2007'den Bugüne 92,262 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
MAKALE #16163 © Yazan Psk.Bayram ŞİMŞEK | Yayın Ocak 2016 | 10,138 Okuyucu
ALKOL KULLANIM BOZUKLUĞU

TANI VE SINIFLAMA
Etil alkol meyve ve tahıllardaki karbonhidratların fermantasyonu sonucu kolayca elde edilebilmektedir. Bu nedenle tarih boyunca hemen hemen her toplumda alkollü içkiler bilinmekte ve kullanılmaktadır. Özellikle sanayi devriminden sonra alkol üretimi ve tüketimi hızla artmıştır. Doğal olarak alkole bağlı sorunlar da tüketime koşut olarak artmaktadır. Alkolün kişilerde yaptığı ağır ruhsal ve bedensel bozukluklar yanında; kişilerarası ilişkiler bozulmakta, aile içi sorunlar artmakta, çocuklar olumsuz yönde etkilenmektedir. İş ve trafik kazalarında, yaralama, öldürme ve öz kıyım (intihar) olaylarında, iş ve işgücü yitimlerinde alkol en önemli sorumlu durumundadır.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) alkol bağımlısını " uzun süre ve alışılmışın dışında alkol alan, alkole bağlı ruhsal-bedensel-toplumsal sağlığı bozulan, buna karşın durumunu değerlendiremeyen; değerlendirse bile alkol alma isteğini durduramayan, sağaltıma gereksinimi olan bir hastadır" diye tanımlar.

TANIMLAR
Alkol : Alkol, diğer bazı zehirleyici maddeler gibi, keyif verici, alışkanlık ve iptila yaratan bir maddedir. İçki olarak kullanılan alkol etil alkoldür (C2H5OH).
Alkollü İçki : Bileşiminde çeşitli oranda alkol bulunan ve içildiği zaman geçici bir keyif ve sarhoşluk veren, zamanla da vücutta zehirleyici tesirler yapan ve birçok insanda alışkanlık yaratan içkilere denir.
Başlıca Alkollü İçkiler: Bira, cin, Konyak, Rakı, Şarap, Şampanya, Viski, Rom, Kokteyl.
Alkolizm: Bireyin beden ve ruh sağlığını, aile, sosyal ve iş uyumunu bozacak derecede sık ve fazla alkol alma ve alkol alma isteğini durdurmama ile beliren bir bozukluk-hastalıktır. Bu hastalık müzmin (kronik), tekrarlayıcı ve ilerleyicidir, yani gittikçe kötüleşebilir. Aralarda kendiliğinden ya da herhangi bir dış etkiyle belirtileri azalsa bile zaman içinde yeniden ortaya çıkabilir. Alkolizm; şeker hastalığı, yüksek tansiyon vb diğer kronik hastalıklar gibi sürekli takibi gerektirir. Aralarda kriz durumları yaşanabilir.

ALKOLLE İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR
I. ALKOL KULLANIM BOZUKLUKLARI
a- Alkol Bağımlılığı
Aşağıdakilerden en az üçü varsa alkol bağımlısı tanısı koyarız diyebiliriz.
1. Niyetlendiğinden daha fazla miktar ve sürede alkol almak. Örneğin kişi bir bardak içmek için başlar, ama bir şişe bitirmeden kalkamaz.
2. Kişi bırakmayı istediği ya da defalarca bırakmayı denediği halde yeniden içmeye başlar. Zaman zaman bir kaç gün ya da ay içmeyebilir. Bunu ‘istediği zaman bırakabildiğinin’ kanıtı olarak göstermeye çalışabilir.
3. İçkiye fazla vakit ayırır. Bazıları gün içinde kimseye fark ettirmemeye çalışarak içebilir.
4. İçki içmeye fırsat bulamadığı sosyal faaliyetleri, hobileri, başka zevk verici aktiviteleri azaltır ya da terk eder.
5. Alkole bağlı ya da alkolle artan fiziksel (karaciğer hastalığı, yüksek tansiyon, gastrit vb), ya da psikolojik (depresyon, anksiyete, uyku bozukluğu vb) problemler yaşamasına rağmen içmeye devam eder.
6. Aynı etkiyi almak için içtiği miktarı arttırır ya da başkaları için çok sayılacak miktarlarda içtiği halde etkilenmez (bunu, yanlış olarak iyi bir şeymiş gibi, alkole dayanıklı olduğunun kanıtı olarak öne sürebilir).
7. Alkol almadığı zaman titreme, terleme, çarpıntı gibi şikayetler yaşar.

b. Alkol Kötüye Kullanım
Alkol kullanmanın problem haline dönüşmesi için kişinin sürekli alkol alıyor olması bile gerekmez. Kişi, zaman zaman kullansa da, alkol almaya bağlı olarak aşağıdaki problemlerden birisini dahi zaman zaman yaşıyorsa profesyonel yardımı gerektirecek düzeyde alkol kullanma problemi var demektir:
1. İşte, okulda ya da evde üstüne düşen görevleri tekrarlayıcı bir biçimde aksatma: Kişi alkol nedeniyle zaman zaman işini ya da okulu aksatır.
2. Fiziksel olarak tehlikeli durumlarda yineleyici biçimde alkol kullanımı: örneğin alkol etkisinde iken araba kullanmak.
3. Alkol ile ilişkili ortaya çıkan yasal sorunlar: örneğin alkollü iken kavgaya karışıp göz altına alınma.
4. Alkolün neden olduğu ya da alevlendirdiği sürekli ya da tekrarlayıcı insanlar arası sorunlar: örneğin alkol nedeniyle eşle tartışmalara girmek.
Böyle bir kişi, içkinin zararlı sonuçlarını kontrol edemiyor demektir. Bu duruma tıpta “alkol kötüye kullanımı” adı verilir.

II. ALKOLÜN YOL AÇTIĞI BOZUKLUKLAR

a- Alkol Kullanımı İle İlişkili Mental Bozukluklar
Alkol Zehirlenmesi
Alkol zehirlenmesi, alkol alımı sırasında ya da sonrasında ortaya çıkan uyumsuz davranışsal değişikliklerle birlikte nörolojik belirtilerin de olduğu bir durumdur. Kandaki alkol düzeyi arttıkça zehirlenme belirtileri de artar. Fazla miktarda alkol alımı solunum depresyonu ve kusmaya bağlı aspirasyon , koma ve ölüme yol açabilir.
Patolojik Sarhoşluk
Kimi kişilerde zehirlenme oluşturmayacak, az miktarlarda alkol alımı sonrasında saldırganlık ve şiddet davranışı ortaya çıkar. Birlikte konfüzyon, yönelim bozukluğu, görsel varsanılar, geçici sanrılar olabilir. Kişiler dürtüsel, saldırgan davranışlar gösterebilir ve başkaları için tehlikeli olabilirler. Özkıyım düşünceleri ya da girişimleri olabilir. Bu durum sıklıkla bir kaç saat sonra uzun bir uyku dönemi ile sona erer. Kişiler uyandıklarında bu dönemi anımsamazlar.

