2007'den Bugüne 92,262 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Depresyon ve Psikanalitik Bakış
MAKALE #16520 © Yazan Uzm.Psk.Vahap TAŞKENT | Yayın Nisan 2016 | 6,522 Okuyucu
DEPRESYON VE PSİKANALİTİK BAKIŞ

Depresyon kelimesi, günlük kullanılan dile en çok girmiş psikolojik terimlerden biridir. Bir çok insan mutsuzluğunu anlatmak için depresyon terimini kullanırken, yine büyük bir çoğunluk mutsuzluklarının ne kadar şiddetli olduğunu anlatmak için depresyon terimini tercih eder. Bu yazıda günlük hayatımızda bu denli yeri olan depresyon kelimesinin nereden geldiğini, psikiyatrik ve psikanalitik açıdan neler ifade ettiğini ve nasıl açıklandığına göz atmaya çalışacağım.

Depresyon kelimesinin kökenine baktığımızda, ilk olarak Latince “basmak” anlamına gelen “pres, premere” kelimelerine ‘de’ öneki getirilerek bastırmak, çökertmek anlamına gelen “depress, deprimere” kelimeleri ve çukur anlamına gelen “depressio” kelimesi türetilmiştir. Daha sonra bu Latince kelimeye +tion soneki eklenerek Fransızcaya "1. çukur, çöküntü, 2. ruhsal veya ekonomik çöküntü" anlamına gelen “dépression” kelimesi olarak geçmiştir.

Türk Dil Kurumu sözlüğünde karşılığı “bunalım” olarak gösterilse de, gerek bunalım kelimesinin psikoloji dışında bir çok alanda kullanılması, gerekse psikiyatrik bir tanı olarak “depresyon” kelimesinin daha bilinir olması nedeniyle halk arasında psikolojik olarak bunalımı anlatan depresyon kelimesi daha sık kullanılmaktadır.

Depresyon kelimesi sözlük anlamıyla: Uyaranlara karşı duyarlığın, iş yapabilme gücünün, kendine güvenin azalarak karamsarlığın, umutsuzluğun güçlenmesiyle ortaya çıkan ruhsal bozukluk, ruhsal çöküntü olarak betimlenir.

Depresyon ile ilgili günümüzdeki verileri ve uyarıları incelediğimizde karşımıza ürkütücü bir tablo çıkıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) 2015 in ortalarında yayınladığı “Ruh Sağlığı Atlası 2014” ( http://www.who.int/mental_health/evidence/atlas/mental_health_atlas_2014/en/ ) raporunda dünya genelinde her on kişiden birinde ruh sağlığı problemleri olduğu açıklanırken, 2030 yılında depresyonun küresel bir kriz yaratacağı belirtilmiştir.

Rapora göre, dünyada depresyon geçiren milyonlarca insan ya yetersiz tedavi görüyor ya da hiç tedavi almıyor. Ruhsal hastalıklar dünya sağlık yükünün yüzde 10'nuna eşit olmasına rağmen, hastaların sadece % 1'i ihtiyacı olan kaynaklara erişebiliyor. Dünya genelinde ruh sağlığı için yapılan harcamaların son derece düşük olduğunun belirtildiği raporda, ayrıca çok az sayıda sağlık çalışanının bu alanda çalışmak istediği belirtildi.

Rapora göre, az ve orta gelirli ülkelerde 100 bin kişiye bir sağlık çalışanı düşerken, zengin ülkelerde ise bu oran 2 bin kişiye bir sağlık çalışanı şeklinde. Yoksul ülkelerde ruhsal sağlığa kişi başı 2 dolar harcanırken, bu oran yüksek gelirli ülkelerde 50 doları buluyor.

Raporun bir diğer dikkat çekici tespiti ise, dünyada her yıl ortalama 900 bin kişinin intihar ediyor olması. İntihar, gençler arasındaki ölümlerin ikinci büyük nedeni. Her dört kişiden birinin yaşamı boyunca ruhsal sorunlar yaşayabileceğini belirten Dünya Sağlık Örgütü, dünya genelinde ruh sağlığı ile ilgili hastalıkların giderek çoğaldığına dikkat çekiyor.

