meydana getirecek bir neden bulunamayan bireylerde bu tür Hipertansiyon varlığı kabul edilir. Hipertansiyonlu bireylerin çoğu bu gruba dahildir.

Esansiyel Hipertansiyonda, arteriyollerin yaygın biçimde daralması gözlenir. Bu hastalığın başlangıcında Hipertansiyon devamlı olmayabilir. Fakat heyecan ve soğuk etkisi ile belirgin Hipertansiyon gözlenir. Bu durum, hastalığın aşırı Sempatik aktivite sonucu arteriyollerin daraldığına işaret eder. Hastalık ilerledikçe Hipertansiyon devamlı olmaya başlar.

Esansiyel Hipertansiyon olaylarında kayıp faktör şimdi ortaya çıkmış görünüyor. Beyinde Angiotensin I ve Angiotensin II bulunmuş ve bunun beyinde, bir Peptid hormon olarak, Transmitter olabileceği ve kan basıncını ve volumünü kontrol eden merkezleri etkilediği bildirimektedir.

Esansiyel Hipertansiyon bugün için tedavisi olmayan bir hastalıktır, fakat ilaçlarla ilerlemesi durdurulabilmektedir.

Tansiyonu düşürmek için Natriureti­c - Sidikle sodyum çıkarılmasını artıran ilaçlar yararlı olmaktadır. Sodyum sidik ile çıkarılırken beraberinde bir miktar suyu da götürür, ekstrasellüler sıvı volumü azalır ve kan basıncı düşer. Besinlerle alınan tuz miktarının azaltılması da tansiyonu düşürür. Hastalardan çoğunun kan yakınlığı olan kişilerde de Esansiyel Hipertansi­yon gözlenmiş olması, bu hastalığın Genetik yoldan kazanıldığını göstermektedir.

KÖTÜ HUYLU HİPERTANSİYON - MALIGNANT HİPERTANSİYON

Uzun süren Kronik Hipertansiyonlar bazen hastalığın hızla kötüye gittiği bir evreye girebilir. Arteriyollerde nekrozlar, böbrek fonksiyonunda ileri derecede bozukluk, Cerebral hemoraji’ye bağlı semptomlar gözlenir. Hipertansiyonların herhangi bir türü, Malignant Hipertansiyona dönüşebilir. Hipertansiyonların neden ve nasıl Malignant Hipertansiyon durumuna dönüştüğü bilinmemektedir. Çok ciddi tedavi uygulanmaz ise, iki yıl içinde ölümle sonuçlanır.

ÖZEL DOLAŞIM BÖLGELERİ

Vücutta bazı dolaşım bölgeleri vardır ki, bunlar Anatomik ve Fizyolojik bakımlardan bazı özelliklere sahiptirler. Özel dolaşım bölgelerinin kendilerine özgü ayrıcalıkları burada kısaca anlatılmıştır.

KORONER DOLAŞIM

Aorta kapakçığının - Valvula semilunaris'in hemen üst tarafından, Aorta’dan ayrılan iki coroner arteri (A.coronaria cordis dextra ve A.coronaria cordis sinistra) kalp kasını beslerler. Sol coroner arteri, Aorta’yı terk edince iki kola ayrılır. 1.Ramus circumflexus ve 2.Ramus descendes.

Birinci­si atrium’larla ventriculus’lar arasındaki çukurlukta - Sulcus coronarius'ta çevremsi biçimde seyreder. İkincisi ise ventriculus’lar arası çukurlukta düz olarak apex'e doğru seyreder. Her iki arter bu yüzeysel seyirleri sırasında kalp kasına giren kollar verirler.

Sağ coroner arter, kalbin sağ kenarını çevreleyerek kalbin arka yüzünde apex'e doğru iner, sağ atrium ve her iki ventriculus’a besleyici kollar verir. Kalp kasını besleyen bu iki arterin kanlarını toplayan iki vena vardır.

Sol coroner arter kanının % 80 kadarı Vena cordis magna yoluyla Sinus coronarius'a a­çılır, bu sinus de sağ atrium’a açılır. Sağ coroner arterin kanı ise, anterio - cardiac vena yoluyla sağ atrium’a getirilir. Bir kısım kılcal damarlar ve küçük vanalar vardır ki, bunlar kanı doğruca kalp boşluklarına, atrium ve ventriculus’lara boşaltırlar. Bunlara Thebesius venaları denir. Ayrıca, coroner arterlerle venalar arasında ve coroner arterioller ile kalp dışı arterioller arasında anastomozlar vardır.


KORONER DAMARLARDA BASINÇ VE KAN AKIMI DEĞİŞİKLİKLERİ

Köpekler üzerinde yapılan deneylerde, kalbin bir sistol ve diyastol evresinde, sol coroner arterlerde kan akımı 0.98 ml bulunmuştur. Bunun 0,18 ml'si sistol 0,80 ml'si diyastol evresinde olmaktadır. Bundan anlaşılıyor ki kalp kası asıl kanını diyastol evresinde alır. İskelet kaslarında olduğu gibi, kalpte de kasılma damarlar üzerine basınç yaparak daraltmakta ve kan akımını azaltmaktadır.

Taşikardi – Tachicardia, sırasında diyastol evresi kısaldı­ğından, sol ventriculus’un beslenmesi yetersiz hale gelir. Myocard enfarktüsünün hemen daima sol ventriculus’ta görülmesinin asıl nedeni de bu mekanizmadır.

Aortik stenozda – Aorticstenosis, sol ventriculus’ta basınç aortadan çok daha yüksektir. Dolayısıyla sistol sırasında sol ventriculus coroner sisteminde kan akımı iyice azalır. Halbuki stenozda kalbin oksijen gereksinimi, normaldekinden fazladır. Zira Aorta’daki daralmayı yenmek için daha kuvvetli kasılma durumundadır. Öte yandan, sistolde aorta kan basıncı Atrium’lar ve sağ ventriculus basıncından bir hayli yüksek olduğundan, buraların coroner sisteminde kan akımı sistol sırasında da önemli ölçüde azalmaz.

ANGINA PECTORIS – KALP AĞRISI – GÖĞÜS AĞRISI

Kalp kasında oksijen yetersizliği olursa, bir ağrı meydana gelir. Bu ağrı, Sternum’un altında duyulur, sol omuza ve sol kolun iç kısmına doğru yayılır. Egzersizde ağrı artar.

Angina pectoris - Anjina pektoris, şiddetli heyecanlarda da meydana gelebilir. Anjina pektoris’in asıl nedeni Atherosclerosis nedeniyle coroner damarların daralması ve kalp kasını iskemik hale getirmesidir. Gliseril trinitrat ve sodyum nitrit gibi ilaçlar coroner damarlarda vazodilatasyon yaparak ağrıyı azaltır veya geçirirler.

Coroner arterlerin tromboz ile tıkanması, damarın beslediği kalp dokusunun iskemisine ve sonunda nekrozuna neden olur. Bu olaya Kalp enfarktüsü – Myocard Infarction denir. Ağrı çok şiddetlidir ve şok belirtileri görülebilir. Tıkanan arter büyük ise genellikle ani ölümle sonuçlanır.

DAMARLAR HAKKINDA GENEL BİLGİLER

Vasae - Damarlar, iki büyük gruba ayrılır. Bunlar kan damarları - vas sanguinus ve lenf damarlarıdır - vas lymphaticum. Kan damarları da atardamarlar - arteriae ve toplardamarlar - venae diye ayrılır.

Kalbin harekete getirdiği kanı vücudun tüm hücrelerine ulaştıran ve bu kanı tekrar kalbe geri getiren borular sistemine kan damarları adı verilir.

Yani Dolaşım sistemi - Systema circulatorium, içinde kan ve lenfa gibi sıvıların dolaştığı, kanallar - damarlar - vasa ile merkezi pompa organı olan kalpten oluşur.