Alkol Yoksunluğu ve Yoksunluk Deliryumu (Deliryum Tremens)
Uzun süre ve fazla miktarda alkol kullanımından sonra alınan alkol miktarının azaltılması ya da kesilmesi sonucunda ortaya yoksunluk belirtileri çıkar. Bu belirtiler 6-8 saat içerisinde başlar, 2. ve 3. günler en üst düzeye ulaşır, 4 ve 5. günlerde azalır. Yorgunluk, beslenme bozukluğu, bedensel hastalıklar ve depresyon yoksunluk belirtilerini arttırabilirler. Genel olarak değerlendirildiğinde 3 grupta incelenebilir.
a) Nörolojik belirtiler: Baş ağrısı, ellerde, göz kapaklarında ve dilde yaygın kaba titremeler (tremorlar), konuşma bozukluğu (dizartri), denge bozukluğu, derin tendon reflekslerinde (DTR) artma, istemsiz kas kasılmaları (myoklonus), epileptik nöbet (rum fit) görülür. Gözlenen epileptik nöbet alkolün bırakılmasından 12-24 saat sonra ortaya çıkar. İlk nöbetten 3-6 saat sonra nöbet sıklıkla yineler. Alkol yoksunluğu sırasında görülen nöbette antiepileptik sağaltım gereksizdir.
b) Otonomik hiperaktivite belirtileri: Taşikardi, terleme, kan basıncının yükselmesi, göğüste sıkışma, yüzde kızarma, bulantı, kusma, ağız kuruluğu, sindirim güçlükleri gibi belirtilerdir.
c) Ruhsal belirtiler: Uykusuzluk, korkulu düşler, sıkıntı, kaygı, öfke, gerginlik, huzursuzluk, engellenme eşiğinde düşme, tartışma ve kavgacılık, konsantrasyon güçlüğü, algı bozuklukları görülebilir.
Deliryum Tremens:
Alkolün bırakılmasından ya da azaltılmasından sonra sıklıkla ilk 72 saat içinde görülür, ancak ilk hafta içinde de ortaya çıkabilir. Hastaneye yatırılan alkol bağımlılarının %5’inde deliryum görülebilir. 5-15 yıl ağır içme döneminden sonra ortaya çıkar. Bedensel hastalıklar, enfeksiyon, beslenme bozuklukları ve kafa travmaları yatkınlık yaratır.
Deliryum tremensin başlıca klinik özelliği saatler ya da günler içinde gelişen ve gün içinde dalgalanmalar gösteren bilinç bozukluğudur. Bilinç bozukluğu çevrede olan bitenin ayırdında olma düzeyinin azalması şeklinde görülür. Hasta gün içinde açılıp kapanmalar gösterebilir. Kişinin dikkati ilgisiz uyaranlara dağılır, dikkati bir nokta üzerine odaklama yetisi bozulmuştur. Birlikte yönelim, bellek, dil ve yargılama bozuklukları bulunur. Konuşma dağınık ve ilgisizdir. Konudan konuya atlamalar olur. Canlı, kişiyi korkutan, ürküten görsel ve dokunsal varsanı ve yanılsamalar sıktır. Uyku uyanıklık döngüsü bozulmuştur. Huzursuzluk ve psikomotor ajitasyon eşlik eder. Yatak çarşaflarını çekiştirip durma, yataktan kalkmaya çalışma sık görülen belirtilerdir. Bunun yanında uykuya eğilim ve stupor görülebilir. Duygulanımda bunaltı, korku, panik, öfke, çökkünlük, öfori olabilir. Hastanın görünümü şaşkın, endişeli, dağınık, gergin ve huzursuzdur. Birlikte otonom sinir sistemi etkinliğinde belirgin artış vardır. Bu belirtiler tüm bedende yaygın titremeler, ateş, nabız ve kan basıncında artış, solunumda hızlanmadır. Dehidratasyon ve elektrolit bozuklukları (Na, K, Mg azlığı), enfeksiyona eğilim görülür. Epileptik nöbetler olabilir. Sağaltımı yapılmazsa ölüm riski %20 dolayındadır. Ölüm sıklıkla pnömoni, böbrek, karaciğer ve kalp yetmezliği nedeniyle olur.
Bunların dışında alkol kullanımının yol açtığı kalıcı demans, kalıcı amnestik bozukluk, Wernicke-Korsakoff sendromu , psikotik bozukluk, duygudurum bozuklukları, anksiyete bozuklukları, uyku bozukluğu, cinsel işlev bozuklukları görülebilir.
b-Alkol Kullanımına Bağlı Bedensel Bozukluklar
Alkol tüm doku ve hücreler için zehirdir (toksik) Öncelikle ve özellikle sinir sistemini etkilemekle birlikte tüm doku ve sistemlerde bozukluklar görülür. Alkol bağımlısında bunun yanısıra bozuk beslenme düzeni nedeniyle gerekli olan vitaminler, mineraller, proteinler yeterince alınmaz. Buna bağlı olarak da bedensel bozukluklar gelişebilir (Tablo I).

TABLO I ALKOL KULLANIMININ YOL AÇTIĞI BEDENSEL BOZUKLUKLAR
Periferik nöropati İki yanlı eldiven çorap tarzında uyuşma, karıncalanma, ağrı. Distalden başlar proksimale ilerler
Serebellar dejenerasyon Ayakta durma ve yürüme güçlüğü, denge bozukluğu, nistagmus görülür.
Sinir Sistemi Santral pons miyelinozisi Disfaji, dizartri, afoni, kornea refleksinin yitimi, midriazis, felç, stupor, koma ve ölüm
Marchiava-Bignami hastalığı
Alkol ambliyopisi Görmede ilerleyici bozulma, skotomlar
Özefagus Özefajit, Barret metaplazi, Gastroözefagial reflü
Sindirim sitemi Karaciğer Karaciğerde yağlanma, alkolik hepatit, alkolik siroz, karaciğer işlevlerinde bozulma, hepatik koma
Mide Gastrit, ülser
Pankreas Pankreatit
Emilim bozuklukları Pellegra, beriberi, folik asit eksikliği, skorbüt
Kalp-damar sistemi Akolik kardiyomyopati, aritmiler, hipertansiyon, iskemik kalp hastalığı
Endokrin-üreme sistemi Kan şekeri düşmesi, ani kan şekeri artışları, cinsel işlevlerde bozulma, testiküler atrofi, adet düzensizlikleri
Kas-iskelet sistemi Myopati, osteoporoz, femur başı nekrozu, gut hastalığı
Kan hast. Ve immün sistem Megaloblastik anemi, immün sistem bozuklukları, otoimmün hastalıklar, viral enfeksiyon
Laboratuvar SGOT, SGPT, GGT, AF, trigliserid, kolesterol, ürik asit artışı


b1- Alkolün Merkezi Sinir Sistemi Üzerine Etkisi
Alkolün vücutta en hızlı etkisini gösterdiği yer beyin, yani merkezi sinir sistemidir. Alkol başlangıçta beyin faaliyetini hızlandırmasına rağmen bu hızlanma giderek azalmakta ve beyin faaliyetleri yavaşlamaktadır. Alkol önce beyni etkileyerek algılama, heyecan, zeka, uyum, muhakeme ve davranışları da etkilemektedir. Algılama ve hareket işlevlerinin koordinasyonunu sağlayan omurilik de alkolden etkilendiği için, beceri, refleks ve hareket gücü bozulmaktadır. Aşırı alkol ise beynin altında bulunan “bulbusu” etkileyerek solunumun durmasına neden olabilir.
Alkolün beyin ve sinirler üzerine yapmış olduğu etkilerin sonucunda birçok sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bunların en önemlileri şunlardır.
• Alkolik Polinevrit (sinirlerin iltihabı); Sinirlerde iltihap ve felçler meydana getirir.
• Alkolik Halüsinoz; Ortada hiçbir madde yokken onun varlığına hükmetmek yani bir nevi hayaller görmek.
• Alkol Paranoyası; Aşırı kıskançlık ve aldatılma korkusu biçiminde ortaya çıkan düşünce bozukluklarıdır.
• Delirium Tremens; Alkol kesildiğinde diğer yoksunluk belirtileri ile birlikte ortaya çıkar. Ateş, ter, kalp atışında hızlanma, kan basıncında düşme, titreme ve bilinç bulanıklığı...vb.
• Vernike Hastalığı; Özellikle beyin hasarlarından sonra görülen, gözlerde kasların çalışmaması ile hastalık kendini belli eder.
• Karsakof Psikozu; Beyinde ve sinirlerde hasar sonucu, hafıza kusurları ve sinir iltihaplarıyla kendisini belli eder.
Yine, “görme siniri bozukluğu ve çift görme, sara nöbetlerinde artma ve delirme” gibi hastalıklarda kendini göstermektedir.
b2- Alkolün Sindirim Sistemi Üzerine Etkisi
Alkol karaciğerin glikoz deposunu azaltmakta ve oksijenlenmesini bozmaktadır. Karaciğer hücresi ise oksijensizliğe karşı hassastır. Alkolün karaciğer üzerine zehirli etkisi, karaciğer yağlanması, iltihaplanması ve sonuçta “siroz” meydana gelmesi şeklinde olmaktadır. Sirozda normal faaliyet görecek karaciğer hücrelerinin yerini bağ dokusu hücreleri almıştır. Karaciğer sertleşmiş ve normal faaliyetlerini yapamayacak hale gelmiştir. Alkoliklerde siroz görülme oranı normal şahıslardan 8 kat daha fazladır.
Alkolü devamlı kullananlarda sindirim sistemi ile ilgili olarak ağızda kanser, yemek borusu iltihabı, yemek borusu kanseri, mide iltihabı, hazımsızlık, beslenme bozuklukları, alkole bağlı sarılık ve karaciğer kanseri gibi hastalıklara rastlanmaktadır.
b3- Alkolün Solunum Sistemi Üzerine Etkisi
Alkol solunum yollarını tahriş eder, fazla alınırsa solunumu felç ederek öldürür. Yapılan araştırmalar sonucu, alkoliklerde ağız, yutak ve gırtlakta alkol kullanmayanlara göre daha fazla kanser oldukları ortaya konmuştur. Bununla beraber müzmin solunum yolları ve akciğer hastalıkları ile akciğer veremi, normal fertlere göre, alkol kullananlarda yüksek oranda görülmektedir.
b4- Alkolün Dolaşım Sistemi Üzerine Etkisi
Alkolün dolaşım sisteminde en fazla etkilediği organ kalptir. Bütün iç ve dış organlar faaliyetlerini kan sayesinde yaparlar. Kan dolaşımını kalp idare eder. Devamlı alkol alanlarda kalp atışı daima hızlıdır. Bu hızlılık ise kısa zamanda kalbin etrafında yağ bezleri meydana getirir. Her organın kendine özgü hacim ve satıhları anormalleşir, şahsın normal teneffüsünü zorlaştırır. Zira kalp etrafında yer alan yağ bezleri sadece teneffüsü ortadan kaldırmakla kalmaz, aynı zamanda damarların genişlemesine, sertleşmesine ve tansiyonun yükselmesine sebep olur. Normal çalışmasını kaybeden kalp, kısa zamanda durabilir.