Sağlık sistemi bu sorun karşısında başarıya ulaşamazsa çok vahim sonuçlar ortaya çıkacağına dair uyarılarda bulunan Dünya Sağlık Örgütü’ ne göre, depresyon 2030’a kadar yaşanılan sağlık sorunlarının ana nedenlerinden biri olacak.

Peki hem bireysel sağlık, hem de toplumsal sağlık açısından bu derece önemli olan depresyon konusunda neler biliyoruz? Bilimsel açıdan neye depresyon diyoruz ve tedavi yöntemleri neler? Şimdi bu konuları ele almaya çalışalım.

DEPRESYON TANI KRİTERLERİNDEKİ DEĞİŞİM

Geçtiğimiz birkaç sene içerisinde ruh sağlığı alanında önemli bir değişim meydana geldi. Tüm dünyada ruh sağlığı ve hastalıkları konusunda tanı kriterlerini belirleyen, kabaca neye hastalık neye normallik diyeceğimize dair fikir veren, özellikle psikiyatrik/farmakolojik tedavilerin bu kriterlere belirlendiği “Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı” (The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Desorders; kısaca DSM) Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından yenilendi ve 5. versiyonu (DSM-5) yayımlandı. Kısa bir süre sonra da ruh sağlığı çalışanları tarafından kullanılmaya başlanıldı.

Bu değişim ruh sağlığı uzmanlarının ve araştırmacılarının çalışmalarında mevcut kitaba uyumsuz verilerin çoğalması, günümüz normlarının yani normal ve anormallerinin değişmesi nedeniyle artan ihtiyaca karşılık gelmektedir. Yapılan değişiklikler dünden bugüne insanların bakış açılarındaki değişime dair de fikir sahibi olmamız açısından önemlidir.

Aşağıda Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı’nın bir önceki versiyonu olan DSM-4-TR ile güncel versiyonu olan DSM-5 arasında “depresyon”u ele alış açısından değişiklikleri karşılaştırmalı olarak inceleyelim.

DSM-5’te DSM-4-TR’deki “Duygudurum Bozuklukları (Mood Disorders)” bölümü kaldırılarak onun yerine “İkiuçlu ve İlgili Bozukluklar (Bipolar and Related Disorders)” ve “Depresif Bozukluklar (Depressive Disorders)” biçiminde iki ayrı bölüm konulmuştur.

Bu organizasyonel değişiklikle ikiuçlu bozukluklarla depresif bozukluklar birbirlerinden bölüm olarak ayrılmıştır. Bu ayırma günümüzde onların farklı grup bozukluk olarak kabul edilmelerinin bir sonucudur. Gerçekten de bu iki grup bozukluklarda uygulanan farmakolojik tedavi işlemleri de kullanılan ilaçlar da farklıdır.


DSM-5’e “Yıkıcı Duygudurumu Düzenleyememe Bozukluğu (Disruptive Mood Dysregulation Disorder)” ve “Premenstrüel Disforik Bozukluk (Premenstrual Dysphoric Disorder)” isimli iki depresif bozukluk daha eklenmiştir ve “Distimik Bozukluğun” ismi “Süreğen Depresif Bozukluk (Persistent Depressive Disorder)” olarak değiştirilmiştir.

DSM-4-TR’deki “Duygudurum Bozukluğu” içerisinde yer alan “Depresif Bozukluklar” grubuna ilişkin tanı ağacı ile DSM-5’teki “Depresif Bozukluklar” bölümüne ilişkin tanı ağacını neler değiştiğini kabaca görmek için karşılaştırarak inceleyelim.

