2007'den Bugüne 92,262 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Şüphe ve Kuşku Kıskacında Sanrısal Bozukluk
MAKALE #16195 © Yazan Uzm.Psk.Dnş.Özgür TÖNBÜL | Yayın Şubat 2016 | 9,641 Okuyucu
ŞÜPHE VE KUŞKU KISKACINDA SANRISAL BOZUKLUK (PARANOYA)

GİRİŞ

Şüphenin kelime anlamı, bir insanın bir olay karşısında duyduğu emin olamama duygusu veya güvensizlik duygusu olarak tanımlanmaktadır. Kuşku ise başkalarının iyi niyet ve amaçlarını kötüye yorarak işkillenme duygusudur. Şüphe ve kuşku birbirlerinin yerine kullanılsa da paranoid durumlarda önce şüphe daha sonra işkillenme olan kuşku devreye girer ve buna bağlı sanrılar günlük yaşamda bireye eşlik eder.

Şüphe duygusunun insan yaşamındaki ilk gelişimi Erikson’un psikososyal gelişim kuramında da atfettiği gibi 18 ay – 3 yaş dönemine denk gelmektedir. Erikson gelişim kuramında bu dönemi özerkliğe karşı şüphe ve utanç olarak tanımlamaktadır. Bu dönemde çocuk tuvalet eğitimine başlamakta ve dışkılama işlemine geçmektedir. Erikson bu davranış biçimini tutmak ve fırlatmak olarak geniş açıdan ele almaktadır. Erikson’a göre tuvalet eğitimini savaşa çeviren anne babalar çocuklarının şüphe ve utanç duygularını harekete geçirmektedir. Cezalandırıcı, kısıtlayıcı, aşırı koruyucu anne babalar çocuklarının özerkliğini ellerinden almakta, şüphe ve utanç duyguları yüksek çocuklara zemin hazırlamaktadır.

Şüpheci çocuklar ilerleyen yıllarda ailesel, çevresel ve arkadaş ilişkilerinde daha alıngan, kırılgan, zorlayıcı olabilmektedir. Okul yılları boyunca kimsenin kendisini sevmediği, hiç arkadaşı olmadığı gibi düşüncelere kapılabilmektedirler. Yerleşen bu şüpheci kimlik daha sonra sanrısal bozukluğa temel teşkil edebilmektedir.

DSM-IV’ de sanrı (hezeyan), başka hemen herkesin neye inandığına bakılmaksızın sürdürülen ve tersinin geçerli olduğuna ilişkin açık ve tartışmasız kanıtlar olmasına karşın değiştirilmeyen, dış gerçeklikten doğru olmayan anlamlar çıkartmaya dayalı, kişinin yasadığı kültür ya da alt-kültürün üyeleri tarafından alışılmış olarak kabul edilmeyen, “yanlış inanç” olarak tanımlanmaktadır . Karl Jaspers’ın 1913 yılında yayımlanan bilimsel psikopatolojinin başlangıcı olarak kabul edilen, “Genel Psikopatoloji” adlı yapıtında, hezeyanlara ilişkin üç ünlü ölçütü şöyledir; kesinlik, düzeltilemezlik, yanlışlık.

Sanrısal bozukluğun etiyolojisine bakıldığında belirli risk etmenleri tespit edilmiştir: İleri yaş, duyu kusuru, sosyal izolasyon, aile öyküsü, kişiler arası ilişkilerde aşırı hassasiyet, yakın zamanda göç etme.

