2007'den Bugüne 92,260 Tavsiye, 28,210 Uzman ve 19,973 Bilimsel Makale
Site İçi Arama
Yeni Tavsiye Ekleyin!



Toplumsal Söyleme Göre Kadınlık ve Erkeklik Temsilleri
MAKALE #14066 © Yazan Uzm.Psk.Simay Okşan ORAL | Yayın Ocak 2015 | 3,575 Okuyucu
Yazıma başlarken, öncelikle “cins”, “cinsiyet” ve “cinsel” sözcüklerinin anlamlarından bahsetmek istiyorum.
“Cins” kelimesi dilimize Arapça’dan gelmiştir. Türk Dil Kurumu (TDK) bu kelimeyi beş farklı şekilde tanımlamaktadır; tür, çeşit; soy, kök, asıl; pek çok ortak özellikleri bulunan türler topluluğu; garip, tuhaf (argo); diğerlerine göre üstün nitelikleri olan.
“Cinsiyet” kelimesi de Arapça’dan dilimize gelmiştir. TDK’nın tanımı ise şudur: Bireye, üreme işinde ayrı bir rol veren ve erkekle dişiyi ayırt ettiren yaradılış özelliği, eşey, cinslik, seks.
“Cinsel” kelimesinin TDK tarafından yapılmış tanımı ise; “*Cinsiyetle ilgili, cinsi, eşeysel, seksüel” şeklindedir.
Şimdi tek tek bu kelimeleri ele alırsak:
Cins kelimesinin ilk anlamının tür, çeşit olduğunu görüyoruz. Burada herhangi bir insani, hayvani ya da maddesel bir anlam özel olarak vurgulanmıyor. Hatta bu tanım hepsini içeriyor. Aynı kelimenin başka bir anlamına dikkat ettiğimde ise gözüme çarpan ikinci tanım pek çok ortak özellikleri olan türler topluluğu tanımı oluyor ki bu tanım ilk tanıma yapmış olduğum yorumu destekler niteliktedir. Bu tanımda bir ayrım, hiyerarşik bir yapılanma söz konusu değil. Dikkat çekmek istediğim başka bir tanım ise sonuncusudur: Diğerlerine göre üstün nitelikleri olan. Sonuncusu, başta açıklamış olduğum tanımların tamamen tersi olan bir anlam belirtiyor. Bir ayrımdan, hiyerarşik bir yapılanmadan bahsediyor. Bana net bir şekilde günümüzdeki cinsiyetler arasındaki farkı, ayrımı çağrıştırdı.
Cinsiyet kelimesinin tanımına baktığımızda, burada dikkatimi çeken ilk şey, tanımdaki “rol” kelimesi. Her ne kadar tanımın devamında “yaradılış özelliği” diye belirtilse de hepimiz biliriz ki roller fizyolojik gerçekliği olan şeyler değildir. İçine doğduğumuz toplum tarafından belirlenen (daha bizim varlığımızdan eser bile yokken), uymamızın doğru, takdir edilir; uymayışımızın ise kötü, ahlaksız, dışlanmayı hak eden taraflarının olduğu düşünülen kalıplardır. Kadın için farklı kalıplar vardır, erkekler için ayrı. Biz bu kalıplara göre yetiştiriliriz ve eğitiliriz. Cinselliği yaşayışımız da bu kalıplara göre belirleniyor. Tabii bu kalıplara göre davranıp, düşünüp, hissederken rollerimizi ne denli doğru oynayabiliyoruz, bu da üzerinde çokça durulması gereken bir konu. Hatta biraz daha ileri gidersem eğer, günümüzdeki çoğu cinsel işlev bozukluğunun sebebinin fazlaca bu durum olduğunu düşünebilirim.
Tanımın devamındaki “…erkekle dişiyi ayırt ettiren yaradılış özelliği” kısmı dişi ve erkek arasındaki anatomik farka, yani penis ve vajinaya dikkat çekiyor.
Cinsel sözcüğünün tanımı da aslında tamamen cinsiyet sözcüğüne atıfta bulunuyor. Yani büründüğümüz roller, penis ve vajina hakkında olan şeyleri vurguluyor. Burada kadınlık ve erkekliğin duygusal boyutunun dışında penis ve vajinanın rollerinden de bahsedildiğini düşünebiliriz.
Yazımın başlarında kadın-erkek rollerinden, bir türün diğer türe üstün gelmesinden (cins kelimesinin en son tanımı) bahsettim. Doğaldır ki burada kadının toplumdaki yerinden, statüsünden bahsetmemek olmaz.