DSM-4-TR’deki “Duygudurum Bozuklukları (Mood Disorders)” Bölümü İçerisindeki “Depresif Bozukluklar (Derpressive Disorders)” Ağacı
– Majör Depresif Bozukluk (Major Depressive Disorder)
– Tek Atak (Single Episode) [296.2x]
– Yineleyen Ataklar (Recurrent) [296.3x]
– Distimik Bozukluk (Dysthymic Disorder) [300.4]
– Başka Türlü Adlandırılmayan Depresif Bozukluk (Depressive Disorder NOS) [311]

DSM-5’teki “Depresif Bozukluklar (Depressive Disorders)” Bölümünün Ağacı
– Yıkıcı Duygudurumu Düzenleyememe Bozukluğu (Disruptive Mood Regulation Disorder) [296.99] [F34.8]
– Majör Depresif Bozukluk (Major Depressive Disorder)
– Tek Atak (Single Episode)
– Ağır Olmayan (Mild) [296.21] [F32.0]
– Orta Derecede (Moderate) [296.22] [F32.1]
– Ağır (Severe) [296.23] [F32.2]
– Psikotik Özellikler Gösteren (With Psychotic Features) [296.24] [F32.3]
– Kısmi Yatışma Gösteren (In Partial Remission) [296.25] [F32.4]
– Tam Yatışma Gösteren (In Full Remission) [296.26] [F32.5]
– Belirsiz (Unspecified) [296.01] [F32.9]
– Yineleyici Ataklar (Recurrent)
– Ağır Olmayan (Mild) [296.31] [F33.0]
– Orta Derecede (Moderate) [296.32] [F3231]
– Ağır (Severe) [296.33] [F33.2]
– Tam Yatışma Gösteren (With Psychotic Features) [296.34] [F33.3]
– Kısmi Yatışma Gösteren (In Partial Remission) [296.35] [F33.41]
– Tam Yatışma Gösteren (In Full Remission) [296.36] [F33.42]
– Belirsiz (Unspecified) [296.30] [F33.9]
– Süreğen Depresif Bozukluk (Distimi) (Persistent Depressive Disorder (Dysthymia) [300.4] [F34.1]
– Premenstrüel Disforik Bozukluk (Premenstrual Dysphoric Disorder) [635.6] [N94.3]
– Maddenin/İlacın Yol Açtığı Depresif Bozukluk (Substance/Medication-Induced Depressive Disorder)
– Başka Bir Tıbbi Duruma Bağlı Depresif Bozukluk (Depressive Disorder Due to Another Medical Condition) [293.83]
– Depresif Özellikler Gösteren (With Depressive Features) [F06.31]
– Majör Depresif Atak Benzeri Özellikler Gösteren (With Major Depressive-like Episode) [F06.32]
– Mikst Özellikler Gösteren (With Mixed Features) [F06.34]
– Başka Bir Belirlenmiş Depresif Bozukluk (Other Specified Depressive Disorder) [311] [F32.8]
– Belirlenmemiş Depresif Bozukluk (Unspecified Depressive Disorder) [311] [F32.9]

“Yıkıcı Duygudurumu Düzenleyeme Bozukluğu” özellikle çocuklarda “İkiuçlu Bozukluk” tanılarının fazlaca konulmasını engellemek amacıyla DSM-5’e eklenmiştir. Yani bu bozukluğun eklenmesiyle eskiden “İkiuçlu Bozukluk” tanısı alan çocukların bir bölümü artık “Yıkıcı Duygudurumu Düzenleyememe” tanısı alacaktır. Bu tanı ancak 18 yaşına kadar olan çocuklara ve gençlere konulabilmektedir. “Premenstrüel Disforik Bozukluk” ise DSM-4-TR’de “Ekler-B” kısmında bulunuyordu. DSM-5’te oradan alınarak elkitabının içerisine yerleştirilmiştir. Aybaşı öncesi disforinin ayrı bir bozukluk olarak nitelendirilebileceğine ilişkin pek çok çalışma vardır. DSM-5’te “Distimik Bozukluğun” isminin “Süreğen Depresif Bozukluk” olarak değiştirilmesinin nedeni ise bozukluğu daha iyi betimliyor olmasıdır.