III- ALKOLİZM TÜRLERİ
1. Alfa Alkolizm; Bedensel ya da ruhsal bir sıkıntıyı gidermek için alışılagelenin içinde aşırı içki içme durumudur. Burada ruhsal alışkanlık ve bağımlılık söz konusu olup, alkol kesildiğinde yoksunluk belirtisi görülmez.
2. Beta Alkolizm; Alışılagelenin dışında aşırı içki içme sonucu mide-bağırsak bozuklukları, karaciğer yağlanması, çevresel sinirlerde iltihap gibi bedensel belirtilerin görülmesine karşın, alkole tutsaklık yani fiziki bağımlılık oluşmuştur.
3. Gamma alkolizm; Fiziki bağımlılık gelişmiştir. Alkol içme isteği engellenemez, denetlemez duruma gelmiştir. Organik bozukluklar ortaya çıkar. Alkol kesildiğinde yoksunluk belirtileri görülür.
4. Delta Alkolizm; Ruhsal ve bedensel bozukluklar ağırlaşır. Alkole karşı direnç artar. Alınan alkol miktarı çoğalır. Belirli miktarın altında alkol alındığında ya da alkol kesildiğinde yoksunluk belirtileri görülür.
5. Epsilon Alkolizm (Dipsomani); Zaman zaman gelen, engellenmesi ve önlenmesi olanaksız alkol içme dürtüsüdür. Kişi aşırı istekle alkol arar. Bulunca kendisinden geçinceye kadar içer. Kimi kez günler, haftalar, aylarca süren bu dönemin sonunda komaya bile girebilir.




IV- ALKOL KULLANIMINI ETKİLEYEN ETMENLER
Alkol kullanımını etkileyen etmenler konusunda değişik yaklaşımlar bulunmaktadır.
1. Psikodinamik Yaklaşım
Bu yaklaşıma göre alkolizm bilinçsiz – duygusal bir problemin göstergesidir. Freud çocukluktan kalan güçlü oral dönem saplantısının alkolizme neden olduğu ve alkolün oral doyum sağladığı inancındadır. Freud oral döneme saplanmış kişilerin bunaltılarını alkol gibi maddeleri ağız yoluyla alarak azalttıklarını, oral doyum sağladıklarını düşünür. Psikoanalitik kurama göre aşırı katı ve baskıcı üstbenlikleri olan kişiler alkolü bilinçdışı gerginliklerini azaltmak için içerler. Genellikle insanlar konuşmalarında bir rahatlama elde etmek ve başkalarının dinlemesini sağlayabilmek için alkol kullanabilirler. Alkol kullanan insanlar diğer insanlara göre daha çok oral isteklere sahiptirler. Bu buluş açısına göre insanlar kendilerinin kontrol edemedikleri yönlerinin olduğunun farkına vardıklarında alkolün bir yenilik ve güç getireceğini düşünerek daha çok içmeye başlayabilirler.
2. Davranışçı Yaklaşım
Davranışçı psikoloji ekolüne göre alkol tutkusu koşullanma sonucu oluşur. “Anksiyete, Alkol, Anksiyetinin giderilmesi” örüntüsü tekrarlı uygulamalar sonucu öğrenilir. Alkol yoluyla uyuşturma, anksiyeteye karşı kullanılan diğer uyum mekanizmalarına oranla daha kolay yerleşir. Öğrenme ilkeleri açısından, içilen her bardak içki anksiyeteyi biraz daha azalttığından alkole yönelen davranışları pekiştirir. Böylece kişi alkole karşı bedensel bir bağımlılık geliştirdikten sonra, alkol alınmaması durumunda ortaya çıkan bedensel belirtileri hafifletmek amacıyla daha fazla miktarda alkol almak zorunda kalır. Sonunda alkole yönelik bir ihtiyaç ve bu ihtiyacın giderilmesi biçiminde bir “döngü” yerleşmiş olur. Davranış bilimciler sürekli alkol almayı öğrenilmiş bozuk bir davranış olarak görürler. Ayrıca aile büyükleri ve akrabaların içme alışkanlıkları da kişilerin içme davranışını etkiler.
3. İnsancı – Varoluşçu Yaklaşım
Bu yaklaşım dışlanmış, hiçbir yere getirilememiş, kendi kimliklerini bulamamış kişilerin alkole yöneldiklerini belirtmektedir. Alkolikler kendilerini gerçekten tanımlamak yerine seçtikleri yolun riskini göze alarak hem kendileri hem de toplum tarafından doğru bulunmasa bile, en azından anlayışla karşılanacağı duygusuyla varolmanın yarattığı sorunları kendi doğruları ile çözmek istemektedirler. Bu yaklaşıma göre önem taşıyan bir diğer konu da alkoliklerin alkol aldıkları zaman oynadıkları rolün, kendi beğenmedikleri gerçek benliği dışında farklı bir rol olduğu sayıltısıdır.
4. Biyolojik Yaklaşım
Alkolizmde kalıtımın etkisinin önemli olduğu vurgulanmıştır. Evlat edinilmiş çocuklar üzerinde yapılan bir çalışmada, ana-babaları alkolik olan çocukların alkol kullanma oranları, alkolizmin etiyolojisini aydınlatmak için yapılan son çalışmalarda, genetik ve çevresel faktörlerin önemi vurgulanmaktadır. Alkol bağımlılarının ailelerinde birinci derece yakınlarda bağımlılık oranı 3-4 kat daha yüksektir. Daha çok erkeklerde görülen ağır alkolizmin genetik geçişle ilişkili olduğu sanılmaktadır. İkiz çalışmalarında tek yumurta ikizlerinde bağımlılık oranının çift yumurta ikizlerine ya da ayrı cinsiyetteki kardeşlere oranla daha yüksek olduğu düşünülmektedir. Yapılan araştırmalarda kişinin alkolizme olan yatkınlığının derecesi birçok gen tarafından belirlenir (poligenetik), bu kalıtımsal etkenlerin çevresel etkenlerle birlikte alkolizme yatkınlığa yol açtığı kanısına varılmıştır.


5. Sosyo-Kültürel Yaklaşım
Toplumsal yapı, gelenek, görenek ve töreler, dinsel inançlar ve öğretiler toplumsal değişim ve zorluklar (güç, ekonomik güçlük, doğal yıkım vs.) alkol tüketimini ve alkolizme etkilemektedir. İnsan yaşamındaki önemli dönemler (ergenlik, nişan, evlenme, okul bitirme vb.) ve kişinin yeni katıldığı toplumsal çevrenin genel tutumu alkol almaya özendirilebilir ve alkolizme sebep olabilir. Kültürel etkilerin alkolizmi etkileyen bir başka yönü de din etkisidir. Kırsal kesimde veya küçük kasabalarda yaşayanlar, şehirlerde yaşayanlara göre daha az alkol tüketmektedirler. Köyden kente yapılan göçler uyum sorunlarını ve kültürel karmaşıklığı artırdığı için alkol kullanımında da artış görülmektedir. Kişinin içine girdiği grubun tutumu, grup özdeşimi de alkol kullanmada etkili olmaktadır. Araştırmacılar alkolizme bireysel bir sorun olmaktan çok, grup dinamiklerinin etkili olduğu bir “sosyal davranış bozukluğu” olarak bakmaktadırlar.
V- ALKOLİZMİN NEDENLERİ
Alkolizmin nedenleri kesin olarak bilinmemektedir. Alkolizmde tek neden aramamak ve çok etkenli bir bozukluk olduğunu kabul etmek gerekir. Yapılan araştırmalara dayanarak henüz kanıtlanmamış olsa bile ileri sürülen nedenler iki başlık halinde özetlenebilir.
1. Biyolojik Nedenler
Alkolizmi bedensel nedenlere bağlayanların başında bu kavramı ilk tanımlayan Magnus Huss yer alır. Onun görüşüne göre, alkoliklerin sinir siteminde doğuştan yapı bozukluğu vardır. Bu görüş daha sonra bazı ünlü ruh hekimleri tarafından da benimsenip geliştirilmiş ve alkolizmin soya çekimle gelen, kalıtımla ilgili bir hastalık olduğu ileri sürülmüştür. Araştırıcılara göre, soyaçekimle gelen sinir sistemi bozukluğu nedeniyle dengesiz kişilik yapısı gösterenler alkolik olmakta, alkoliklerde kişilik bozulmakta, böylece alkolün oluşturduğu kısır bir döngü ortaya çıkmaktadır.
Alkolizm ve kalıtım arasındaki ilişki üzerinde çalışan Jellinek değişik ülkelerde yapılmış onbeş araştırmanın sonuçlarını inceleyerek alkoliklerin %55’inde kalıtımın önemli rol oynadığını ortaya koymuştur. Ancak burada söz konusu olan geçişin gençlerle bağlantısı kesin olarak açıklığa kavuşmamıştır.
İçinde alkolik kişilerin bulunduğu bir çevrede yetişen çocuk ve gençlerin soyaçekimle olmasa bile, “soya benzemeyle” alkolik olabilecekleri görüşü bugün için de güncelliğini korumaktadır.
Alkolizmi zeka geriliğine, beyin örselenmelerine beden sakatlıklarına, geçirilmiş sinir sistemi ve beyin iltihaplarına bağlayan görüşlerin bulunmasına karşın, bunların hiçbiri geçerli olmamıştır. Bu nedenle “alkolizmle kalıtım arasında hala geçerliliğini bir ölçüde sürdüren bağlantı dışında”, bugüne dek başka hiçbir organik görüş geçerli olmamıştır.
2. Psikososyal Nedenler
a) Kişilik Etkeni
Alkoliklerin hastalık öncesi kişilik yapısı üzerinde bir çok araştırma yapılmıştır. Özgül bir kişilik yapısı gösterilememiştir. Ancak ruhbilim öğretilerinin hemen hepsi alkolizmin alkol almadan önce, “bozuk olan kişilik yapılarında” ortaya çıktığı görüşünde birleşmişlerdir. Alkoliklerin alkole başlamadan önce ve çocuklarında hiperaktif-tutarsız, amaç ve değerlere fazla duyarlı olmayan, sosyapatiye eğilimli olduklarına dair bulgular ağır basmaktadır. Yine kişiliği oluşturan, içgüdü ve dürtü katmanından başlayarak yukarıya doğru bütün katmanlarda ki takıntı-saplantı yada bozuklular alkolizmin ortaya çıkmasını kolaylaştıran birer etken olarak kabul edilmiştir.