Sindirim sistemi ile alınan besin maddeleri, solunum sistemiyle alınan oksijen, damar ağı yolu ile vücut hücre ve dokularına ulaşırken, hücrelerin vital aktiviteleri sonucu oluşan artık maddelerin böbrek, akciğer ve deri gibi atılım organlarına iletilmesi de damar sistemi ile sağlanır.

İnsanlar ve diğer omurgalı hayvanlarda damar sistemi taşıdığı sıvının karakterine göre iki grupta ele alınır. Bu iki grup dolaşım sisteminin alt sistemleri olarak ayrı ayrı adlandırılır.


1.İçinde kan - haema taşıyan damarlar ile kanın dolaşımını sağlayan Kalp - Cor kapalı bir sistem olup Systema cardiovasculare – Kalp ve damar sistemi olarak adlandırılır.

2.İçinde lenf - lympha taşıyan damarlar ile lenf düğümleri - lymphonodus dolaşım sisteminin ikinci alt sistemi olan Systema lymphoideum - Lenfatik sistem’i oluştururlar.

Kanı kalpten hedef organlara ulaştıran kan damarlarına arter, dokularda madde alış verişini sağlayan damarlara capillar -kapiller ve kanın kalbe geri dönmesini sağlayan damarlara vena denir. Kapillerin arter ve venalardan önemli yapı farkları vardır.

Damarlar bir su borusu tesisatı gibi kanı yalnız belirli yönlere sevk eden pasif oluşumlar değildir. Dolaşım olayında aktif olarak rol oynarlar.

Kanın belirli yönde devamlı olarak akmasını sağlayan en önemli neden, basınç farkıdır. Kalp emme-basma bir tulumba gibi çalışarak bu basınç farklarını yaratır. Fakat damarlar da genişleme ve daralma yetenekleri ile kalpten uzak organlarda da basınç farkının sağlanmasında kalbe yardım ederler. Ayrıca çeşitli organlara giden kan miktarının ayarlanmasını sağlarlar.

Merkezi sinir sistemi, kalp ve endokrin benzer dışında vücudun bütün organlarının her zaman belli miktarda kana gereksinimleri yoktur. Bazı durumlarda kan gereksinimleri artar.

Gereksinime göre kan gönderme işini damarlar ayarlar. Bu fonksiyon için gerekli oluşumlar damarların yapısında bulunur ve Otonom sinir sistemi tarafından kontrol edilirler.

Bazı organlar kanı bir miktar depo ederler. Gereksinim karşısında bu kanı vücuda bırakırlar. Bu boşaltma işini de yine organın damarları kontrol ederler.

Kalbin basınç farkı yaratabilmek için meydana getirdiği kuvvet çok fazladır. Örneğin, 24 saatte meydana gelen kuvvet ile dolu bir yolcu vagonunu 75 cm. yüksekliğe kaldırmak mümkündür.

Damarlar vücutta dağıldıkça sayı ve uzunlukları artar. Bu durumda kan basıncı gittikçe azalır. İskelet kaslarının kasılması ve göğüs boşluğu içindeki negatif basınç büyük venalar üzerine emme etkisi yapar ve kalbin işini nispeten kolaylaştırırlar.

Sol ventriculus’un sistolu sırasında kan aorta’ ya atılır. Aorta duvarında elastik lifler çok fazladır. Bunlar kalbin diastole geçip bu kuvvet ortadan kalkınca gerilmiş olan elastik liflerin tekrar eski durumlarına dönmesi yeniden bir basınç oluşturur. Bu olay kalbe yakın bütün büyük arterlerde olur.

Sistol ve diastol sırasında arterlerdeki daralma ve genişlemeleri deri yüzeyinden parmağımızı bastırarak anlayabiliriz. Buna nabız denir. Nabız kalbin ve arterlerin çalışması hakkında bize önemli bilgiler verir.

Arterler kalpten uzaklaştıkça daralırlar ve elastik lifler azalır. Bunun yerini sinir sistemi tarafından kontrol edilen aktif kas dokusu alır.

DAMAR DUVARININ GENEL YAPISI

Damarların duvarı,
1.Tunica intima,
2.Tunica media,
3.Tunica externa – Tunica adventitia olmak üzere yapı bakımından farklı 3 katman gösterir. Bu katmanların kalınlığı ve doku miktarları damarın fonksiyonuna göre farklıdır.

ARTERLER – ATARDAMARLAR

1.TUNICA INTIMA

En içteki endotel katmanıdır. Bu katman kan akımının mekanik etkisi ile ençok karşı karşıyadır. Kıvrıntılı seyreden arterlerin konvav kısımlarında intima katmanı daha kalındır. Endotelin dışında membrana elastica interna denilen ince katman vardır.

2.TUNICA MEDIA

Tunica media’nın çeşitli arterlerde yapısı farklıdır. Aorta ve kalbe yakın arterlerde media katmanında daha fazla elastik doku vardır. Elastik lifler lameller meydana getirirler. Lameller arasında düz kas lifleri de vardır. Ancak bu kas lifleri damarlarını daraltmaktan çok elastik liflerin durumlarını ayarlamakla görevlidirler.

Kalpten uzaklaştıkça elastik lifler azalır. Yerini düz kas lifleri alır. Lifler sirküler durumda seyrederek kalın bir katman meydana getiriler. Aralarında az miktarda elastik lifler vardır. Kas katmanının dışında membrana elastica externa denilen ince bir katman vardır.

3.TUNICA EXTERNA – TUNICA ADVENTITIA

Görevi damarlar ile komşu dokular arasında ilişkiyi sağlamaktır. 3 katmanın en kuvvetli olanıdır. Kollagen ve elastik liflerden yapılmıştır. Bu katman arter anevrizmalarını önler. Bu katmanda arterin kendisini besleyen vasa vasorum adlı küçük kan damarları bulunur.

Ayrıca arterde dağılan otonom sinir lifleri için yataklık yapar.

Bazı arterlerde tunica media ve tunica intima arasında, uzunlamasına seyreden kas lifleri görülür. Bunlar sirküler liflerle beraber kasılarak arteri tamamen kapatırlar. Watzka’nın boğucu arterler adını verdiği bu arterler, deri, osephagus, mide, ovaryum ve bronkus’larda görülür.

ARTERIOLLER

Arteriol adı verilen prekapiller küçük damarlarında genişleme ve daralma yetenekleri yüksektir. Düz kasları fazladır. Çapları 100 mikron’dan azdır. Arterioller kan basıncına karşı büyük bir direnç oluştururlar ve kanın kapillere girmeden önce basıncının düşmesini sağlarlar. Basınç 50 - 60 mm Hg.’ya düşer.

KAPILLERLER

Kapillerler aralarında anastomoz olan bir ağ yaparlar. Buraya arterioller dökülürler. Kapiller duvarları yarı geçirgen bir zar gibi çalışır. Su, kristalloidler ve bazı plazma proteinlerinin geçmesine izin verirler, büyük moleküllerinin geçmesini ise önlerler.

Oksijen ve besleyici maddeler kapillerin arterioler ucundan dokuya geçerler. Kapillerin venöz ucundan ise metabolik artıklar ve karbondioksit kana dönerler.

Aktif dokularda kapiller çok fazladır. Kaslar, Salgı bezleri, Karaciğer, Böbrekler ve Akciğerler vb. Bu dokuların inaktif olduğu durumlarda kapillerin çoğu kapalıdır. Az aktif dokularda, Tendon ve Ligamentler gibi kapillerde azdır.

Cornea, Lens, Kalp kapakları, Epidermis ve Hyalin kıkırdakta kapillerler yoktur.