DSM-5’te “Majör Depresif Atağın” E Tanı Ölçütündeki “yastan sonra 2 ay” koşulu kaldırılmıştır.
DSM-4-TR’de “Majör Depresif Atağın” E tanı ölçütü şöyledir:


“Bu semptomlar yas'la daha iyi açıklanamaz, yani sevilen birinin yitirilmesinden sonra bu semptomlar 2 aydan daha uzun sürer ya da bu semptomlar, belirgin bir işlevsel bozulma, değersizlik düşünceleriyle hastalık düzeyinde uğraşıp durma, intihar düşünceleri, psikotik semptomlar ya da psikomotor retardasyonla belirlidir.”

DSM-5’te bu madde tümden kaldırılmıştır.

Pek çok araştırma yas durumundaki belirtilerin 2 ay değil 1 sene ya da 2 sene sürebildiğini göstermiştir. Yani DSM-4-TR’deki 2 ay süresi, DSM-5’te uygun bulunmamaktadır. Yine araştırmalar kayıp yaşayan bireylerde majör depresyonun ortaya çıkma olasılığının daha fazla olduğunu göstermektedir. Ayrıca oluşan majör depresif tablonun tedavisi de hasta kayıp yaşamış olsun ya da olmasın aynı biçimde yapılmaktadır. Böylece DSM-5’te, 2 aylık yas süresinin işlevsel bir değerinin olmadığına kanaat getirilmiştir. DSM-5’in görüşüne göre, kişi yas içinde olsun ya da olmasın önemli olan onun içinde bulunduğu durumdur. (değişim maddeleri ve kıyaslamalar için kaynak : http://www.psikopatoloji.info/?p=9 )


DSM-5’ e göre “Majör Depresif Bozukluk” Tanı Kriterleri

A.İki haftalık dönem sırasında daha önceki işlevsellik düzeyinde bir değişiklik olmasıyla birlikte aşağıdaki belirtilerden en az 5’inin bulunmuş olması; bu belirtilardan en az birinin ya (1) depresif duygudurum ya da (2) ilgi kaybı ya da artık zevk alamama olması gerekir.

(1) Ya hastanın kendisinin bildirmesi (örn. Kendisini üzgün ya da boşlukta hisseder.) ya da başkasının gözlemesi (örn. ağlamaklı bir görünümünün olması) ile belirli, hemen her gün yaklaşık gün boyu süren depresif duygudurum Not: Çocuklarda ve ergenlerde irritabl duygu durum bulunabilir

(2) Hem hergün yaklaşık gün boyu süren tüm etkinliklere karşı ya da bu etkinliklerin çoğuna karşı ilgide belirgin azalma ya da artık bunlardan eskisi gibi zevk alamıyor olma durumu.

(3) Perhizli değil iken önemli derece de kilo kaybı ya da kilo alımının olması (örn. Ayda, vücut kilosunun %5’inden fazlası olmak üzre) ya da hemen her gün iştahının azalmış ya da artmış olması. Not: Çocuklarda beklenen kilo alımının olmaması.

(4) Hemen her gün, uykusuzluk veya aşır uyku olması.

(5) Hemen her gün, psikomotor ajitasyon ya da retardasyonun olması (sadece huzursuzluk ya da ağırlaştığı duygularının olduğunun bildirilmesi yeterli de- ğildir, bunların başkalarınca da gözleniyor olması gerekir).

(6) Hemen her gün, yorgunluk-bitkinlik ya da enerji kaybının olması.

(7) Hemen her gün, değersizlik, aşırı ya da uygun olmayan suçluluk duygularının (sanrısal olabilir) olması (sadece hasta olmaktan ötürü kendini kınama ya da suçluluk duyma olarak değil).

(8) Ya hastanın kendisinin bildirmesi ya da başkasının gözlemlemesi ile belirli, hemen her gün düşünme ve konsantrasyon yeteneğinde azalma veya kararsızlık olması.

(9) Yineleyen ölüm düşünceleri (sadece ölmekten korkma olarak değil), özgül bir tasarı kurmaksızın yineleyen intihar etme düşünceleri, intihar girişimi ya da intihar etmek üzere özgül bir tasarımının olması.

B. Bu belirtiler klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur.

C. Bu belirtiler bir madde kullanımının ya da genel tıbbi durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir.

Note: A-C kriterleri bir ‘majör depresif epizod’ u tarif eder.