b) Toplumsal Etkenler
Din ve töreleri ile alkolü onaylamayan toplum kesimlerinde alkolizmin oranı düşüktür. Sosyo-ekonomik bakımından üst tabakalarda daha sık görüldüğü kesindir. Refah toplumlarında ise alkolizm en önemli sağlık sorunlarından biridir.
Özellikle yaşadığımız yüzyılda alkol tüketimini artırmak için türlü yayın araçlarıyla yapılan reklamlar, içkiye insanın yaşamında önemli bir yer kazandırmıştır. Birçok toplumda arkadaş ilişkileri içkiyle başlar. Doğum, evlenme, yıldönümü toplantıları içkiyle kutlanır. İş konuşmaları, dernek yararına bağışlar, başarının sevinci... içkiyle renklendirilir.
Kentleşme, sanayileşme, toplumsal çalkantılar göçler alkol tüketimini ve alkolizmi artıran toplumsal nedenlerin başında yer alır. Batı ülkelerinde yapılan araştırmalara göre büyük kentlerde oturanların %70-80’inin alkol kullanmasına karşılık, bu oran küçük kasaba ve köylerde %20-30 dolaylarındadır.

VI- SAĞALTIM (TEDAVİ)
1. Sağaltımın Genel İlkeleri
Alkol bağımlılığının sağaltımına başlanmadan önce hastanın durumu ayrıntılı bir öykü alarak değerlendirilmelidir. Fizik ve nörolojik bakım yapılmalı, bilinç düzeyi ve ruhsal durumu değerlendirilmelidir. Gerekli laboratuvar incelemeleri (akciğer ve kafa grafisi, EKG, EEG, tam kan ve idrar incelemeleri, kan şekeri, BUN, elektrolitler, karaciğer işlevleri) yapılmalıdır.
2. Alkol Zehirlenmesi ve Yoksunluk Belirtilerinin Sağaltımı
a) Alkol zehirlenmesinde sağaltım
Zehirlenmenin sağaltımı bir yoğun bakım biriminde yapılmalıdır. Özgül bir sağaltım yöntemi yoktur. Sağaltım klinik durum ve belirtilere (semptomatik) göre yapılır. Hasta kusturulmaz, çıkardıkları soluk borusuna kaçabilir, buna karşı da önlem alınmalıdır. Hastanın yaşamsal bulguları yakından izlenmeli, asit baz dengesi, sıvı ve elektrolit gereksinimleri karşılanmalı, dolaşım ve solunum işlevlerine destekleyici sağaltım uygulanmalıdır. Tiamin içeren vitamin preperatları verilmelidir. Taşkınlığı, saldırganlığı olursa düşük doz haloperidol verilebilir.
b) Alkol yoksunluk belirtilerinin sağaltımı
Alkol kesildikten sonra ortaya çıkan belirtilerin önlenmesi ve sağaltımı için hasta sessiz ve rahat bir odaya alınır. Yakın gözlem ve gözetim altında tutulur. Proteinden ve sıvıdan zengin bir beslenme düzeni uygulanır. Yüksek doz B ve C vitaminleri verilir. Alkol yoksunluk belirtilerinin sağaltımı birincil olarak benzodiazepinlerle yapılır. Benzodiazepinler ağızdan ya da damar yoluyla sıvı içinde verilebilirler. Karaciğer ve böbrek yetmezliği bulunanlarda yarı ömrü kısa olan benzodiazepinler (lorazepam, alprazolam gibi) verilmelidir. Alkolü bırakan bir kişide yoksunluk belirtileri ağırlaşmadan benzodiazepinler verilmelidir. Hastanın durumuna göre verilen benzodiazepinler zaman içinde azaltılarak kesilir.
c) Deliryum tremens sağaltımı
Deliryum tremens sağaltımında benzodiazepinler hasta işbirliği yapamayacağı için damar yoluyla dengeli sıvılar içinde verilir. Ayrıca solunum, dolaşım, boşaltım işlevleri, sıvı ve elektrolit dengesi, enfeksiyon yönünden yakından izlenmelidir. Ateş ve terleme nedeniyle dehidratasyon gelişebilir. Bu nedenle 4-6 lt/g sıvı verilmeli, ancak beyin ödemi ve dolaşım yetmezliği açısından özenli olunmalıdır. Hastaya ruhsal açıdan destek olunmalı, paniği yatıştırılmaya çalışılmalıdır. Bulunduğu ortam uyaransız ya da aşırı uyaranla dolu olmamalıdır. Kendini yaralaması ya da zarar vermesi önlenmeli, buna uygun fiziksel sınırlamalar yapılmalıdır. Benzodiazepinlerle yatışma sağlanamazsa antipsikotik ilaçlar kullanılabilir, ancak nöbet eşiğini düşürmesi açısından daha az riskli olan haloperidol düşük dozlarda verilmelidir.


3. Bağımlılığın Sağaltımı
a) Değerlendirme ve alkolü bırakma isteğinin arttırılması :
Sağaltımın başlangıcında hastanın durumunu değerlendirme, alkolü bırakma konusunda isteğinin (motivasyonunun) arttırılması, daha sonra alkolden arındırma, uzun süreli sağaltım planının yapılması uygun olur.
b) Alkolden arındırma (detoksifikasyon):
Alkolün bırakılmasından sonra ortaya çıkan belirtilerin sağaltımı yapılır.
c) Uzun süreli sağaltım yaklaşımları:
Değerlendirme ve alkolü bırakma isteğinin artırılması aşamasından sonra kişi alkolden arındırılır. Ardından uzun süreli, hastanın gereksinimine göre bir sağaltım planı belirlenir ve uygulamaya geçilir.
d) Psikoterapötik yaklaşım:
Hastanın benlik gücü, yaşam zorlarıyla başetme yeteneği, uyum yetileri değerlendirilerek uygun bir psikoterapötik yöntem seçilebilir. Bu dönemin asıl amacı hastanın alkole geri dönüşünü engellemeye çalışmak, alkolsüz yeni yaşamına uyumunu sağlamak, bu süreç içindeki güçlüklerle başedebilmesine yardımcı olmaktır. Bu dönem sağaltımı psikoanalitik, destekleyici ya da bilişsel-davranışcı psikoterapi, bireysel ya da grup psikoterapisi, kendine yardım grupları (Alcoholics Anonymous) aracılığıyla yapılabilir. Sağaltım yaklaşımları belirlenirken basmakalıp yöntemler yerine her hastanın kendine özgü özelliklerine, bozulmuş ya da sağlıklı yönlerine, beceri ve yeteneklerine göre esnek olunmalı, bir birey olarak hastanın gereksinimleri belirlenip o doğrultuda bir yol izlenmelidir. Alkolsüz yaşam kişi için yeni bir başlangıçtır, bu nedenle yeni dönemin kendine özgü sorun ve sıkıntıları olabilir. Adım adım, beklentileri çok yükseltmeden, olumsuzlukları ya da başarısızlıkları abartmadan, gerçekçi, uygulanabilir yöntemlerle yeni yaşamına uyum sağlamasına çalışmak, hastanın değişme isteğini arttırmak, destek olmak amaçlanmalıdır.

e) İlaç sağaltımı:
Alkol kullanımına bağlı olarak gelişmiş depresyon, anksiyete, uyku bozuklukları gibi durumlarda antidepresan, anksiyolitik, hipnotik ilaçlar duruma göre kullanılabilir. Benzodiazepin grubu ilaçların alkolle çapraz direnç artımı ve bağımlılık yapıcı özellikleri nedeniyle uzun süre kullanılmaları önerilmez. Alkol kullanımına bağlı ruhsal bozukluklar olmasa bile alkol arama davranışını azalttığı düşünülen SSRI grubu ilaçlar verilebilir.
Alkolden uzaklaştırıcı, alkolü bırakmaya yardımcı olarak bir başka ilaç disülfiram (Antabus) kullanılabilir. Düzenli olarak kullanılan disülfiram hastanın alkolden uzak durmasına yardımcı olur. Kimi hastalar "biz ilaca değil öz-istemimize güvenmek istiyoruz" diye Antabus almak istemeyebilirler. Oysa Antabus almak bir öz-istem gücüdür. Bu tür ussallaştırma eğilimleri desteklenmemelidir.. Disülfiram kesildikten sonra 1 hafta kadar alkol almamalıdır. Kalp hastalığı, serebrovasküler hastalık, diabet, karaciğer, böbrek yetmezliği durumlarında kullanılması önerilmemektedir.