Kapillerlerin duvarı endotel hücereleri, Membrana basalis ve dışta elastik liflerden yapılmıştır. Duvarın dış yüzüne yapışmış tek tük Pericyte denilen hücreler görülür. Kapiller endotel hücrelerinin kasılma yetenekleri vardır.

Endotel hücrelerini birbirine bağlayan madde, endotel hücrelerinin ürünüdür. Bu maddede Stigmata ve Stomata adı verilen küçük delikler görülür. Bunlardan lökositler ve büyük moleküller geçerler. Delikler duruma göre açılıp kapanabilirler.

Küçük moleküllü madde ve gaz alışverişini endotel hücrelerinin sitoplazması sağlar.

Venalarda kan akımı yavaşladığı takdirde kapillerler genişlerler ve fazla sıvı geçirirler. Bu durum dokularda sıvı toplanmasına neden olur. Buna Ödem denir. İltihap olayı sırasında lökositler de fazla miktarda kapillerden geçerler.

SINUZOIDLER

Kapillerden daha geniş ve daha dolambaçlıdırlar. Bunlar Karaciğer, Dalak, Kemik iliği, Parotis, Adenohipofiz, Suprarenal korteks ve Paratiroid bezlerinde kapillerlerin yerini alırlar bunların duvar hücreleri çoğunlukla fagositik hücrelerdir ve retiküler lifler tarafından desteklenirler.

KAVERNÖZ DOKU

Sünger şeklinde boşluklardır. Bu boşluklara gerektiğinde kan dolar. Bunlar Penis’in Corpus spongiosum ve Corpus cavernosum’u içinde vardır. Boşlukların endoteli kapillerlere benzer. Aradaki bölümler düz kas lifleri içerirler.

VENÜLLER

Kanı kapiller plexus’tan toplarlar ve birleşerek venaları yaparlar.

VENALAR - TOPLARDAMARLAR

Canlılarda koyu mavi renkte görülürler. Venalarda nabız yoktur. Venalar arterlerden daha fazla sayıdadır. Duvarları arterlerden daha ince ve çapları daha geniştir.

Venalar içindeki basınç kalbe yaklaştıkça tedrici olarak azalır. Sağ Atrium’da basınç sıfıra yakındır. Venalarda kanın basınç ve akma oranı aşağıdaki faktörlerle ayarlanır.

1.Sol ventriculus’un kontraksiyonu ile,
2.Arterioller tarafından kapiller yatağına ve sonra venlere bırakılan kan miktarı ile,
3.Sağ Atrium ve sağ ventriculus’un etkileri ile,
4.Thorax’taki negatif basınç ile,
5.İskelet kaslarının kasılarak periferik venaları sağması ile,
6.Yerçekiminin etkisi ile.

Derin venalar genellikle arterlerle yandaş seyrederler. Aynı adı alırlar. Birçok yerde bu yandaş venalar arterin yanında çift olarak seyrederler. Bunlara Venae commitantes denir. Yüzeysel venalar arterlerden ayrı seyrederler.

Kan kalbe esas olarak Vena cava’lar yoluyla döner. Bunun dışında arterlerle yandaş seyretmeyen 3 değişik vena sistemi vardır.

1.Azigos sistemi,
2.Vertebral sistem,
3.Portal sistem.

Bunlar birbirleri ile anastomoz yaparlar ve herhangi biri tıkanırsa kanı diğeri boşaltabilir. Portal sistemde kan önce bir kapiller sistemden venalara oradan Karaciğerdeki ikinci bir kapiller sisteme gelir ve sonra dolaşıma katılır.

Venaların çoğunda kapakçıklar – Valvae bulunur. Bunlar konkav yüzleri yukarı doğru bakan 2 veya 3 cuspis’ten oluşurlar. Kapandıkları zaman kanın geri dönmesine engel olurlar. Kapakçılar bir venanın, diğer bir vena’ ya açıldığı yerlerde de bulunurlar. Alt ve üst ekstremite venalarında de çok sayıda kapakçık vardır. Gövde venalarında, Portal ve Vertebral vena sistemlerinde kapak yoktur. Bu kapaklar, Abdomen basıncı fazla arttığı defekasyon ve thorax negatif basıncı fazla azaldığı kuvvetli ekspirasyon durumlarında kanın ekstremite ve baş venalarına geri dönmesini önleyemezler.

Bazı organlarda özellikle endokrin benzerde venaların intima katmanının dışında, damar boşluğunda kabartılar oluşturan düz kas lifleri bulunur. Bunlar gerektiğinde kasılarak venayı boğum boğum tıkayabilirler. Beyin, Retina ve Kalp venalarında kas dokusu çok azdır. Corpus cavernosum venalarında ise kas fazladır.

ANASTOMOSIS – DAMAR AĞIZLAŞMASI

Anastomosis - Damar ağızlaşması, damarların birbirleriyle birleşmeleridir. Damarlar arasındaki birleşmeler inoskulasyon yolla, transversal yolla, konvergent yolla ve vas aberans yolla olabilir. İnoskulasyon yolla birleşmede iki arter aralarında bir kemer oluşturur.

Truncus pudendoepigastricus'un dalı A.epigastrica caudalis ile A.thoracica interna'nın dalı A.epigastrica cranialis'in Regio umbilicalis’te birbiriyle birleşmeleri gibi.

Transversal yolla birleşmede, birbirine paralel seyreden iki atardamar enine (transversal) seyirli, birleştirici bir dal ile birbirine bağlanır. Bu tip birleşmeye en güzel örnek Willis poligonunda (Circulus arteriosus cerebri) birbirine paralel seyreden iki A.cerebri caudalis'in A.communicans caudalis ile birleşmesidir.

Konvergent yolla birleşmede konvergent seyirli iki atardamar, tek bir atardamar oluşturmak için birbiriyle birleşir. İki A.vertebralis'in birbiriyle birleşerek A.basilaris'i oluşturması bu tip birleşme için bir örnektir.

Vas aberans yolla birleşme şeklinde bir arterden ayrılan ince bir dalın ya aynı atardamarla ya da bu atardamardan ayrılan yanal dallarından biriyle birleşmesi şeklinde olur.

ARTERIOVENOZ ANASTOMOZLAR

Bazı organlarda küçük arterleri, küçük venalara bağlayan direkt anastomozlar saptanmıştır. Bunlarda arter duvarı kalın uzunlamasına ve sirküler lifler içerir. Bunlar kasılınca damarı tamamen kapatabilirler.

Anastomozlar açıldığı zaman kan bölgedeki kapillerden çekilir. Böylece o bölgede refleks olarak ısı kaybına engel olur. Örneğin, deride bir arteriovenöz anastomoz açıldığı zaman kan kapillerden çekilir. O bölgede solar ve refleks olarak ısı kaybına engel olur.

TERMINAL ARTERLER

Bazı arterler sadece belirli alanları beslerler ve hiçbir arterlerle anastomoz yapmazlar. Bunlara Terminal arterler denir. Bu arterler tıkandığı takdirde beslediği alan nekroze olur. Bu tip arterler Retina, Beyin kısımları, Böbrekler, Dalak ve Barsaklarda bulunurlar.

Bazı organlarda iki çeşit damar gelir. Bunlardan biri organın beslenmesini sağlar, bu damarlara Vasa privata denir.

Diğeri ise vücudun genel çıkarı için organa gerekli kan getirir, bu damarlarada Vasa publica denir.

Örneğin, Akciğerler, Böbrekler. Akciğere kanın Oksijeni alıp Karbondioksidi atması, böbreklerde ise su ve elektrolit dengesinin sağlanması için kan gelir. Bu fonksiyonlar vücudun genel çıkarınadır.

KLİNİK ÖNEMİ

Bir dokuya gerektiğinden fazla kan gelmesi ve dokunun kızartı göstermesine Hiperemi denir.