Note: Anlamlı bir kayba verilen tepkiler (bir yakının kaybı, ekonomik iflas, doğal afet sonrası kayıplar, ciddi bir hastalık ve sakatlık gibi) bir depresif epizoda benzetilebilecek şekilde Kriter A’da yer alan yoğun üzüntü, kayıpla ilgili tekrarlayan düşünceler, uykusuzluk, iştahsızlık ve kilo kaybını içerebilir. Anlamlı bir kayba verilen bu tepkilerin yanı sıra ek olarak bir majör depresif epizodun varlığından söz edilecekse, dikkatlice ele alınmalıdır. Bu karar kaçınılmaz şekilde uzmanın klinik yargılama yeteneği için fazlasıyla deneyim ve kayba verilen tepkilerin kültürel içeriklerini biliyor olmasını gerektirir.

D. Majör depresif epizodun ortaya çıkışı şizoafektif bozukluk, şizofreni, şizofreniform bozukluk, delüzyonel bozukluk ya da diğer adlandılmış/adlandırılmamış şizofreni spektrumu bozuklukları ve diğer psikotik bozukluklarla daha iyi açıklanamaz.

E. Bir manik epizod veya hipomanik epizod görülmemelidir.
Note: Bu dışlama manik benzeri ve hipomanik benzeri epizodları ve madde etkisi veya tıbbi bir durumun fizyolojik etkileri için geçerli değildir.

DEPRESYONA PSİKANALİTİK BAKIŞ

Sigmund Freud’un yazdığı “Yas ve Melankoli” kayıp, yas, keder, melankoli meselelerinin derinlemesine incelendiği, psikanalitik olarak depresyonun ele alındığı temel kurucu metindir. Şunu da hatırlatmakta fayda var: buradaki “melankoli” aynı zamanda “depresyon” olarak anlaşılmalıdır. (Merak edenler makaleyi baştan sona buradan okuyabilir: http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/21/64/608.pdf )

Freud bu makalesinde sevdiğimiz bir kişinin kaybına verdiğimiz yas tepkileri ile depresif halin benzerliğine vurgu yapar. Çalışmalarından yola çıkarak depresif durumda da aynı yasta olduğu gibi bir kaybın söz konusu olduğunu ama bunun genelde gözle görülen bir kayıpla ilgisi olmadığını, iç dünyamızdaki bilinçdışı bir nesnenin (ve anlamının) kaybı olduğunu belirtir:

“Klinik tablolar, yas ve melankoli arasındaki bağı doğrular gözükmektedir ve dahası çevresel etkilerden kaynaklanan nedenler, her iki durum için ayırdı mümkün olmayacak derecede benzerlik sergilemektedir. Yas, sevilen bir yakının veya ülke, özgürlük, bir ideal gibi düşünsel-soyut bazı değerlerin kaybına karşı gelişen bir reaksiyondur. Yasa neden olan olayların benzerleri, bazı insanlarda, bizde patolojik bir dispozisyon şüphesi doğuracak şekilde melankoliye neden olurlar. Yas içinde her ne kadar yaşama karşı takınılan tutumda büyük bir değişiklik ortaya çıksa da bu değişikliğin bize hiçbir zaman patolojik ve tıbbi tedavilik bir durummuş gibi gözükmemesi çok önemli bir izlenimdir. Biz belirli bir zaman içinde bu durumun üstesinden gelineceğine inanır ve herhangi bir müdahaleyi faydasız hatta zararlı görürüz.