SANRI OLUŞUMU ÜZERİNE PSİKOLOJİK KURAMLAR

Son yirmi yıldır, psikozun altta yatan psikolojik mekanizmaları üzerine ilgi artmıştır. Pozitif ve negatif belirtilerin mümkün ve akla yatkın ne çeşit teorik açıklamaları olabileceği konusunda çalışmalar yapılmaktadır. Tanısal yaklaşımların aksine bireysel belirti yaklaşımları önerilmektedir. Son on yılı geçkin suredir bu yaklaşım, hezeyanların psikolojik açıklamasında önemli bir yer almıştır.
Deliliğin temel karakteristiği olarak tanımlanan hezeyan, teorik olarak çok büyük bir ilgi çekmektedir, fakat hala hezeyan hakkında net olarak bilinen fazla bir şey yoktur. Hezeyanın nasıl oluştuğu açık değildir ve bu konuda pek çok spekülasyon yapılmaktadır.
Bugün hala, hezeyan tanımı bir sorunsal olarak karşımızda durmaktadır.
Dürtüsel Kuram
“Hezeyan, egonun dış dünya ile ilişkilerinde bir yarılmanın ortaya çıkmış olduğu yerin üstüne konan bir yama gibidir ”
(Freud)
Freud’dan başlayarak, psikoanalitik kuramcılar hezeyanların, doyurulmayan istekler ve çözümlenmemiş çatışmaların dışsal kaynaklara yansıtılması olduğunu öne sürmektedir. Daha yakın zamandaki psikoanalitik kuramcılar,“hezeyanların kişinin fantezi, duygulanım ve anılarını yansıttığı” bakış açısını korumaktadır. Neale, Büyüklük hezeyanlarının, dışsal olaylar veya sıkıntı verici olumsuz bilişlerden korunmak için strese yanıt amacıyla oluştuğunu ve bu yüzden koruyucu bir işlevi olduğunu söylemektedir. Neale’e göre, bu hezeyanlar kırılgan egoyu sıkıntıdan koruyarak, bilinçdışı olarak yalancı bir kendiliği ortaya çıkarmaktadır.
Algısal Kuramlar
“Bir yorum ancak kendisiyle kökten bir çelişki içinde bir parça kanıt bulunabilirse‘yanlış’ olarak nitelendirilebilir; yalnızca akla uygunluk düzeyine düşüren kanıtlarla (zorunlu bir biçimde) yanlışlanamaz (Maher BA)”.
Algısal açıklamalar, hezeyanların algı veya bedenin değişen duyumlarından mantıksal çıkarımlar olarak ortaya çıktığı şeklindedir. Federn’in kusurlu ego sınırları kuramına göre; kusurlu ego, gerçeklik ve fantezi arasındaki ayrılma ile içsel ve dışsal dünya arasındaki ayrımda başarısızdır, sınırları bulanıktır. Cutting ve Dunne, psikoz başlangıcında anormal algısal deneyimlerin olduğunu göstermiştir. Buna karşın, bu değişiklikleri niceliksel olarak tanımlamanın zor olduğu, görsel algıda niteliksel değişikliklerin olduğu, özellikle yüz ifadesi, uzay, insan ve yol renklerini algılamanın etkilenmiş olduğu ve bu anormalliklerin hiç birinin psikoz başlangıcında gösterilmemiş olduğunu tespit etmişlerdir. Melges ve Freeman, patolojik aşırı uyarılmışlığın yol açtığı kusurlu algısal filtre kavramını, sibernetik modeli kurmak üzere kullanmışlardır. Başlangıç döneminde kontrol ile aşırı zihinsel uğraşın yatkınlaştırıcı bir durum yarattığını ve bunun da kontrolü kaybetme tehdidi ile kötülük görme hezeyanlarının oluşumuna zemin hazırladığını varsaymışlardır. Bu yazarlara göre; anksiyete ve uyarılmışlığın artması ile bu bireyler kontrolü kaybetmeye başlamakta ve başkalarının kendilerini kontrol etmeye çalıştığı inancını geliştirmektedir. Maher, algısal kuramın çağdaş öncüllerinin başta gelenidir. Maher, hezeyanların anormal algısal yaşantıları açıklamaya yönelik yapılan normal akıl yürütme sonucu ortaya çıktığını ileri sürmektedir. Maher, hezeyanların anormal deneyimlerin, fakat normal akıl yürütmenin ürünü olduğunu öne sürmektedir.
Bilişsel Kuramlar
Hezeyanlara bilişsel-davranışçı yaklaşımların etkinliği üzerine giderek artan kanıtlar, bu alandaki kuramsal gelişmeleri yüreklendirmiştir. Son yıllarda bu alanda özellikle Frith, Garety, Bentall ve arkadaşlarının çalışmaları dikkat çekicidir
Zihin Kuramı
Frith, alınma ve kötülük görme hezeyanlarının diğer insanların niyetleri, düşünceleri ve inançlarını anlamaktaki bir yetersizlikten ortaya çıktığını öne sürmüş ve bunu “zihin yetersizliği kuramı” olarak tanımlamıştır. Bu yaklaşım kısaca şöyle özetlenmektedir: Alınma
hezeyanı, yanlış kimliklendirme ve kötülük görme hezeyanının doğasında, diğer insanların davranış ve niyetlerini yanlış yorumlama vardır. Bu belirtiler, zihinde diğer insanlarla ilgili doğru çıkarsamalar yapmamızı sağlayan bir sistemin yetersizliği sonucu ortaya çıkmaktadır.