Bir dokuya yeteri kadar kan gelmemesi durumuna İskemi denir. Azot,pıhtı, yağ veya havanın damar lumenine girip damarı tıkamasına Emboli denir. Damar içinde pıhtılaşmış kan kitlesine Trombus adı verilir. Herhangi nedenle bir dokunun kan alamayıp çürümesine ve ölmesine Nekroz denir.

Damarlarda kan basıncının normalden yüksek olması olgusu için Hipertansiyon, düşük olması olgusu için Hipotansiyon terimleri kullanılır.

CIRCULUS SANGUINUS – KAN DOLAŞIMI

Circulus sanguinus'un (Kan dolaşımının) merkez organı kalptir. Kalp normalde ritmik kontraksiyonlu bir organdır. Tipik emme basma tulumba tarzında çalışır. Kalbin bu şekilde çalışması kanın vücutta iki ayrı yönde dolaşımını sağlar. Bu dolaşımdan birincisi Büyük kan dolaşımı, ikincisi ise Küçük kan dolaşımıdır.

Büyük kan dolaşımı, Aorta ile başlar. Aorta vücudun en büyük atardamarıdır. Sol ventriculus'un tabanının üst kısmından çıkar. Başlangıcından itibaren vücudun çeşitli kesimlerini besleyen ana damarlar verir. Bu ana damarlar daha küçük çaptaki atardamarlara, bunlar da en küçük çaptaki damarlara yani kapillar kılcallara ayrılır.

Bu şekilde Aorta taşıdığı oksijenle yüklü kanı tüm vücuda dağıtarak sona erer. Bundan sonra venöz dolaşım devreye girer. Venöz dolaşım dokularda oluşan metabolizma artıklarını ve karbondioksiti alan venöz kılcal damarlar ile başlar.

Bu venöz kapillarlar kendi aralarında birleşerek vena'ları, venalar’da birleşerek vücudun en büyük iki toplardamarı olan V.cava superior ve V.cava inferior'u oluşturur.

Baş, boyun, ön ekstremiteler ve göğsün ön kesiminin toplardamarlarından oluşan V.cava superior, alt ekstremiteler, pelvis ve karın boşluğunun toplardamarlarından oluşan V.cava inferior, kalbin Atrium dexter’ine açılarak sona erer.

Görülüyor ki kan vücudun en kalın iki toplardamarı (V.cava superior ve V.cava inferior) ile kalbin Atrium dexter’ine geri getirilmektedir. Bu şekildeki kan dolaşımına ya da çevrimine Büyük kan dolaşımı ya da Vücut kan dolaşımı denir.

İkinci dolaşım ya da çevrim, Küçük kan dolaşımı ya da Akciğer kan dolaşımıdır. Küçük kan dolaşımı, Büyük kan dolaşımının bir devamıdır. Yani V.cava'lar tarafından Atrium dexter'e getirilen kan, Ostium atrioventriculare dexter aracılığı ile Ventriculus dexter'e geçer. Böylece Ventriculus dexter'e gelen venöz kan, Truncus pulmonalis ile Akciğerlere gönderilir.

Kan Akciğerlerde inspirasyon havası ile ilişki kurar ve karbondioksiti verir, oksijeni alır, yani kan oksijenlenmiş olur. Oksijenlenen kan V.pulmonalis'ler ile kalbin atrium sinister’e döner. Bu kan dolaşımına ya da çevrimine daha Küçük kan dolaşımı ya da Akciğer kan dolaşımı denir.

FÖTUSTA KAN DOLAŞIMI – FÖTAL DOLAŞIM

Fötal dönemdeki kan dolaşımı ile postfötal dönemdeki kan dolaşımı arasında birçok fark vardır. Fötus, gereksinimi olan besin maddelerini plasenta yolu ile ana kanından sağlar.

Bu dönemde henüz Akciğerler görev yapmadığı için Akciğerlerin yapması gereken gaz değişimini yani kanın arteriyel kan haline dönüşümü görevini plasenta üstlenir. Yavru ile plasenta arasındaki ilişki ise göbek kordonundaki A.umbilicalis ve V.umbilicalis ile sağlanır. Bu damarlar genel prensipten hareket edilerek kalbe gidiş ve kalpten çevreye dönüş yönlerine göre adlandırılmıştır.

A.umbilicalis kalpten çevreye gider, kanı yani metabolizma artıklarını ve karbondioksit ile yüklü kanı plasenta' ya nakleder. Arteriel kan taşıyan V.umbilicalis, taşıdığı kanın büyük bir kısmını, adeta bu damarın devamı olan Ductus venosus arantii yolu ile V.cava inferior’a döker.

Kanın az bir kısmı da bu devrede kan yapımı ile görevlendirildiği için diğer karın organlarına oranla daha büyük bir yer işgal eden Karaciğere gelir. Karaciğere gelen kan, burada görevini tamamladıktan sonra V.hepatica'lar ile V.cava inferior a dökülür.

Böylece alt ekstremitelerden, karın organlarından ve karaciğerden gelen kan V.cava inferior’da toplanmış olur. V.cava inferior taşıdığı kanı kalbin Atrium dextrum'una döker. Atrium dextrum'daki kan, Ventriculus dexter'e geçmeden kanın akıntısı yönünde Foramen ovale yolu ile Atrium sinistrum'a, buradan da Ostium atrioventriculare sinistrum aracılığı ile Ventriculus sinister'e geçer. Ventriculus sinister'deki kan da Aorta'ya pompalanır.

V.cava superior yolu ile Atrium dextrum'a gelen kanın büyük kısmı Ventriculus dexter'e geçer, buradan da Akciğerlere gönderilmek üzere Truncus pulmonalis'e pompalanır.

Truncus pulmonalis'in taşıdığı kan normal olarak Akciğerlere gitmesi gerekirken, bu dönemde henüz görev almayan Akciğerlere uğramadan Ductus arteriosus (Botalli) yolu ile Aorta'ya geçer.

Böylece her iki Ventriculus’tan gelen kan Aorta'da bir araya gelir ve buradan da yavrunun tüm vücuduna dağılır. Metabolizma artıkları ve karbondioksit ile yüklenen kan A.umbilicalis yolu ile Plasenta'ya döner.

Doğuma yakın dönemde fötusun bazı damarlarında hiç şüphesiz fonksiyonla ilgili olarak bazı tıkanmalar başlar. Hele doğumdan sonra anne ile olan madde ilişkisini sağlayan göbek kordonunun ortadan kalkması doğal olarak bazı değişikliklerin şekillenmesine neden olur.

Öncelikle yavruda solunum sistemi görev üstlendiği için, Akciğer kan dolaşımı devreye girer. Böylece fonksiyonu artık sona eren Ductus arteriosus kapanarak (tıkanarak) Truncus pulmonalis ile Aorta arasında yer alan Ligamentum arteriosum (Botalli) denilen bir Ligament haline dönüşür.

Yine V.umbilicalis tıkanarak fibröz bir oluşum olan Ligamentum teres hepatis haline, A.umbilicalis ise tıkanarak Ligamentum teres vesicae haline dönüşür. Bu sonki Ligament sidik torbasının yan bandı olan Ligaementum vesicae laterale'yi oluşturur.

İki Atrium arasındaki Septum interatriale üzerindeki Foramen ovale de doğumdan sonraki ilk 2 - 3 hafta içinde tamamen kapanır ve yerinde Fossa ovalis denilen bir çukurcuk kalır. Foramen ovale'nin açık kalması durumu da bazen görülür.