f) Kendine yardım grupları-Adsız Alkolikler (AA):
Alkole bağlı sorunları olan kişilerin oluşturdukları gönüllü bir destek kuruluşudur. İlk kez 1935 yılında, alkol bağımlılığı olan kişilerce kurulmuştur. Ortak sorunları olan kişiler bir araya gelerek yardımlaşmak, dayanışma, paylaşmak, birbirlerine destek olmak, benzer sorunları çözmek amacıyla bir kendine yardım grubu olarak kurulmuştur. Bu grup üyeleri günün her saatinde birbirlerine yardım ederler. Eğitici toplantılar düzenlerler. Benzer sorunlar yaşayan insanların bir araya gelerek oluşturdukları bu gruplara katılmayı sürdürenlerde alkolden uzak durma başarısı yüksektir. Alkol bağımlılarının eşlerinin oluşturdukları A-Anon, çocuklarının oluşturdukları Alateen grupları da bağımlıların yakınlarının sorunlarını çözmek, birbirlerine destek olmak amacıyla kurulmuştur.
VII. GİDİŞ VE SONLANIM (PROGNOZ)
Alkol bağımlılığı geliştikten sonra kişide geçici sürelerle alkolü denetim altına alma çabaları görülür. Bu denetim altına alma çabaları sıklıkla kişiler arası ilişkilerdeki sorunlar, yasal sorunlar ya da bedensel hastalıklarla ilişkilidir. Bu dönemlerde yoksunluk belirtileri yaşarlar. Çoğunlukla bu bırakma çabaları başarısızlıkla sonlanır. Yeniden alkol alımına başlanması ile bağımlılık ve ona bağlı sorunlar gündeme gelir. Bu durum bir kısır döngü içinde sürer gider. Sonlanımın iyi olduğunu belirleyen göstergeler: antisosyal kişilik özelliklerinin bulunmaması, diğer madde kullanımının olmaması, iş, aile, yasal ve geçimsel sorunların çok yoğun olmaması, sosyal destek sistemlerinin yeterli olması, alkolü bırakma konusunda istekli olması, eş ve yakınlarının ilgi ve işbirliğinin bulunması, uygulanan başlangıç sağaltımı tamamlayabilmesi, ayaktan sağaltıma uyumu ve sürdürmesidir.


MADDE KULLANIM BOZUKLUĞU
Madde bağımlılığı ilaç niteliğine sahip bir maddenin santral sinir sistemi (sss)’ni etkilemesinden kaynaklanan, maddenin keyif verici etkilerini duyumsamak veya yokluğundan kaynaklanabilecek huzursuzluktan sakınmak için, maddeyi devamlı veya periyodik olarak alma arzusu ve bununla birlikte davranışsal reaksiyonlarla kendini gösteren bir durum olarak tanımlanabilir. Madde bağımlılığı dendiği vakit anlaşılması gereken, insanın duygu, düşünce ve davranışı üzerine doğrudan etkili, özgüllü olan bir süreçten bahsediliyor olmasıdır.
Basın yayın organlarında ve bazı kitaplarda sıklıkla “uyuşturucu bağımlılığı”ndan söz edilmektedir. Bu ifade eksiktir ve bağımlılık yapıcı maddelerin tümünün uyuşturucu özellikte olduğu izlenimini vermektedir. Oysa amfetamin ve kokain gibi bazı bağımlılık yapan maddeler uyarıcı etkilere sahiptir. İster uyarıcı, ister uyuşturucu olsun bağımlılık yapıcı maddelerin vücuttaki temel etki yeri sss’dir.
Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) uyuşturucu bağımlılığında bilhassa şu özellikleri tespit etmiştir.
• İrade ve mantık ile önlenemeyen uyuşturucu kullanma isteği.
• Uyuşturucu maddenin giderek artan dozda kullanılmasının engellenememesi.
• Kişinin uyuşturucuya fiziki ve ruhi olmak üzere tam bağımlılığı,
• Bağımlının şahsiyetinin tamamen çöküşü, bedenen ve ruhen meydana gelen ve hayatına mal olabilen tahribat.


I-UYUŞTURUCU MADDE ALIŞKANLIĞININ GENELDE DÖRT ÖZELLİĞİ SAHİP OLDUĞU GÖRÜLÜR
1. İnsan beynini uyuşturması ve iradeyi zayıflatması
2. Hangi şart altında olursa olsun uyuşturucu maddeyi veya ilacı kullanmayı sürdürmekte önüne geçilmez bir arzu ve ihtiyacın duyulması.
3. Zamanla kullanım miktarının artırılması lüzumu.
4. İlacın tesirine karşı psikolojik veya fizyolojik bir ihtiyacın duyulması. Yani bağımlılığın oluşması.
Gelişen teknolojiye paralel olarak gittikçe bağımlılık yapıcı uyuşturucu maddelerin adetleri artmaktadır. Bunların her birisinin insana olan etkisi ve bu etkiden ortaya çıkan zararlar bazı farklılıklar göstermiş olmakla beraber, bir genelleştirme yaparak ortalama bir şekilde yapmış oldukları zararları şöyle sıralayabiliriz:
1. Müptelanın yanlış olarak alacağı miktarı hesaplamaması üzerine ölüm kollaps ve koma ortaya çıkabilir.
2. Kişi birkaç defa uyuşturucuyu aldıktan sonra alışkanlık meydana gelir. Maddeye karşı gittikçe bağımlılığı (fizyolojik ve psikolojik anlamlarda) ve toleransı (aynı etkiyi elde etmek için gittikçe artan miktar) artar. Bu durumda maddeyi elde etmek için müptelanın dünyada feda etmeyeceği hiçbir şey söz konusu değildir.
3. Beyin dokusunun kimyası, fizyolojisi değişmiş olduğu içindir ki, ruhsal elementlerin, fonksiyonların teker teker her birisi normal dışı bir şekilde çalışmaya başlarlar. Böylece algılama, zeka, bellek, düşünce, muhakeme, bilinç, irade, içgörü, duygulanım, kişilik, konuşma, otokritik tutum, davranış bozuklukları, çarpıklıkları, kusurları ortaya çıkar ve müptela kişi bunlarla, düşük bir düzeyden ait olduğu toplum içerisinde yaşamını sürdürüp, uyumunu (adaptasyonunu) sağlamaya çalışır. Sonuç itibariyle, dejenere olur. Amacını yitirip, rollerini kaybeder. Suç işlemeye karşı büyük bir eğilim göstermeye başlar.
Uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin türüne göre etkileri ve bağımlılık yaratan miktarı farklı olmakla birlikte bu tür maddelerin hepsi de doğrudan bağımlılık sağlar ve doğrudan doğruya kişinin bilinç alanını etkiler. Bilinç üzerine etkileri sıra ile şöyledir:
- Bilinç Alanının Daralması: Düşüncelerin bağlanmasında güçlük, dikkat yöneltilmesinde yetersizlik.
- Bilinç Alanındaki Şaşkınlık: Kişi sis perdesi varmış gibi dış dünyadan ayrılır.
- Bilinç Alanının Bulutlanması: Bilincin açıklığı kaybolmuştur. Kişi şaşkın, donuk, duygusuz ve ağır durumdadır.
- Bilinç Bulanıklığı: Kişinin kendisi ve çevresi ile ilgili uyumu bozulmuştur. Durgun ve donuk olabildikleri gibi taşkınlık da gösterebilir.
- Alacakaranlık Durumu: Rüyayı andıran bilinç bulanıklığıdır.
- Koma Öncesi: Bilinç kaybının başladığı dönemdir. Hasta en çok şiddetli bedensel uyarılara cevap verir.
- Koma: Uyarılara cevap alınmaz. Gözler birbirinden ayrı olarak istem dışı hareket edebilir.
- Ölüm: Gözbebeklerin küçülüp, iğne başı gibi olması geri dönülemez duruma gelindiğini gösterir. Sonuç ölümdür
II- MADDE BAĞIMLILIĞI TANI ÖLÇÜTLERİ:
Maddenin kişinin uyumunu bozacak, klinik olarak belirgin bir rahatsızlığa yol açacak biçimde kullanılması, 12 aylık sürede aşağıdakilerden üçünün bulunması:
a. Direnç artımı (tölerans)
b. Yoksunluk belirtilerinin olması ve bunları gidermek için madde alımını sürdürme
c. Maddenin tasarlandığından fazla miktarda ve sürede alınması
d. Madde kullanımını bırakmak ya da denetlemek için yineleyen çabalar
e. Maddeyi elde etmek için ve madde etkisinde çok zaman harcama
f. Madde etkisi altında olduğu için günlük işlerinin yerine getirememe
G. Sosyal, bedensel ya da ruhsal bir sorunun varlığına karşın madde kullanımını sürdürme
III- MADDE KÖTÜYE KULLANIMI TANI ÖLÇÜTLERİ:
A. Maddenin kişinin uyumunu bozacak, klinik olarak belirgin bir rahatsızlığa yol açacak biçimde kullanılması, 12 aylık sürede aşağıdakilerden bir ya da fazlasının bulunması
a. Evde, işte ya da okulda yükümlülüklerini sürdürmesini önleyecek şekilde yineleyici biçimde madde kullanım
b. Fiziksel tehlike yaratabilecek durumlarda madde etkisi altında alma
c. Madde kullanımı ile ilişkili olarak yasal sorunların varlığı
d. Sosyal yaşamda yineleyici ve kalıcı sorunlara yol açmış olmasına karşın kullanımı sürdürmesi
B) Bu madde için kişinin bağımlılık tanısı almamış olması