SANRI ÇEŞİTLERİ
Kötülük Görme (persekutuar) Tipi
Persekutuar tipi sanrılı bozukluğun ilk tipidir. Bu alt tipte olan kişi kendisinin düşmanlık veya zarar gördüğüne inanır. En sık görülen hezeyan tipidir. Düşmanlık görme düşünceleri sıklıkla yakınma, sinirlilik ve öfkeyle birliktedir ve kişi öfkeyle davranıp bazen saldırgan olabilir hatta cinayet işleyebilir. Diğer zamanlarda, bu kişiler düşmanlık gördüğünü düşündüğü kişilere karşı resmi dava açmakla meşguldürler. Şizofreninin düşmanlık sanrılarına karşın, bu sanrılar sistemik, tutarlı ve bizar değildir. Kendi sanrısıyla ilgili olmayan sosyal işlevsellik alanında sorun yaşamaz.
Kıskançlık tipi
Kıskançlık insanlığın bir özelliği olarak bize soyumuzu koruma olanağı veren bir yaşamı sürdürme mekanizmasıdır. Gerçekte, kıskançlık normal kıskançlıktan “sanrılı” kıskançlığı da içeren patolojik kıskançlığa dönüşebilir. Kıskançlığın patolojik olup olmadığı konusundaki karar kısmen sosyal olarak verilir. En yaygın kıskançlık sanrısı eşinin kendini aldattığına inanmadır. Bazı durumlarda sadakatsizlik gerçekten bir derece olmuş olabilir, aynı zamanda kişinin tepki büyüklüğü sadakatsizlik suçlamasına destek için delil toplaması sanrılı bir özellik gösterir. Kıskançlık tehlikelidir, çünkü sadece öfke uyandırmaz, aynı zamanda kıskanç kişiler dürüstlük düşüncesi ile saldırgan davranışlarını haklı çıkarmak için savaşırlar. Kıskançlık esas olarak eşine odaklıdır ve bazen eşi ya da başkalarına zarar verebilir veya gerçekten öldürebilir. Othello sendromu ya da evlilik paranoyası olarak da adlandırılır. Erkeklerde daha sık görülür.
Erotomanik tip
De Clerambault sendromu veya passionelle psikozu olarak da adlandırılmış olan erotomanide genellikle daha yüksek statüde başka bir kişinin kendisine aşık olduğuna sanrılı düzeyde inanır. Bu tür hastalar veya mesleki işlevsellik bakımından başarısızlık yanında yalnız, sosyal yönden geri çekilmiş, bağımlı ve seksüel olarak inhibe durumdadır.
Somatik tip
Sanrılı bozukluğun somatik tipi Kraepelin’in orijinal paranoya tanımında yer almayan tek tipidir. Sanrılı sistemin ana temaları hipokondriak veya somatik özellikler taşıdığı zaman bu tanı akla gelir. Sonuç olarak bu tip sanrılı bozukluğa eski literatürde “monosemptomatik hipokondriazis” denmiştir. Sanrılı bozukluğun diğer alt tiplerinde olduğu gibi burada da hastanın algılaması açık ve nettir, semptomlar sanrılı bozukluk dışındaki altta yatan fiziksel hastalık ya da psikiyatrik bozukluktan kaynaklanmaz. Somatik tip sanrılı bozuklukta semptomların başlangıcı dereceli ve anidir. Hastaların çoğunda sanrıların şiddeti dalgalanabilmekle birlikte, hastalığın kendisi tam olarak iyileşmez. Yüksek kaygı ve aşırı tetikte olma durumu da bu alt tipteki hastaların karakteristik özelliğidir. Munro üç faklı tip önermiştir. En sık görülen tipi kişinin derisinin üzerinde ya da içinde böcekler olduğunu, parazit bulunduğu konularla ilgili olduğunu ileri sürmüştür.
Munro’nun önerdiği diğer alt tipler ise kişinin vücudundan veya ağzından kötü kokular yayıldığına dair hezeyanların bulunduğu tiptir (olfaktor referans sendromu). Olfaktör referans sendromu hastaları beden kokularıyla aşırı meşguldürler ve şizofren hastalardan farklı olarak, bu durumun kendilerine dışarıdan empoze edildiğini öne sürmez, tam aksine kendilerini suçlarlar. Var olmayan bu koku için sıklıkla özür dilerler ve kendilerini bu kokudan kurtaracak çeşitli etkinlikler içine girerler. Hastalar sıklıkla toplum içine çıkmaz, sosyal ve mesleki etkileşimlerini kısıtlarlar. DSM IV’te kişisel kokuyla ilgili hezeyanlar hezeyanlı bozukluğun somatik alt tipine örnek olarak verilmektedir. Munro’nun önerdiği diğer bir alt tip ise kişinin vücudunun bazı bölümlerinin şeklinin açıkça bozuk ya da çirkin olduğuna ya da vücudun bazı bölümlerinin (kalın bağırsaklar gibi) işlev görmediğine ilişkin hezeyanların olduğu tiptir.
Grandiyoz tip
Mani olmadan grandiyoz tip sanrıya klinik pratikte seyrek rastlanır ve bunun sanrılı bozukluğun ayrı bir alt tipi olarak sınıflanmasının gerekip gerekmediği şüphe götürür. Bu tür bir alt gruplama aslında çok tarihsel bir kökene dayanmaktadır. Çünkü Kraepelin’in paranoya tanımında bu alt gruplama yapılmıştır. Bir çok paranoid hastanın düşüncelerinde bir büyüklük öğesi bulunur, fakat bu nadiren bir sanrı seklinde ortaya çıkar. Megalomani olarak da adlandırılır. Sanrının baslıca teması büyük ancak, bilinmeyen bir yeteneği, kavrayış gücü ya da önemli bir bulusu olduğudur. Sanrı bazen dinsel içerikli olup kutsal güçlerle ilişki kurabildiği ve onlardan mesaj alabildiği seklinde olabilir.