Melankolinin ayırıcı özellikleri, derin acılı bir yeis hali, dış dünyaya ilginin kesilmesi, sevme kapasitesinin kaybı, aktivitelerin inhibisyonu, ve kendini kınamaya, yermeye varan ve sanrısal cezalandırılma beklentisinde sonuçlanacak şekilde, kendine saygıda azalma halidir. Bu tablo, bir belirti hariç yastaki benzer özelliklerle ele alındığında biraz daha anlaşılır olmaktadır. Yasta kendine saygıda bir bozulma yoktur ama diğer belirtiler melankoli ile aynıdır. Sevilen birinin kaybına bir reaksiyon olarak ağır bir yas, melankoli ile benzer acı veren zihinsel bir durumu, dış dünyaya ilginin kaybını-öleni anımsatmayacak şekilde-, ölenin yerini alacağı düşünüldüğünden yeni bir sevgi nesnesi edinme kapasitesinin kaybı, ölenle bağlantılı olmayan her etken çabadan vazgeçişi içerir. Ego'daki bu inhibisyon ve sınırlanmışlık diğer amaç ve ilgilere hiçbir şey bırakmayacak şekilde yasa adanmışlığın bir göstergesidir. Gerçekte, sadece yası nasıl açıklayacağımızı iyi bildiğimiz için bize bu durum patolojik gözükmez.

Şimdi yas hakkında öğrendiklerimizi melankoliye uygulayalım. Bir kısım vakada melankolinin de sevilen bir nesnenin kaybına karşı bir reaksiyon olabileceği açıkça görülür. Nedenlerin farklı olduğu yerde ise insan daha ideal (Düşünsel) tipte bir kaybın var olduğunu anlayabilir. Nesne muhtemelen gerçekte ölmemiştir, fakat sevilen bir nesne olarak yitirilmiştir. Diğer bir kısım vakada ise bir kayıp yaşandığını farkederiz ancak neyin kaybedildiğini anlayamaz ve kolaylıkla hastanın de neyi kaybetmiş olduğunun bilincinde olmadığı duygusuna kapılırız. Gerçekten de, hasta melankoliye neden olan kaybın farkında olsa ve kimi kaybettiğini bilse bile kendi içinde neyi kaybettiğini anlayamaz. Bu melankolinin bir şekilde, sevilen bir nesnenin yastan farklı olarak, (yasta kayıpla ilgili bilinçdışı birşey yoktur) bilinçdışı kaybı ile ilişkili olduğunu göstermektedir.”


Freud yas ile melankoliyi kıyaslarken belki de en önemli farkın altını şu sözlerle çizer: “Yas tutan kişide değersiz ve boş hale gelmiş bir dış dünya varken, melankolide boş ve değersiz hale gelen benliğin kendisidir.”

Yasta gerçek bir nesne kaybı olurken depresyonda gerçekte kayıp olur ya da olmaz ama kişide bir sevgi nesnesini kaybetme vardır. Depresif hastanın egosu kaybedilen nesne ile özdeşleşmiştir. Bu kişiye karşı aynı zamanda ambivalans (ikircikli) duygular taşımaktadır. Freud, depresyonun ambivalans duygular beslenen nesnenin içe alımı sonucu olduğunu belirtmiştir. Depresif hastanın içindeki bu nesneye yoğunlaşan öfke, kendilik değersizleşmesi ile depresyon belirtileri oluşmaktadır. Freud bu yüzden melankolinin üç ön şartı olarak nesne kaybı, ambivalans ve libidonun egoya geri dönmesi olarak göstermiştir.

Kişinin öfkesi ve hayal kırıklığı gerçek nesneye yöneleceğine kişinin kendine dönmektedir. Depresif duygulanımın altında bastırılmış öfke yatmaktadır.

Basitleştirilmiş bir örnekle anlatmaya çalışalım: Andy adında 30’lu yaşlarında bir kişi düşünelim. Andy küçüklüğünden bugününe kadar bir asker olan babasıyla ilişkisinde ambivalans duygular yaşamaktadır. Disiplinli ve sert babası karşısında hata yapmakta, duygularını paylaşmakta zorlanan Andy kendisini güçsüz ve çaresiz hissedip bu nedenle babasına öfke hissederken, hayatın getirdiği zorluklar karşısında ise sert, tutarlı, güçlü babasının varlığı ona korunma ve güven hisleri yaşatıyor ve bu nedenle babasının varlığına hayranlık ve minnet duyguları da besliyordur. Andy babasıyla kurduğu özdeşimin etkisiyle zaman içinde duygularına mesafeli ve kurallı olmayı kendi kişiliğinin parçaları haline getirmiştir. Artık o da kendisini duygularıyla ifade etmektense, davranışları ve kurallarıyla ifade eden birisidir.