ARTERIAE – ATARDAMARLAR (ÖZEL)
Kalp ventriculus’larındaki kanı, vücut organ ve dokularına taşıyan damarlar, atardamar (Arteria. A.) olarak adlandırılır. Arterler prensip olarak oksijenize kan taşıyan damarlardır. Truncus pulmonalis (A.pulmonalis), sağ ventriculus’tan çıkan büyük bir damar olmasına karşın genel prensibin aksine venöz kan (Deoksigene kan) taşır. Vücudun asıl arteriyel gövdesi Aorta olup kalbin sol ventrculus’undan çıkar.

AORTA

Sol ventriculus’taki oksijenize kanı tüm vücuda dağıtacak olan Arter magistralleri’nin ana kaynağı olan Aorta'nın farklı embriyonal kaynaklardan oluşan üç bölümü vardır.

1.AORTA ASCENDENS – YÜKSELEN AORTA

Aorta'nın, kalbin sol ventriculus’un üst bölümünden çıkan ilk bölümü olup 5 - 6 cm. uzunluktadır. Coroner arterler (A. coronaria dextra et sinistra) bu bölümden çıkar.

ARCUS AORTA – AORTA KEMERİ

Aorta ascendens'in devamı olup kavisli bir bölümdür. Arcus aortae'dan çıkan arterler baş - boyun ve üst tarafı kanlandırır.

Arcus aortae'dan sağdan sola doğru şu dallar çıkar.

1.Truncus brachiocephalicus (TB) : Arcus aortae'nın ilk ve en kalın dalıdır.
A.subclavia dextra (SD)
A.carotis communis dextra (CCD)

2.A.carotis communis sinistra (CCS)

3. A.subclavia sinistra (SS)

2.AORTA DESCENDENS – İNEN AORTA

Arcus aorta, T4. hizasında Aorta descendens ile devam eder. Aorta descendens'in, geçtiği gövde bölümlerine göre, Pars thoracica (Aorta thoracica) ve Pars abdominalis (Aorta abdominalis) olmak üzereiki alt bölümü vardır. Aorta abdominalis 4.lumbal vertebranın corpusu önünde bifurcatio aortae yolu ile iki dalına (A.iliaca communis dextra et sinistra) ayrılır. Aorta abdominalis'in ikiye ayrılması ile oluşan arterler, pelvis ve alt tarafın kanlanmasını sağlarlar.


Vücut bölümlerinin kanlanmasını ayrı ayrı inceleyeceğiz.

1. BAŞ VE BOYNUN KANLANMASI

Baş ve boynun kanlanması Carotis magistrali ile sağlanır. Carotis magistrali'nin başlangıcı A.carotis communis olup, sağda Truncus brachiocephalicus, solda doğrudan Arcus aorta'dan çıkar. Boyunda vagina carotica içinde hiçbir dal vermeden ilerleyen A.carotis communis Cartilago thyroidea’nın üst kenarı hizasında (C4. düzeyi) A.carotis externa ve A.carotis interna olarak iki uç dalına ayrılır. Bu ayrılma yerinde, Sinus caroticus olarak adlandırılan bir genişleme ortaya çıkar.

2. ÜST TARAFIN (OMUZ VE KOL) ARTERİYEL KANLANMASI

Üst tarafın kanlanması, Subclavia magistrali ile sağlanır. Magistirali’nin başlangıcı A.subclavia olup, sağda Truncus brachiocephalicus, solda Arcus aortae'dan çıkar.

Herbir A.subclavia yukarıya, arkaya ve dışyana doğru bir gidişle Cupula pleura'nın üzerinden Clavicula'nın ortası hizasına kadar ilerler.

A.SUBCLAVIA

Sağda Truncus brachiocephalicus, solda Arcus aortae'dan çıkan A.subclavia aşağıdaki dalları verir.

1.A.VERTEBRALIS

A.subclavia'dan çıkarak yukarıya doğru uzanan ilk dal olup. 6.cervical vertebra’dan başlamak üzere boyun omurlarının Proc.tansversus’larının delikleri içinden ilerler. For.occipiate magnum'dan kafa boşluğuna giren A.vertebralis, Cerebrum’un kanlanmasına katılır.

4.A.THORACICA INTERNA VEYA A.MAMMARIA INTERNA

Truncus thyrocevicalis’in alt yüzünden çıkan A.thoracica interna, göğüs ön duvarında aşağıya doğru uzanır.

A.EPIGASTRICA INFERIOR

A.iliaca externa'dan ayrılan A.epigastrica superior ile anastomoz yapar.

5.TRUNCUS THYROCERVICALIS – TTC

Bu kısa Truncus’tan çıkan A.thyroidea inferior, Tyroid bezinin kanlanmasına katılır.

6. TRUNCUS COSTOCERVICALIS - TCC

A.subclavia'nın arka yüzünden çıkan bu Truncus’un A.cervicalis profunda ve A.intercostalis suprema olarak iki dalı vardır.

A.DORSALIS SCAPULAE

İnsanların birçoğunda A.transversa cervicis bulunmaz, bu durumda A.dorsalis scapulae (A.transversa cervicis'in derin dalı) doğrudan A.subclavia'dan çıkar.

ARTERIA AXILLARIS

A.axillaris, A.subclavia magistrali’nin 1.kaburganın veya Clavicula'nın dışyan kenarından sonraki devamıdır. Cavum axillare'de yer alan arter, M. teres major’un (önde M.pectoralis major) alt - dış kenarı hizasında A.brachialis olarak devam eder.

A.axillaris'in aşağıdaki dalları verir.

1.A.thoracica superior,
2.A.thoracoacromialis : Kalınca bir kök olup komşu kasları kanlandırır.
3.A.thoracica lateralis : M. pectoralis minor’un dış kenarı boyunca giden bu arter komşu kasları ve memeyi kanlandırır.
4.A.subscapularis : A.axillaris'in en kalın dalı olup, A.circumflexa scapulae ve A.thoracodorsalis dalları vardır.
5.A.circumflexa humeri anterior et posterior : Humerus'un collum chirurgicum’u etrafında dolanarak anastomoz yaparlar.

ARTERIA BRACHIALIS – KOL ATARDAMARI

A.axillaris'in devamı olup, kolda Sulcus bicipitalis medialis'in derinliğinde kol damar - sinir paketi içinde seyreder. A.brachialis, klinikte tansiyon arteri olarak bilinir.A.brachialis, dirsek ön bölgesinde, Art.cubiti hizasının 1 cm. aşağısında iki uç dalına- A.radialis ve A.ulnaris ayrılır.

A.brachialis, kolda A.profunda brachii, A.collateralis ulnaris superior ve inferior dallarını verir. A.brachialis'in başlangıç bölümünden çıkan A.profunda brachii, N.radıalis ile beraber ilerler. A.radialis ve A.ulnaris kollarını verir.

3. GÖĞÜSÜN ARTERİYEL KANLANMASI

Arcus aortae, T4.hizasında Aorta descendens olarak uzanır. Aorta descendens'in Pars thoracica (Aorta thoracica) ve Pars abdominalis (Aorta abdominalis) olarak iki bölümü vardır.

Göğüsün arteryel kanlanması, başta Aorta thoracica olmak üzere A.subclavia ve A.axillaris'ten çıkan bazı dallar - A. thoracica interna, A. thoracica lateralis vb. ile sağlanır.

AORTA THORACICA KLİNİK BİLGİLERİ


Aorta thoracica’nın başlangıcındaki kongenital darlığa Aorta koarktasyonu denir. Koarktasyon, Ductus arteriosus’un distalinde (postductal) veya proksimalinde (preductal) olabilir. Her iki tipte de Arcus aorta ve dallarında kan basıncı yüksek, Aorta descendens’de düşük olacaktır. Bu durumda kan, Arcus aorta büyük dallarının Aorta descendens dallarıyla yaptığı anastomozlar yoluyla tersine akarak basıncın düşük olduğu Aorta descendens’i doldurmaya çalışacaktır.