IV-BAĞIMLILIK YAPMA ÖZELLİĞİNE SAHİP OLAN MADDELERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ
a) Keyif Vericilik:
Yeme içme ve cinsel etkinlikler gibi yaşamsal ihtiyaçların giderilmesine yönelik davranışlarda olduğu gibi, bağımlılık yapan maddeler de keyif verici özelliğe sahiptir. Madde keyif verici etkileri “ödüllendirme” terimi ile ifade edilebilir. Keyif vericilik, maddenin kendini tercih ettirici, koşullandırıcı ve pozitif pekiştirici etkilerine en önemli katkıyı sağlar.
b) İlaç Arayışı Davranışı:
Bağımlılık yapıcı maddelerin tümünde belli bir süre kullanımından sonra ilaç arayışı davranışı gelişir. Bu durum, kullanılan maddeyi şiddetle arzulama ve onu elde etmediği sürece kendini kötü hissetme ile kendini gösterir. İlaç arayışı davranışına temel teşkil eden özlemin şiddeti ve oluşma süreci maddenin tipine, kullanılış süresine ve kullanılış yoluna bağlı olarak değişir.
c) Tolerans Gelişimi:
Kullanım süresi içinde, bağımlılık yapıcı maddelerin çoğuna, derecesi kullanılan maddeye göre değişen ölçüde tolerans gelişir. Tolerans gelişimi, kısaca bir önceki dozda görülen etkinin sonraki aynı dozda aynı şiddetle görülememesi ve etki görebilmek için, dozun artırılması olarak tanımlanabilir. Tolerans gelişiminin derecesi morfin gibi bazı ilaçlarda normal dozun 125 misline kadar çıkabilir. Aynı farmakolojik gruptaki maddelerden birine karşı tolerans gelişmişse, bu grubun diğer üyelerine karşı da tolerans gelişimi söz konusudur. Buna “çapraz tolerans” denir. Çapraz tolerans, ilaç grupları arasında da olabilir; örneğin alkol, barbitüratlar ve benzodiozepinler gibi sedatif ve hipnotiklerden birine karşı tolerans gelişmişse, diğerlerine karşı da tolerans gelişimi söz konusudur.

d) Yoksunluk Sendromu Gelişimi:
Fiziksel bağımlılık oluşturma dereceleri ve kulanım süresi ile artan şiddette ve kullanılan maddelerin ani olarak kesilmesine bağlı olarak yoksunluk sendromu ortaya çıkar. Yoksunluk sendromunun şiddeti; kullanım süresi ve gelişen fiziksel bağımlılığın derecesine göre öldürücü olabilir.
Yoksunluk sendromu, bağımlı için ızdırap verici ve istenmeyen bir durumdur. Yoksunluk sendromuna girmeme isteği madde kullanımının sürdürülmesine katkı sağlar.
e) İkincil Hastalıkların Otaya Çıkması :
Bağımlılık yapıcı maddelerin kronik olarak tüketilmesi zamanla kullanan kişiye, maddenin niteliğine, kullanılan doza ve maddenin alınış yoluna göre değişen nitelik, şiddet ve sürede ciddi fiziksel ve ruhsal hastalıkların gelişimine neden olur. AIDS, ciddi karaciğer ve böbrek hastalıkları, kalıcı beyin hasarları, ciddi psikozlar ve kanser gibi hastalıkların sıklığı bağımlılar arasında anlamlı derecede daha yüksek bulunmuştur
V- MADDE BAĞIMLILIĞININ NEDENLERİ
a) İlacın Farmakolojik ve Fizyolojik Özellikleri :
Madde alındıktan sonra bedenin yoğun bir haz duygusuyla kasılması, neşe, tatlı bir gevşeme, umursamazlık, canlılık, güçlülük gibi durumların varlığı hissetmesi ve bu maddeler alınmadığı zaman ortaya çıkan yoksunluk belirtilerin sakınmak için madde alınmaya devam edilmektedir.
Maddenin bağımlılığın gelişimi ile ilgili vücudumuzda yaptığı fizyolojik etkisi şöyle açıklanabilir:
Beyin birçok sinir ağının birbirleri ve beynin çeşitli bölgeleri ile iletişim kurduğu karmaşık bir santral gibidir. Beyindeki sinirlerde çeşitli kimyasal maddeler sentezlenir ve salgılanır. Bunlar belli miktarda salgılandıktan sonra beyin dokusu üzerinde yer alan ve reseptör adı verilen alıcılara bağlanarak düşünme, bellek, uyku, yeme-içme davranışı, hareketlerin kontrolü ve çeşitli duyguların oluşması gibi birçok önemli işlere katkıda bulunur. Sinir uçlarından salgılanan bu nörokimyasal maddelerin çeşitli beyin bölgelerindeki miktarları normal bir insanda belli bir denge içindedir. Bu dengenin herhangi bir nedenle bozulması, ciddi düşünce ve davranış bozukluklarına neden olabilir. Şizofren, depresyon, Porkinson sendromu ve Alzheimer hastalığı bunlardan bazılarıdır. Beyinde sentezlenip salgılanan bu nörokimyasal maddeler ve bu nörokimyasal maddelerin bağlandığı reseptör sistemlerinin madde bağımlılığının gelişimi ve yoksunluk sendromunun bazı belirtilerinde rolü olduğunu gösteren veriler elde edilmiştir.
b) Kişilik Özellikleri :
Kişilik, hem biyolojik, hem sosyal faktörler tarafından belirlenmektedir. Bugüne kadar ilaç bağımlılığı için özel bir kişilik tipi gösterilmiş değildir. Normal psikolojik durum içindeki şahıslardan, ruh sağlığı bozulmuş hastalara kadar bütün insanlarda madde bağımlılığı gelişebilir. Ancak genel olarak, madde bağımlısı olanlar, iç gerilimleri fazla ve hayatları kendileri için tatmin edici olmayan şahıslardır. Sevgi, güven, saygı ve kendini gerçekleştirme ihtiyaçlarına doyum bulamayanlar, uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri kullanırlar ve bu sayede doyuma ulaştıklarını, çok güçlü olduklarını hissederler. Bu nedenle bu maddeleri tekrar alarak bağımlı hale gelebilirler.
Ayrıca maddenin vücutta yıkım hızı ve ilaca duyarlılık gibi konuları kontrol eden genetik özelliklerin var olduğu yapılan araştırmalarda ortaya konmuştur.
c) Sosyal çevre, etkileşimler ve arkadaşlık ilişkileri :
Kişinin sosyal çevresi arkadaş grubu madde arayışı ve kullanımında, davranışın devam ettirilmesinde şartlandırıcı faktör olmaktadır. Kişi ancak madde alabilirse arkadaş grubuna girebilir. Böyle bir grubun kendine özgü davranış standartları vardır.
Gençler, ergenlik döneminde; bu dönemin en belirgin özelliği olan “kimlik arayışı ve bunalım” sürecini değişik derecelerde geçirmekte ve aynı zamanda da gelecek endişesi taşımaktadırlar. Genç insanlar, yine bu dönem için doğal bir ruh hali olarak kabul edilen “otoriteye başkaldırı” psikolojisi kapsamında toplumsal değerlerin dışına çıkmak, yanlış alışkanlıklar kazanmak eğilimi göstermektedirler. Buna aileden gelen olumsuz etkiler de eklenirse genç, bilinçsiz bir şekilde çevresel etkilere çok açık ve dayanıksız bir hale gelebilmektedir.
Ailesinden ve okuldan göremediği ilgi ve yakınlığı arkadaş gruplarında arayan genç, bu grupların eğilimleriyle bütünleşmektedir. Böyle bir ortam genci, kendisini ayrı tutamayacağı tutum ve davranışlara, kötü alışkanlıklara itebilir. Gençler, eğlence ve karşı cinse yakınlaşma yeri olarak gördükleri, kafe, bar, pastahane ve disko gibi yerlerde uyuşturucu satan kişilerin hedefi haline gelebilmektedir.
.
VI- MADDE ÇEŞİTLERİ
a) Tıbbi Maddeler
AFYON (Kimyevi Şekli) - Morfin, eroin
(Kimyevi Şekli) - Thebain, eukodal
(Kimyevi Şekli) - Kodein, dicodid
KOKA YAPRAĞI (Kimyevi Şekli) - Kokain
CANNABİS (Hint Keneviri) (Kimyasal Şekli) -Marihuana, esrar


b) Sentetik Maddeler
PETHİDİN (Kimyevi Şekli) - Dolantin
METHADON (Kimyevi Şekli) - Polamidin, petalgin
KETOBEMİDON (Kimyevi Şekli) - Cliradon
DEXTROMORAMİD (Kimyevi Şekli) - Palifum

c) İlaçlar
1. GRUP : Doğrudan doğruya tesir eden ilaçlar - LSD, Psilocybin, Meskalin, DMT, SPT
2. GRUP : Uyanık Tutucu - Benzidrin, dexerdin pervitin, preludin, ritalin.
3. GRUP: Verenal, Iuminal, phanoderm, evipan, medomin, doriden, persedan, noludar, revonal.
4. GRUP: adalin, bromular, aneural.

d) Anestezik Maddeler
Phenetidine Phenacetin
Pyrazalone Antipyrin
Salizylate Dipyrin





VII- BAĞIMLILIK YAPAN MADDELER VE ÖZELLİKLERİ

ALKOL • Gerginliği azaltır
• Sosyal ilişkileri kolaylaştırır
SEDATİFLER BARBÜTÜRATLAR • Gerginliği azaltır.
• Dinlenme ve uyku sağlar