Andy zaman içinde kurduğu ilişkilerinde bu duygularına mesafeli ve kurallı tavrı nedeniyle sıkıntılar yaşamış, sevgilisiyle arasında oluşan uyumsuzluklar ilişkiyi yürütülemez hale getirmiş ve sevgilisiyle ayrılmışlardır. Arkadaşlarıyla da benzer eleştiriler aldığı özellikleri nedeniyle yavaş yavaş kopmuş ve gittikçe yalnızlaşmıştır. Bir de üzerine babasının amcalarıyla aralarındaki, ebeveynlerinden kalan miras konusunda yaşanan anlaşmazlıkta kendisini savunamadığını görüyor ve babasının mirastan daha küçük bir pay alıp yapılan haksızlığa ses çıkaramadığına şahit olmuştur.

Tüm bu olanlardan sonra Andy, kendisini yetersiz ve değersiz hissettiği, hayattan zevk alamadığı, uykusunda, iştahında problemler yaşadığı bir döneme kısacası derin bir depresyona girmiştir.

Andy’ nin onu yalnızlaştıran kişilik özelliklerinin temsil ettiği babasına duyduğu öfke, babasının kendisinin ve ailesinin hakkını koruyamadığını görünce daha da artmış, hayal kırıklığı ile yoğrulmuş yoğun öfkesi onu depresyona sürüklemiştir. Tabi ki bunların büyük çoğunluğu bilinçdışında yaşandığı için Andy, yaşadığı bu duygusal çöküntüyü babasına olan öfkesine bağlayamaz. Küçük yaşlardan itibaren babasının kendisine, insanlara ve hayata karşı tutumunu kendince yorumlamış ve babasının bu özellikleriyle özdeşim kurup benliğinin parçaları haline getirmiştir. Gelinen bu noktada babasının değersizleşen imajı onun kendi benliğine kattığı babasının imajını da değersizleştirmiştir. Babasına duyduğu öfke onun içe atılan temsillerine yönelmiş, kendisini değersiz, boş, işe yaramaz hissettiği depresif tablo ortaya çıkmıştır.


Tabi ki günlük hayatta yaşadığımız depresif duygular her zaman bu örnekteki gibi kolayca görülüp, basit şekilde neden sonuç ilişkisi oluşturacak şekilde ortaya çıkmaz. Çok faktörlü ve karmaşık şekilde ortaya çıkabilecek bu depresif duygular, psikanaliz/psikanalitik terapi ile zaman içinde kişinin bilinçdışında hangi olaylar, duygular, çatışmalar ve anlamlarla alakalı olarak ortaya çıktığı anlaşılabilir. Böylece tüm bu malzemeyi tekrardan ele alma, yorumlama ve yeni anlamlar verme şansı ortaya çıkar.

KAYNAKLAR:
American Psychiatric Association (2013): Diagnostic ans Statistical Manual of Mental Desorders, Fifth Edition (DSM-5), Arlington, VA, American Psychiatric Publishing.
S.Freud, “Mourning and Melancholia” (1915) SE XIV, s.237-58 (Türkçe Çevirisi: “Yas ve Melankoli”, Çev.E.Kapkın, A.Tekşen Kapkın, Metapsikoloji içinde, s.237-259, Payel Yayınları, 2002)
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Depresyon ve Psikanalitik Bakış" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Vahap TAŞKENT'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Vahap TAŞKENT'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     Beğenin    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Vahap TAŞKENT Fotoğraf
Uzm.Psk.Vahap TAŞKENT
İstanbul
Uzman Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi21 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Vahap TAŞKENT'in Makaleleri
► Panik Atak ve Psikanalitik Bakış Psk.Vahap TAŞKENT
► Psikanalitik Terapide Yöntemler Psk.Doğancan GÖKÇE
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Depresyon ve Psikanalitik Bakış' başlığıyla benzeşen toplam 28 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Neden Psikanaliz? Nisan 2012
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


18:03
Top