SONUÇ
Sanrısal bozukluğun tarihsel yaklaşımı ve psikolojik açıklamalarının temelinde yansıtma savunma mekanizmasının varlığı görülmektedir. Kişinin yaşadığı stresörlerle baş etmeye çalışırken yansıtma, bölünme ve içe atım mekanizmalarını kullanıp ruhsal olarak rahat etmeye çalıştığı düşünülmektedir. Sanrısal bozukluk psikotik bir bozukluk olduğu için gerçeği değerlendirmede sorunlar vardır.
Sanrısal bozukluk geç yaşlarda görülmeye başlar ama sanrıların temelleri erken çocuklukta atılan bilişsel şemalar ve öğretilerle desteklenmiştir. 18 ay-3 yaş arası gelişen özerkliğe karşı şüphe ve utanç evresiyle başlayan kuşkuculuk bazı bireylerin kişiliğinde derin izler bırakmaktadır. Kişiliği daha alıngan, mız mız, çabuk küsme, kırılma, darılma, kimsenin kendisini sevmediği, başkalarının arkasından iş çevirdiği, kötülüğünü istedikleri veya kendisinin çok önemli olduğu, herkesin onu beğendiği gibi düşüncelerle çevrili insanlar paranoya dediğimiz sanrısal bozukluğa temel teşkil etmektedir.
Psikolojik her araştırmada tekrar tekrar ortaya çıkan durum çocukluk çağının sağlıklı atlatılmasının bir kez daha önemini ortaya koymaktadır.

KAYNAKÇA
1. DEREBOY, İ. Şizofreniye İlişkin Psikanalitik Yaklaşımlar. Şizofreni Dizisi, 2000;1:11-19
2. AKSOY, U M. Psikanalizin Eşcinselliğe Yönelik Tutumuna Tarihsel Bir Bakış. New/Yeni Symposium Journal, Nisan, 2009
3. Aksu E, Aksu H, Tabo A, Saatçioğlu Ö. Olfaktör Referans Sendromu: Olgu Sunumu. Düşünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, 2010.
4. Erben, G. Hezeyanlı Bozuklukta Hezeyan Profili ve Bağlantılı Parametreler. Uzmanlık Tezi. 2008
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Şüphe ve Kuşku Kıskacında Sanrısal Bozukluk" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Dnş.Özgür TÖNBÜL'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Dnş.Özgür TÖNBÜL'ün izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     1 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Özgür TÖNBÜL Fotoğraf
Uzm.Psk.Dnş.Özgür TÖNBÜL
Çanakkale (Online hizmet de veriyor)
Uzman Psikolojik Danışman
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi2 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Dnş.Özgür TÖNBÜL'ün Yazıları
► Paranoya (Sanrısal Bozukluk) Psk.Saadet ELEVLİ
► Paranoid Bozukluk Psk.Atakan ŞAHİN
► Bipolar Bozukluk Psk.Ferit KARADAŞ
► Panik Bozukluk Psk.Hasan ARSLAN
► Panik Bozukluk Psk.Betül ÖZDEMİR
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Şüphe ve Kuşku Kıskacında Sanrısal Bozukluk' başlığıyla benzeşen toplam 23 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Sağlıklı Evlilik Şubat 2021
► Kişilik Bozuklukları Eylül 2016
► Kaygı Bozuklukları Mart 2016
◊ Yalnızlık Şarkıları Mayıs 2016
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


13:07
Top