Dolayısıyla anastomoz yapan dallar genişleyecektir. A.thoracica interna içinde basınç yüksek olduğu için kan onun dalları olan ön intercostal arterlere, oradan arka intercostal arterlere ve Aorta thoracica’ya giderek bu arterleri genişletecektir. Kaburgaların altında seyreden bu arterler kıvrımlı bir durum alacaklar ve nabızları kaburgaların altında aşınmalar yapacaktır. Bu aşınmaları Rontgen filmlerinde görebiliriz.

Vena brachiocephalica sinişte, ergin İnsanda Manubrium sterni’nin üst yarısının arkasında seyreder. Yaşamın ilk yıllarında bu vena daha üste seyrederek incusura jugularis’in üstüne çıkabilir. Çocuklarda Tracheatomie yapılırken, venanın bu durumunun göz önüne alınması gerekir.

4.KARIN ORGANLARI VE KARIN DUVARININ (ABDOMEN) ARTERİYEL KANLANMASI

Karın organları ve karın duvarının büyük bir bölümünün arteryel kanlanması Aorta descendens'in ikinci bölümü olan Aorta abdominalis’ten çıkan arterlerle sağlanır.

Aorta abdominalis, Aorta descendens'in hiatus aorticus'tan sonraki devamı olup L4.hizasında A.iliaca communis dexter ve A.iliaca communis sinister olarak adlandırılan iki uç dala ayrılır. Aorta abdominalis'in de Aorta thoracica'da olduğu gibi visseral ve parietal olarak iki grup dalı vardır.

1.VISSERAL DALLARI

Aorta abdominalis'ten 3 tek 3 tane de çift visseral dal çıkar. Tek visseral dallar Aorta abdominalis'in önünden çıktıkları halde, çift dallar dışyandan çıkarlar.

TEK VISSERAL DALLAR

1.Truncus coeliacus : Hialus aorticus'un hemen altında olarak çıkan bir köktür. Üç dalı vardır. Bunlar,
1.A.gastrica sinistra,
2.A.lienalis,
3.A.hepatica communis’tir.

Bu 3 arter için Tripus coeliacus terimi de kullanılır.

A.gastrica sinistra : Truncus coeliacus’un en küçük dalı olup midenin beslenmesine katılır.

A.lienalis : kökün en kalın dalı olup dalağa gider.

A.pancreatica dorsalis.

A.pancreatica magna,

Aa. gastricae breves ve

A.gastroomentalis sinistra dallarını verir.

A.hepatica communis : A. gastroduodenalis ve A.hepatica propria olarak adlandırılan iki önemli dalı vardır.

2.A.mesenterica superior : Truncus coeliacus’tan yaklaşık 1 cm aşağısında olarak Aorta abdominalis’ten çıkar.

A.mesenterica superior'dan ince ve kalın barsakları kanlandıran arterler - A.pancreaticoduodenalis inferior, Aa.jejunales, Aa.ileales, A.colica media, A.colica dextra ve A. ileocolica çıkar.

Kolon arterlerinin çıkışında varyasyonlara sıkça rastlanır.

3.A.mesenterica inferior : Aorta abdominalis’in bifurkasyonunun biraz yukarısında olarak çıkan alt mezenterik arterden, inen ve sigmoid kolon ile rectum'u kanlandıran - A.colica sinistra, Aa.sigmoideae ve A.rectalis superior adlı arterler çıkar.

ÇİFT VISSERAL DALLAR

Üç çift visseral dal, Aorta abdominalis'in dışyan yüzlerinden çıkarlar.

1.A.suprarenalis media : Böbreküstü bezine giden bu arter, fötüs'te A.renalis kalınlığındadır.

2.A.renalis : Aorta abdominalis'in en büyük çift dalı olup L1. - L2. düzeyinden çıkar. A.renalis böbreği kanlandırır. A.testicularis (kadında A.ovarica) : İnce, uzun bir arter olup testis'e gider.

2.PARIETAL DALLAR

Karın duvarı yapılarına giden üç grup parietal dal çıkar.

1.Aa.phrenicae inferiores : Diafragma’ya giderler. Bu arterlerden böbreküstü bezlerine giden arterler (A.suprarenalis superior) çıkar.

2.Aa.lumbales : Aorta abdominalis'in arka yüzünden çıkan 4 çift arterdir.

3.A.sacralis mediana : Aorta bifurkasyonuna yakın olarak çıkan bu arterler Sacrum'un ön yüzünde ilerlerler.

AORTA ABDOMINALIS’İN UÇ DALLARI

Aorta abdominalis, L4.’ün önünde A.iliaca communis dextra ve A.iliaca communis sinistra olarak iki uç dala ayrılır. Bu ayırım yeri Bifurcatio aortae olarak adlandırılır. A.iliaca communis'ler de daha sonra iki dala (A.iliaca externa ve A.iliaca interna) ayrılır. A.iliaca interna Pelvis'in, A.iliaca externa ise Alttarafın kanlanmasını sağlayacak arterleri verirler.

AORTA ABDOMINALIS’İN SON KOLLARI İLE İLGİLİ KLİNİK BİLGİLERİ

1.Aorta abdominalis ve dalları, içlerine radyopak madde enjeksiyonu ile Radyolojik olarak gözlenebilir. Hemen Lig.inguinale’nin arkasından A.femoralis’e bir kateter sokulabilir. Bu tekniğe Seldinger tekniği denir.

2.Aorta’da ateroskleroz (duvarında yağ birikimi nedeniyle daralma) olması durumunda, Translumbal Aortographie yapılır.

3.Aorta’nın aneurizması A.renalis’lerin distalinde ortaya çıkabilir. Kronikleşmesi durumunda arterin pulzasyonu, vertebra corpus’larında çökmeye neden olabilir.

4.Operasyon sırasında bir veya birkaç lumbal arteri bağlamak gerekebilir. Medulla spinalis’in 3/2 ön bölümünü besleyen A.radicularis magna, A.lumbalis’in bir dalı olabilir. A.lumbalis’in uzun süre bağlı tutulmasında böyle bir durum, Medulla spinalis alt ucunun nekrozu ile sonuçlanabilir. Alt segmentlerde duyu kaybı ve alt ekstremite felci ortaya çıkar.

5. PELVISİN ARTERİYEL KANLANMASI

Pelvisin arteriyel kanlanması A.iliaca interna’nın (Hipogastrik arter) dalları ile sağlanır. Art.sacroiliaca hizasında A.iliaca communis'ten ayrılan A.iliaca interna'nın visseral ve parietal olarak iki grup dalı vardır.

1.VISSERAL DALLARI

1.Aa.vesicales : Sidik kesesine giderler.

2.A.rectalis media : Rectum'a gider. Diğer rektal arterler ile anastomoz yapar.
3.A.pudendalis interna : Rectum, Penis ve Perineum’a giden dalları verir. A.rectalis inferior, A.perinealis, A.bulbi penis, A.profunda penis, A.dorsalis penis önemli dallarıdır.

4.A.uterina (Kadında) : Uterus'a gider.

5.A.duc.defetentis (Erkekte) : Testis ve Epididimis'e gider.

6.A.vaginalis (Kadında).

2.PARIETAL DALLARI

Pelvis duvarı yapılarına giden 5 parietal dal vardır.

1.A.glutea superior : Gluteal kasların beslenmesine katılır,
2.A.obturatoria : Obturator kasları besler,

3.A.glulea inferior : Gluteal kasların beslenmesine katılır,

4.A.iliolumbalis : Fossa iliaca'ya ulaşan bu dal komşu kasları besler,

5.Aa. sacrales laterales : Sıklıkla iki küçük dal halinde olup komşu kaslar ile Medulla spinalis’in beslenmesine katılır.