UYARICILAR AMFETAMİNLER • Uyanıklık ve güven duygularını artırır
• Yorgunluk duygularını azaltır
• Uzun süre uyanık durmayı sağlar
KOKAİN • Yorgunluğu azaltır
• Dayanma gücünü artırır
• Cinsel güdüleri uyarır
NARKOTİKLER OPİUM VE TÜREVLERİ
MORFİN
EROİN
KODEİN • Fiziksel acıyı hafifletir dinlenme sağlar.
• Kaygı ve gerginliği hafifletir.
PSİKODELİKLER ve HALUSİNOJENLER MARİJUANA
HAŞİŞ
LSD • Düşünce, davranış ve tutumlarda değişiklik yapar
• Zihni açar
ÖNEMSİZ SAKİNLEŞTİRİCİLER LİBRİUM
VALİUM • Gerginliği ve kaygıyı azaltır.
• Dinlenme ve uyku sağlar



1. AFYON (OPİOM) GRUBU BAĞIMLILIK:
a) Tanım – Tarihçe:
Afyon gelinciğe benzer. Çiçeği olan, haşhaş bitkisinden elde edilir. Baş kısımlarının çizilmesi ve içindeki sıvının dışarı süzülmesi ile elde edilir. Afyonun dünyada kullanımının M.Ö. 5000 yılında başladığı bildirilmiştir. 1805 yılında afyondan elde edilen bir dozun ağrı dindirici bir ilaç olarak kullanılabileceği fark edilmiş ve maddeye Yunan mitolojisindeki uyku tanrısı Morteusan ardından (morfin” denilmiştir. 21.yüzyılın başlarında ise morfinin kimyasal bir madde olan aceticanhride’le karıştırılmasıyla bir diğer ağrı kesici ilaç olan eroin keşfedildi (1898) İlk önceleri bağımlılık yapmadığı sanılıyordu ve bu madde o dönemde tıp dünyasına bir armağan olarak kabul edilmişti. Serbest olarak Amerika ve Avrupada imali ve satışı başladı. Fakat başta eroin üreten fabrikalardaki çalışanlar olmak üzere bunu kullananlarda bir tutkunluğa ve ölüme neden olduğu anlaşılınca yasaklandı.
Eroin Türkiye’de bulunduğu ilk yıllardan beri mevcuttu. İlk kez bir Japon firması 1936 yılında eroin fabrikasını kurmuş bunu diğer fabrikalar izlemiştir. Ve o dönemde eczanelerde harika ilaç olarak serbest satışı yapılmıştır. Fakat ilacın kötü etkilerinin anlaşılması üzerine Atatürk’ün başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu gerçekte eroin olan zararlı ilacın satışını yasaklayıp fabrikalarını kapatmıştır.
Afyon genellikle üç şekilde kullanılmaktadır.
1. Tütünle karıştırarak sigara veya pipo ile içmek.
2. Çay ve şarapla içmek
3. Ağızdan tablet, şurup veya kapsül olarak içmek.


b) Afyonun Fiziksel ve Psikolojik Etkileri
Afyon beyni ciddi bir şekilde etkiler. Afyon alındıktan hemen sonra nabız hızlanır, terleme başlar, kişi kendini bulutların üzerinde hisseder. Kendince çok bilgi ve çok deneyimlidir. Bu belirtiler alışkanlığın balayı dönemi olarak adlandırılır. Bu devre çabuk geçer, ondan sonra bunlar bir ihtiyaç maddesi haline gelir, alınan miktar gittikçe artırılır.
Afyon alınımı alışkanlık haline geldiği zaman bedensel çöküntü başlar. En gerekli iç organların (karaciğer, barsaklar) çalışmasında bozukluk başlar. Bunun yanında ruhsal çöküntüler de meydana gelir, kayıtsızlık, sorumsuzluk, tembellik başlıca özelliğidir.
Doz fazlalaştıkça zehirlenmeler başlar, titreme, felç, intihar gibi tablolar görülür. Hasta alıştığı ilacı bulamadığı zaman bunalım başlar, sonra kızgınlığa dönüşür daha sonra çırpınmalar, el kol hareketleri, nefes darlığı başlar. Hasta boğulduğunu sanır ve kriz biraz daha sürerse belirli bir dozu almamaktan ölüm meydana gelir.
Afyon tarihin ilk günlerinden bu yana kullanılmıştır. İngiltere’de 1785-1859 yılları arasında yaşayan ve edebiyat denemeleri yazan THOMAS DE QUINCEY içinde afyon bulunan Loudonum’a alışmış “Afyon kullanan bir İngiliz’in itirafları” adlı kitabında bu maddeye nasıl alıştığını anlatarak afyonu uzun uzun övmüştür: “Aman tanrım. Loudonom’u aldıktan sonra bu ne ani değişme sanki derin bir çukurdan birden bire yedi kat gökyüzüne çıkıyorum... Acıdan hiçbir iz kalmadı... Gözlerimin önünden akıp geçen her şey önemini yitiriyor... İnsan bu maddeyi aldıktan sonra neden söz edilmişse onu düşünüyor. Afyon düşünceye canlılık verir. Alkolün sarhoşluğu çabuk geçer. Afyonunki saatlerce sürer. Alkol alevin titremesidir. Afyon alevin patlaması. Artık afyona bağlandım. Onsuz yapamıyorum. Loudonom’u bir su bardağı içinde hafif ısıtıp şekersiz içiyorum. Ben afyon adlı kilisenin müridi oldum artık...” diyerek afyona olan tutsaklığını anlatmaktadır.
2. ESRAR TİPİ BAĞIMLILIK
a) Tanım – Tarihçe:
Esrar tipi bağımlılık için aynı başlık altında iki esrar türünden söz etmek gerekir. Marihuana ve haşhaş. İlki Hint keneviri denilen bitkinin yapraklarının kurutulması ile diğeri ise bitki özsuyunun çözücülerde işlenmesiyle elde edilir.
Esrarın dünyadaki en yaygın kullanıldığı dönem I. Dünya Savaşı dönemi olmuştur. Daha sonraları, migren, başağrısı, sara hastalığında ilaç olarak kullanılmış. Türkiye’de de 1940 yılına kadar kullanılmıştır. Son yıllarda 18-35 yaş arası gençler arasında hızla yaygınlaşmaktadır.
b) İlaç iptilasında, müptelalarda alışkanlıktan ruhi hastalıklara uzanan gelişme tablosu.
alışkanlığa geçiş evresi
- İlaçla rahatlama
- Alınan ilaç miktarının artırılması
- Psikolojik iptilanın başlaması
- İlaç alt kültürünün yerleşmesi
- Hasta olduğunu kabul etmeme
- Suçluluk hissi
- Fiziki iptila
- Devamlı pişmanlık
- İlaç almak için sebep uydurma
- Kontrol kaybı
ruhi bozuklukların başlama evresi
- Aile ve çevreden kopma
- Sebepsiz kızgınlık
- Saldırganlık
- Beslenme bozuklukları
- Hafıza kaybı