Hangi kültür olursa olsun, hepsinde kadın ve erkeğin yapması gereken, onlardan beklenen farklı farklı görevler, davranışlar, hatta duygular vardır. Kadının yuvayı çekip çevirmesi, iyi bir eş, iyi bir anne ve iyi bir ev kadını olması beklenir. Namusu, mahremi korumak kadının görevidir. Elif Şafak’ın tutkal kadınlar benzetmesini düşünürsek eğer, ev içinde çocuk- baba gibi pek çok kişi arasında ara bulan, herhangi bir sorun olduğunda düzeltmeye çalışan hep kadındır. Baba, aile içindeki ilişkiler söz konusu olduğunda hep bir adım daha geridedir. Fakat bunun yanında, önemli bir karar alınırken de ataerkil bir aile yapısı olduğu için baba hep bir otoritedir. Belki istemsiz bile olsa hep bir resmiyet vardır. Bunun sebebi, beden-akıl ayrımında akıl tarafını erkeğin, yani babanın temsil ediyor oluşu da olabilir.
Kadın erkeğe göre daha duygusaldır. Sevincini, sevgisini, arzuyu, nefreti ve üzüntüyü erkeğe göre daha keskin yaşar. Merhametiyle, duygusallığıyla, şefkatiyle sarıp sarmalarken yeri geldiğinde bir tehdit karşısında sevdiklerini, yuvasını korumak uğruna düşünmeden, her türlü tehlikeye kendini savunmasızca atarak meydan okur. Ve muhtemel ki duygusallığından dolayı kadın daha zayıf ve iradesiz görülmektedir.
Bu duruma biraz daha derinden bakarsak, kadın her ay adet görür. Bu durum kadının iradesine bağlı olmayan bir şeydir. Kadın farkında olmadan, irade dışı adet görür. Adet kanını içinde tutamaz. Yani vücuduna hükmedemez. Kadının daha çok bedensel, hazcı ve maddi olarak betimlenmesi ona, biraz da şehvet ile yoldan çıkaran bir anlam yüklüyor. Bu duruma bir örnek verecek olursak:
İlkel çağlarda zorlu yaşam koşulları mevcuttu. İnsanların en önemli amacı, hayatta kalabilmek, mücadele edebilmek için sağlıklı olmak ve tehlikelerden uzak durabilmekti. İlkel insanlar için sağlıklı olmak çok önemli olduğu kadar, hastalanmamak/yaralanmamak, ya da yaralanıp hastalandığı zamanlarda kısa sürede iyileşememek çok korkulan bir şeydi. Çünkü kişi hastalandığı zaman, kendini koruma performansı düşüyordu.
Bu insanların hastalıktan korunma yöntemleri çok fazlaydı ama ana yöntem doğa ötesi güçlerin sakinleştirilmesiydi. Çünkü insanlar hastalıkları, bu güçlerin kızdırılması sonucunda kendilerine verilen ceza olarak görüyorlardı. Bu insanlar için şifa çok önemliydi ve bu yüzden bu güçlerin bir şekilde sakinleştirilmesi gerekiyordu. Bu durum için üretilmiş pek çok tabu vardı. Ve en yaygın olan tabulardan birisi de şuydu:
Bu toplumlarda kadınların adet görmesi ve çocuk dünyaya getirmesi uğursuzluktu. Bu günlerde kadınlar kirli kabul edilirdi. Örneğin, Güney Amerika yerlileri arasında bu durumdaki kadınlar gözden uzak tutulur ve hayvan eti yemeleri yasaklanırdı; çünkü böyle yapmalarının avcılara uğursuzluk getireceğine inanılırdı. Bir kadının erken doğum yapması da çok büyük bir tepkiyle kınanır; Avustralya Aborjinleri tarafından bu, kadının büyük bir günahının kanıtı olarak kabul edilirdi. Afrika Bantuları'nda ise, erken doğum yapan kadının kanı tüm kabile için enfeksiyon kaynağı bir pislik olarak kabul edilirdi.
Görüldüğü gibi hastalığın kadından yayılmasının cezalandırıcı bir yönünün olduğu kabul ediliyor. Kötü şeyleri kadının yaydığı kabul edilerek kadına şeytani özellikler atfediliyor.
Günümüzde filmlerde, masallarda, efsanelerde çokça duyduğumuz “cadılık” kavramı hiç şaşırtıcı olmayan bir şekilde yine kadınlığa atfedilmiştir. Büyü ile yoldan çıkaran, zarar veren, öldüren, kötü şeyler yapmaya zorlayan cadılar hep kadındır.
Buna karşılık olarak erkek ise tam tersidir. Erkeğin vücudundan çıkan sperm, irade dışı değildir. Erkek ona müdahale eder, yönetebilir. Bu nedenle erkek daha tanrısal nitelenebilir.
Konumuzla ilgili olduğunu düşündüğüm, kadının sosyal statüsünün gelişimi hakkında önemli bilgiler içeren şamanlık sisteminden de söz etmek isterim:
Şamanlık paleolitik dönemde özellikle avcılık ekonomik sisteminin gelişmesiyle ortaya çıkmıştır. Şamanlara baktığımızda var oldukları dönemde kendilerinden korkulan ama aynı zamanda saygı duyulan kişiler olduğunu, ruhani güçlere sahip olduklarını görürüz. Paleolitik dönemde şamanların pek çoğunun kadınlar olduğuna, hem aile içi hem de aile dışı ilişkilerde onların etkin olduğuna dikkat çekmek isterim.