6.A.ILIACA EXTERNA MAGISTRALI VE ALT TARAFIN ARTERİYEL KANLANMASI

Articulatio sacroiliaca hizasında A.iliaca communis'ten ayrılan A.iliaca externa, A. epigastrica inferior ve A.circumflexa iliaca profunda olarak adlandırılan iki küçük dalını verdikten sonra, Lig.inguinale hizasında A.femoralis olarak devam eder.Alttarafın kanlanmasını sağlayan bu damar sistemine İliaca eksterna magistralidenir.

Lig.inguinale'nin ortası hizasından başlayan A.femoralis 3 yüzeysel ve 2 derin dal verdikten sonra A.poplitea olarak uzanarak devam eder.

YÜZEYSEL DALLARI

1.A.epigastrica superficialis : Karın ön duvarına gider,

2.A.circumflexa ilium superficialis : Lig. inguinale boyunca uzanır,

3.Aa.pudendae externae : Yüzeysel ve derin iki dal halinde olup dış genital organlara giderler.

DERİN DALLARI

1.A.profunda femoris :Uyluk kasları ve Femur' u besler.
2.A.descendens genus (A.geniculata suprema) : Diz arter çemberine katılır.

A.POPLITEA – DİZARDI ATARDAMARI

A.femoralis'in Hiatus adductorius'tan sonraki devamı olup Fossa poplitea'da yer alır. İki uç dalı olan A.tibialis anterior ve A.tibialis posterior, bacak ve ayağın beslenmesini sağlar.

TOPLARDAMARLAR – VENAE (ÖZEL)

Vücudumuzun değişik bölüm ve organ kapillerlerinden aldıkları kanı kalbe taşıyan damarlara toplardamar denir. Kan dolaşımının hem pulmoner, hem de sistemik bölümlerinde toplardamarlar vardır. Prensip olarak, besinle yüklü ve oksijenden yoksun (Deoxygene) kan taşıyan vena'lar, kapiller’ler - venüller'den itibaren kademeli olarak birleşip (Konvergens prensibi) küçük - orta - büyük çaplı vena’ların oluşumunu sağlarlar. Vena'ların duvarları arter’lere göre daha ince olmakla beraber, arter’lerde olduğu gibi üç katmanlı bir duvar yapısına sahiptir.

Vena'lar, oluşum ve gidişleri itibariyle ikiye ayrılırlar. Deri altında yüzeysel fascia içinde bulunan vena’ lara V.superficialis (yüzeysel vena) derin fascia’nın altında çoğunluğu damar - sinir paketlerinde yer alan venalara da V.profunda (derin vena) denir. Derin vena’lar arter’lere eşlik ettikleri (Vv.comitantes) halde, yüzeysel vena’ların çoğu arter’lere eşlik etmezler, yüzeysel sinirlerle beraber bulunurlar.

Ekstremitelerin derin venaları, 1 arter’e 2 vena prensibi ile seyrederler.

Vena'lar arasında yaygın anastomozlar vardır. İki farklı Vena Truncus’un (Örneğin, V.cava superior ve V.portae hepatis) dalları arasında gerçekleşen ağızlaşma sistemler arası birleşme, bir sistemin (örneğin Vena cava sistemi) dalları arasında gerçekleşen ağızlaşmalara da sistem içi birleşme(örneğin cavae - cava anastomozlar) denir.

Venöz sistemdeki hemodinamik özellikler arteriel sistemden farklılıklar gösterir. Venöz kan akımının ortalama hızı arteriel kana göre daha azdır.

Bu nedenle venalarda göllenen kan daha fazladır. Vücut kanının yaklaşık 3 litrelik bölümü vena'larda, 1 litrelik bölümü arter’lerde yer alır (geri kalan 1 litrelik kan kapiller’ler sinuzoid’ler ve kalpte bulunur). 2 mm. çapından daha büyük olan birçok vena, kan iletiminde yer çekimi gücüne karşı koyan ve kanın geri dönüşünü engelleyen kapakçıklara (valvula venosa) sahiptir.

Vücudumuzda V.cava superior, V.cava inferior. V.portae ve Vv.pulmonales olmak üzere 4 venöz toplar vardır.

Bunlardan V.cava superior, baş - boyun, göğüs ve Üsttarafın, V.cava inferior, karın, pelvis ve Alttarafın venöz kanını toplar. V.portae sistemi, karın boşluğundaki sindirim organlarının vena kanını toplayarak indirekt şekilde V.cava inferior'a aktarır.

Vv.pulmonales’ler, oksijenize kanı akciğerlerden sol atrium'a ulaştırırlar.

Dikkat Vv.pulmonales’ler adları vena olmasına karşın arteriel kan taşımaktadırlar.

V.cava superior'un oluşumunu inceledikden sonra vücut venalarını topografik bölümlere göre ayrı ayrı inceleyeceğiz.

V.CAVA SUPERIOR

V.CAVA SUPERİOR – ÜST ANA TOPLARDAMAR

Kalp hariç diaphragma üstünde kalan baş - boyun göğüs ve Üsttarafların vena kanını toplayıp sağ atrium'a ulaştıran büyük bir toplardamardır. Kapakçık içermez. V.cava superior, sağ - sol iki brachiiocephalic venada temelde, baş - boyun vena kanını toplayan V.jugularis interna ile Üsttaraf vena kanını toplayan V.subclavia'nın birleşmesi sonucu meydana gelir. V.jugularis interna ile V.subclavia'nın birleşme yerine Angulus venosus - Pirogoff açısı denir.

Brachiocephalic venalar dışında, göğüs boşluğundan vena kanı toplayan V.azygos’ta V.cava superior'a dökülür.

BAŞ - BOYUN VENALARI

BOYUN VENALARI

Vücudun boyun bölümündeki venöz kan, V.jugularis externa, V.jugularis interna ve V.vertebralis’lerle toplanır.

ÜST TARAF VENALARI

Üst ekstremite venaları derin ve yüzeysel (V.profunda ve V.superficialis) olmak üzere iki konumda seyrederler. Yüzeysel venalar derialtı dokusunda yüzeysel sinirlerle beraber bulundukları halde, derin venalar fascia altında kaslar arasında atardamarlarla beraber damar - sinir paketleri halinde yer alırlar. Derin ve yüzeysel venalar en sonunda ana toplardamarların oluşumuna katılan büyük venalara ulaşırlar. Üsttaraf vena kanının iki toplandığı yer V.subclavia ve V.axillaris'tir.

Vena axilaris’in birçok varyasyonu vardır. Bunlar,

1.V. basilica, V.cephalica accessoriae ve V.mediana antebrachii’dir.

2.V. basilica + V.cephalica = V.mediana cubiti = V.mediana basilica

3.V.basilica, V.cephalica ve V.intermedia antebrachii şeklindedir.

GÖĞÜS VENALARI

Göğüs boşluğu duvarlarının büyük bir bölümü ile göğüs boşluğundaki birçok organın venöz kanı, V.azygos ve V.hemiazygos'a direne olur. Bu venalar göğüsün kendine özgü venaları olarak bilinirler. Göğüsün kendine özgü venaları dışında, göğüs duvarında yer alıp (V.thoracica lateralis, V.thoracica interna, V.thoracoepigastrica) V.brachiocephalica, V.subclavia ve V.axillaris'e dökülen venalar da vardır.

V.CAVA INFERIOR SİSTEMİ

V.CAVA INFERIOR – ALT ANA TOPLARDAMAR

Karın boşluğunda Aorta abdominalis'in sağ tarafında yer alan vücudun en geniş çaplı venasıdır.

V.cava inferior (VCI), L5.düzeyinde, Pelvis ve Alttaraf vena kanını toplayan sağ - sol iki V.iliaca communis'in birleşmesi ile oluşur.

Prensip olarak Aorta abdominalis'in çift dallanıma eşlik eden venaları doğrudan direne eder.