dönüşün imkansızlaştığı imkansız evre
- İrade kaybı
- Fiziki ve ruhi çöküntü
- Şahsi ve içtimai bütün değerlerin kaybı
- Düşünce bozuklukları
- Fiziki ve ruhi bağımlılık
c) Esrarın Fizyolojik ve Psikolojik Etkileri
Esrarın kullanılış şartlarına, şahsın psişik durumuna ve esrarın kullanıldığı esnada şahsın içinde bulunduğu ortama göre farklılık gösterir. Alındığında duygusal veriler güçlenmekte, müzik daha hızlı çalmakta, renkler daha parlak, yiyecekler daha lezzetli, kısacası dünya daha anlamlı olarak algılanmaktadır. Fikirler kopuk filmler gibi geçer. Unutulduğu zannedilen olaylar hatırlanır. Küçük bir su birikintisi bir göl gibi görünür. Herkesin kolaylıkla atladığı sudan geçemezler. Bazı kişilerde aşırı konuşkanlık yapar. Kişi ilacı mutsuz, kızgın ve kuşkulu olduğu bir zamanda alırsa sevimsiz olaylar daha da abartılmaktadır. Ve hoş olmayan tepkilere yol açmaktadır. Murijuananın yani Esrarın aşırı dozda alınması kişilik parçalanmasına, halüsünasyonlara ve diğer psikotik davranışlara neden olmaktadır.
Kalp atışını hızlandırıyor, tepki zamanını düşürüyor, ancak soluk almayı, kan şekerini etkilemiyor. Ağız kuruluğu ve iştah artışına neden olduğu da biliniyor.
Psikolojik bağımlılık yapmakta ve kişi kendisini ne zaman kaygılı ve gergin hissetse, ona güçlü bir gereksinim duymaktadır. Esrarın beyine etkileri ile, okul çağındaki gençlerde de hormonal dengeyi bozarak bedensel ve ruhsal gelişmede bozukluk yapar. Uzun süre kullananlarda baş dönmesi, baş ağrısı, anormal hareketler başlar. Hastanın rengi soluklaşır, göz kapakları morarır. Gün geçtikçe zayıflar, son derece sinirli ve kavgacı olur. Ruhi bunalım geçirir, nihayet sonuç ÖLÜMLE ya da AKIL HASANESİNDE biter.
3. KOKAİN TİPİ BAĞIMLILIK
a) Tanım – Tarihçe :
Kokain, koka bitkisinin yapraklarından elde edilir. Ve beyaz toz şeklindedir. Kokain, psikolojik uyarıcı özellikli bir maddedir. Bedensel bir bağımlılık oluşturmaz. Kokain, afyon gibi, buruna çekilerek, ağız yoluyla ya da deri altına şırınga edilerek alınır. Türkiye’de I. Dünya savaşından sonra büyük illerde ortaya çıkmıştır. Ancak beyaz zehir olarak bilinen kokainin pahalı oluşu, güç bulunuşu ve çabuk toksik etki yapması nedeniyle azalmıştır. Bu gün için Türkiye’de problem değildir.
b) Kokainin Fizyolojik ve Psikolojik Etkileri
Az miktarda alınan kokain ruhsal bir coşku, taşkınlık ve marazi neşe verir. Başlangıçta cinsel duygular artar. Alınan miktar çoğalırsa, çeşitli algı yanılmaları, yanılsama ve sanrılar görülür. Dokunma sanrıları çok sıktır. Bilinç bulanıklığı görülebilir. Uzun süre kokain kullananlarda bütün zihin yetilerinin azalması ve duygusal kütlükle birlikte giden ruhsal çöküntü olur. Kişilik değişmeleri ortaya çıkar. Toplum ve ahlak dışı davranışlar görülür.
Merkezi sinir sisteminin aktivitesini uyaran ya da hızlandıran kimyasal etkilere sahiptirler. Kalp vurum sayısı, kan basıncı ve solunum artar. Hareket çoğalır. Kaslarda gerilme ve kasılmalar olabilir. Bir süre sonra kokainin merkezi sinir sistemi üzerindeki uyuşturucu etkisi başlar. Hareket yavaşlar. Duyum azalır. Bulantı ve kusma sıkça görülür. Uzun süre kullananlarda iştahsızlık, zayıflama, uykusuzluk, mide, bağırsak bozuklukları ve cinsel gücün azalması gibi fiziki belirtiler ortaya çıkar. Bedensel çöküntü olur.
4. UYARICI TİPİ (AMFETAMİN) BAĞIMLILIK
a) Tanım – Tarihçe :
1930’lardan bu yana, şişmanlığa karşı iştah kesmek, yorgunluk ev depresyon durumlarına karşı canlılık sağlayabilmek amacıyla kullanılmış olan amfetamin, sınava hazırlanan öğrenciler, “doping” yapan sporcular ve özellikle bazı batı ülkelerinin gençleri tarafından etkinlik düzeyini artırabilmek amacıyla kullanılmıştır. Fizyolojik olarak bağımlılık yaratmasalar da, vücut onlara karşı tolerans geliştirmektedir.
b)Amfetaminin Fizyolojik ve Psikolojik Etkileri
Önerilen dozu aşanlarda, yüksek kan basıncı, göz bebeklerinin büyümesi, anlaşılmaz ve hızlı konuşma, terleme, titreme, heyecan ve uykusuzluk. Amfetaminler aşırı dozda kullananlarda, paranoid şizofreniye benzer özellikler taşıyan amfetamin psikozu görülür. Çabuk sinirlenme, asabi gerginlik, tedirginlik ve sıkıntı ortaya çıkar. İlacın etkisiyle kişiler saldırgan olur ve şiddet hareketine girişirler. Amfetamin kullanımı durdurulduğunda, fizyolojik bağımlılık söz konusu olmadığından, fiziksel açıdan acı duyulmaz. Psikolojik açıdan ise, dikkatli olunmalıdır. Çünkü ani vazgeçmelerde ciddi depresyon ve intihar eğilimleri ile karşılaşılabilir.
5. HALLÜSİNOJEN TİPİ BAĞIMLILIK ( L.S.D.)
“Düzen ve anlayış,
Güven ve sempati bolluğu,
Artık sahte ve alaylı sözler yok.
Sadece,
Hayallerin altın renkli canlı düşleri,
Bunu sağlayan,
Mistik kristallerin ilham dünyası.”
a) Tanım – Tarihçe :
Sanrılara yol açan bir kimyasal madde LSD ilk kez 1938’de İsviçre’de Sendoz Laboratuvarlarında kimyager Hoffman tarafından birleşimsel olarak elde edilmiştir. LSD çavdar mahmuzunda bulunan (tahıl ürünleri üzerinde asalak olarak yaşayan zehirli bir mantar) alkoloidlerden sentez yoluyla elde edilen bir maddedir. 1950’lerden itibaren ruhsal tedaviye yardımcı bir amaç olarak ve bilimsel araştırmalarda kullanılmış ancak sonradan yasaklanmıştır.
Son 10 yıl öncesine kadar Türkiye’de LSD kullanan yoktu. Bu tarihten sonra özellikle büyük şehirde oturan ve sosyal-ekonomik düzeyi yüksek olan gençler arasında kullanımının başladığı görülmüştür.
b) LSD’nin Fizyolojik ve Psikolojik Etkileri
Bu madde özellikle beyin için zehirli bir maddedir. 25mg gibi çok az dozlarda bile beyin etkilenmektedir. Alındıktan 15-20 dakika sonra kan basıncı ve nabız yükselir, göz bebekleri genişler, ter salya salgısı artar. 1.5-2 saat sonra algı bozuklukları ile bir “hayal dünyası” oluşur. Eşyanın parlaklıkları değişir, silinir, uzaklaşır ve bilinçaltında bulunan bir çok bastırılmış duygular ve semboller renkli bir şekilde oluyormuş gibi hayal edilir. Bütün geçmiş yaşantı karmakarışık bir şekilde. Aşırı neşe ile sıkıntı birbirini kovalar ve 2-3 saat sonunda yavaş yavaş söner. 24 saat sonra geçer. Bazen LSD alınmadığı halde bu tablo tekrar ortaya çıkar. LSD alışkanlığında da sonuç esrar olduğu gibi ölüm veya akıl hastanesidir. LSD’nin hayal gücünü artırması ve kişinin kendini geliştirmesine etkide bulunduğu için ressamlar, yazarlar ve besteciler tarafından daha orijinal ve anlamlı sanat eserleri yaratmak isteyenler tarafından kullanılmaktadır. Bu da ilginç bir bulgudur.
VIII. UYUŞTURUCU MADDELERİN TEDAVİSİ
Tıbbi merkezlere tedavi için başvuran veya resmen sevkedilen müptelalık vak’alara ayaktan değil, fakat mutlaka yatırılarak tedavi altına alınmalıdır. Tıbbi tedavinin esasları vak’anın özelliğine göre ele alınır ve yürütülür. Vücutta uyuşturucu maddenin yerini tutacak ilaç cinsinden maddeler (metaden gibi) son zamanlarda geliştirilmiştir. Yattığı sürece, psikoterapadik bir yanaşma yapılarak, uğraş tedavilerine, grup tedavilerine ve diğer rehabilitasyon çabalarına sokularak ekip çalışmaları sonucunda, taburcu edildikten sonra toplumda ve ailesi içerisinde yakinen izleyerek topluma tekrar kazandırılmaya çalışılır. Bütün bunlar en iyi şekilde yapılmış olsa bile vakanın nüksetmesi olasılığı büyüktür. Yani, çoğu zaman kişi tekrar uyuşturucu maddeyi almaya, kanına sokmaya, bedenini ve ruhunu parçalamaya devam eder.
IX. MADDE BAĞIMLILIĞI İLE MÜCEDELE STRATEJİSİNDE TEMEL YAKLAŞIMLAR
1. Birinci derece koruma: Madde kullanımına başlamanın engellenmesidir.
2. İkinci ve Üçüncü Derece Koruma: Madde kullanımının bağımlılık düzeyine gelmesinin önlenmesi, bağımlıya tedavi ve rehabilitasyon hizmetleridir. Ancak tedavinin çok pahalı, zor ve şansının az olduğu unutulmamalıdır.
Mücadele, birinci derece koruma ağırlıklı olmalıdır. Çünkü madde kullanımını engelleme, tedavi ve rehabilitasyondan daha kolay ve ucuzdur. Birinci derece korumada geleneksel yaklaşım olan “yasal önlemler ve polisiye yaklaşımların madde arzının kısıtlanması” önemini zamanla kaybetmektedir. Güncelleşen yaklaşım ise “eğitim yoluyla madde bağımlılığının önlenmesi”dir.
Bağımlılık yapan maddelerin, karlılığı çok yüksektir. Bu durum üretim ve pazarlama zinciri’ni kuran ve sürdürenlerin, büyük riskleri göz almalarına ve piyasada yer bulabilmek amacıyla her türlü yola başvurabilmelerine yol açmaktadır.
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Psk.Bayram ŞİMŞEK'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Psk.Bayram ŞİMŞEK'in izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     1 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Bayram ŞİMŞEK Fotoğraf
Psk.Bayram ŞİMŞEK
İzmir (Online hizmet de veriyor)
Klinik Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi124 kez tavsiye edildiİş Adresi Kayıtlı
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Psk.Bayram ŞİMŞEK'in Yazıları
► Madde Kullanım Bozukluğu Dr.Psk.Hale Nur KILIÇ MEMUR
► Alkol ve Madde Bağımlılığı Psk.Tamer Numan DUMAN
► Alkol ve Madde Bağımlılığı Psk.Serpil KIZILTAŞ GÜNYÜZ
► Alkol ve Madde Bağımlılığı Psk.Gül MERİÇ
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları' başlığıyla benzeşen toplam 41 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Okb - Emdr Terapisi ile Çözümü ÇOK OKUNUYOR Ekim 2022
► Niye Aile Terapisi Ocak 2016
◊ Psikoterapi Yardımı Ekim 2015
◊ Okula Uyum Sorunu Ekim 2015
◊ Mutlu Evliliğin Sırrı Eylül 2015
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


18:55
Top