Karın boşluğundaki tek organların vena kanını ise V.portae hepatis (Hepar), Vv.hepaticae'lar yolu ile indirekt olarak toplar. V.cava inferior Diaphragma'daki Foramen venae cavae'dan geçer (T8. düzeyinde) ve Atrium dextrum’da sonlanır.

V.cava inferior'un karın boşluğunda direne ettiği toplar damarlar Visseral ve Parietal dallar olmak üzere iki grupta ele alınır.

V.PORTAE HEPATIS

V.portae hepatis, karın içindeki tek olan organların vena kanını direne eden toplardamarların katılımı ile oluşur.Bu tek organlar, dalak (lien) hariç sindirim sistemi ile ilgilidir. V.portae, sindirim kanalından aldığı besinle yüklü kanı Karaciğere taşır.

V.portae hepatis’in ayrı bir sistem olarak değerlendirilmesinin nedeni, venöz kan topladığı alanlardan kapiller düzeyde başlayıp girdiği Karaciğerde tekrar kapiller (sinuzoidal) düzeyde bitmesidir. Karaciğer sinuzoid’leri düzeyinden sonra oluşan V.centralis'ler hiyerarşik bir gidişle daha büyük venaların Vv.hepaticae'ların oluşumuna neden olurlar.

Vv.hepaticae'lar VCI'a direne olurlar.

Asıl olarak V.mesenterica superior ile V.splenica'nın birleşmesi ile oluşan V.portae hepatis aşağıdaki venaları direne eder.

1.V.mesenterica superior : İnce barsaklar ile kalın barsakların proximal bölümü - Caecum, Colon ascendens, Colon transversum'un venöz kanını toplar.

2.V.splenica (lienalis) : Dalak, Pancreas ve Mide’nin bir kısım vena kanını toplar.

3.V.mesenterica inferior barsakların distal bölümünün (Colon descendens, Colon sigmoideum, Rectum) venöz kanını toplar. Rectum çevresinde (V.rectalis superior) sistemlerarası anastomoza sahiptir.

4.V.gastrica dextra, V.gastrica sinistra ve Vv.paraumbilicales.

PELVIS VE ALT TARAF VENALARI

V.cava inferior'un oluşumunu sağlayan sağ - sol V.iliaca communis'lerin herbiri V.iliaca interna et externa'nın birleşmesi ile meydana gelir. V.iliaca interna, Pelvis ve dış genital organların vena kanının toplandığı bir toplardamardır. V.iliaca externa ise Alttaraf vena kanını toplar.

VENA CAVA INFERIOR KLİNİK BİLGİLERİ

1.Cavae - caval anastomozlar çeşitli klinik durumlarda önem kazanırlar. Vertebral venöz sistem ile Azygos venöz sisteminin bir cavae - caval anastomozu oluşturur. Ayrıca bu iki venöz sistem arasında da, segmental venalar yoluyla zengin anastomozlar vardır.

Her iki sistemde de kapakcıklar olmadığı için öksürme, hapşırma, güçlü ekspirasyon gibi durumlarda kan birinden diğerine veya tersine akabilir. Bu anastomozlar çok önemlidir.

2.Vena cava inferior tıkandığı zaman kanın sağ kalbe dönebilmesi için, V.cava superior ile bağlantı kuran kollateral yollar (cavae - caval anastomozlar) önem kazanırlar. Gerek derin, gerekse yüzeysel anastomozlar genişleyerek kanı kalbe ulaştırırlar.

Birinci cavae - caval anastomoz, V.epicastrica inferior ile superior’un yaptığı anastomozdur.

İkinci anastomoz, V.epigastrica superficialis’in V.thoracoepigastrica yoluyla V.thoracica lateralis ile kurduğu anastomozdur.

Üçüncü kollateral yol ise vertebral venöz sistemdir.

3.Pelvis veya alt ekstermite venalarındaki bir trombus’un akciğere geçip pulmoner emboli yapmasını önlemek için, bazen V.cava inferior bağlanır veya katlanır.

4.Disk herni’sinde, Nucleus pulposus çıkarılırken V.cava inferior veya V.iliaca communis’ler zedelenebilir. Özellikle L4. – L5. arasındaki disk operasyonunda bunun akılda tutulması gerekir.


Sağlıklı günler dileği ile….

Doç. Dr.Ali AYYILDIZ – Veteriner Hekimi – İnsan Anatomisi Uzmanı Dr. (Ph.D)




Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Özel Systema Cardıovasculare – Özel Systema Cırculatorıum – Özel Kalp – Özel Damar ve Dolaşım Sistemi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     1 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Ali AYYILDIZ Fotoğraf
Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ
Antalya
Veteriner Hekim
İnsan Anatomisi Uzmanı Dr.
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi6 kez tavsiye edildi
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Vet.Hek.Doç.Dr.Ali AYYILDIZ'ın Yazıları
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Özel Systema Cardıovasculare – Özel Systema Cırculatorıum – Özel Kalp – Özel Damar ve Dolaşım Sistemi' başlığıyla benzeşen toplam 97 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Antiviral İlaçlar Nisan 2020
◊ Latince Atasözleri ÇOK OKUNUYOR Aralık 2014
systema, systema cardiovasculare, systema circulatorium, circulus, arteria, vena, anatomi, fizyoloji, histoloji, embriyoloji, angiologia, anjiyo, kalp, yürek, dolaşım sistemi, kalp - damar sistemi, göğüs, boyun, üsttaraf, alttaraf, kanlanma, tansiyon, hipertansiyon, pericardium, sulcus coronarius, dexter, sinister, vena cordis magna, septum interventriculare, ventriculus, atrium, auricula, aorta, tuberculum istervenosum, valvula sinüs coronarii, cusp, is posterior, cuspis anterior, chorda tendinea, crista supraventricularis, truncus pulmonalis, valvula, lunulae, klinik, kalp klinik bilgileri, patent foramen ovale, siyanoz, epicardium, myocardium, endocardium, kalbin uyarı ve iletim sistemi, kalp kasının metabolizması, kalbin elektro fizyolojisi, ekg dalgalarının anlamı, p dalgası, q dalgası, r dalgası, s dalgası, t dalgası, ventricular kompleks, kalbin pompalama görevi, sistol, systol, diastol, diyastol, isovolumetrik kasılma evresi, kalp aktivitesinin kontrolü, kalbin frank starling prensibi, hemodinami, hemodinamik, kan akışının kontrolü, kanın viskozitesi, kanın akışkanlığı, kapasitans, kompliyans, compliance, capacitance, kan deposu, arteriyel nabız, basınç dalgası, nabız dalgası, kalp sesleri, birinci kalp sesi, ikinci kalp sesi, üçüncü kalp sesi, arteriyel kan basıncı, yüksek arteriyel basınç, renal hipertansiyon, sinirsel hipertansiyon, esansiyel hipertansiyon, kötü huylu hipertansiyon, malignant hipertansiyon, özel dolaşım bölgeleri, koroner dolaşım, angına pectoris, kalp ağrısı, göğüs ağrısı, angına pektoris, damar, damarlar, tunica intima, tunica media, tunica adventitia, tunica externa, arteriol, kapiller, sinuzoid, kavernöz, doku, venül, toplardamar, vena comminicantes, azigos, vertebral, portal, anastomosis, anastomoz, damar ağızlaşması, arteriovenoz anastomoz, terminal arter, vasa privata, vasa publica, peremi, iskemi, emboli, nekroz, tromboz, trombus, hipotansiyon, circulus sanguinus, kan dolaşımı, büyük kan dolaşımı, küçük kan dolaşımı, aorta abdominalis, vena cava inferior, vena cava superior, vücut kan dolaşımı, fötüsta kan dolaşımı, fötal dolaşım, aorta ascendens, aorta descendens, arteria subclavia
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


10:25
Top