Toplayıcılıktan avcılığa geçişte, iş bölümü cinsiyetlere göre yapılmaya başlandı. Böylece kadınlara daha çok ev işleri, çocuk doğurup büyütmek düşerken, erkeklere de yiyecek ve giyecek bulmak düşüyordu. Kadınlar toplayıcılık, erkekler de avcılık yapıyorlardı. Kadınlar böylece sosyal açıdan kıstırılmış oldu. Fakat şamanlık bu durumdan etkilenmedi ve en güçlü şamanların kadınlar olduğu görüşü sürmeye devam etti.
Paleolitik dönem öncesi eşitlikçi bir yapı var olduğu için kadınlar ve erkekler eşitti. Kadın şamanların daha güçlü görülmesinin sebebinin daha önce bahsetmiş olduğum kadınların şeytani yönlerine yapılan vurgu olduğunu düşünebiliriz. Avcılığa geçişte normal kadınların statüsünün sarsılması karşısında kadın şamanların bu durumdan etkilenmemesi ve hala daha güçlü görülmeleri durumunun sebebinin de yine kadınların şeytani özelliklerinden dolayı korku yaratması olduğunu düşünüyorum.
Şaman kadınlarla alakalı aşağıdaki örneğin konumuzu destekler nitelikte olduğunu düşünüyorum:
“Tokpan adında çok büyük bir kadın Şaman yaşardı. Bir gün onun kocasını, o yerlerin asilzadesi çağırarak:
- Sizin yaşamakta olduğunuz yerlerde çok fazla samur yakalanıyor. Bu değerli havyanın derisini, atalarımızın da faydalanacakları bir yere götürün, dedi.
Tokpan’ın kocası:
- Benim atım yoktur. Söyleyin bana bir at versinler. Ben de dediğiniz gibi bu derileri söylediğiniz yere götüreyim, dedi.
Adamın bu sözleri karşısındakini kızdırdı:
- Sen günahkârsın! dedi.
Asilzade, onun cezalandırılmasını emretti. Onlar, Tokpan’ın kocasını o kadar şiddetli bir şekilde dövdüler ki, adam sonunda bayıldı. Zavallı adam eve döndüğünde bir deri, bir kemik kalmıştı. Kadın Şaman Tokpan, kocasının intikamını almaya karar verdi. Kamlık etmeye başladı. Kamlık etmesinin sebebi ise düşmanlarını yenmekti. Yol çok uzaktı. Arada karlı dağlar, dereler, ağaçlar ve çöller vardı. Şaman kadın kara karga olup uçarak, asilzadenin evine kadar gitti. Evinin üzerinde dolandı. Bu sebeple asilzade, yedi zengin adamın kapısının önünde her gün kara karga gördü. Aradan çok zaman geçmeden Tokpan’ın düşmanları hastalandı. Çok sürmeden hepsi öldü. Onların çocukları da öldü. Ayrıca ölenlerin bütün hayvanları karganın getirdiği hastalıkla telef oldu.”
Görüldüğü gibi bu anlatıda da kadın şaman “hastalık yayarak” intikam alıyor.
Kadından korkulması durumuna dönecek olursak, bunun bir sebebi de kadının doyurulamaz olması, doyumunun nasıl gerçekleştirileceğinin bir türlü bilinememesi olabileceğini düşünüyorum. Hem korkulan hem de gizemli, bilinemez… Cinsel ilişkiyi düşündüğümüzde de erkeğin penisini içine alan, emen bir varlık olarak algılanabilir. Freud’un Irma vakasında olduğu gibi; vajina ve ağızın benzerliği, ikisinin de derinliğe, bir boşluğa açılışı, bilinemezliği…
Kadınların toplumda bastırılmaya çalışıldığını, ama bir yandan da korkulan yanlarının olduğunu biliyoruz. Burada aklıma dövüş sporları geliyor. Özellikle boksta bir taraf, rakibini yenmek için hücum ederek ona hiç atakta bulunma fırsatı vermez ve böylece galip gelir. Hayatta da erkekler, kadınlara yenilmemek için sürekli duygusal ve fiziksel hücumlarda bulunuyorlar.
Yazımın bu kısmına kadar daha çok sosyal açıdan kadın-erkek kavramlarından bahsettim. Anatomik ve psikoanalitik açıdan baktığımız zaman da kadın ve erkek kavramlarını daha iyi anlamlandırabiliriz:
Bebek ana rahmine düştüğünde ilk zamanlarda cinsel organı belirgin değildir. Anne de, baba da, doktor da cinsiyetini bilemez. Doğaldır ki bebek bekleyen her çiftte bebekle alakalı bir takım beklentiler olur. Ama düşünüyorum da kimse onun hakkında sadece bir bebek olarak hayaller kurmaz. Kızları olursa böyle böyle olacaktır, oğulları olursa şöyle şöyle olacaktır. Bebek daha dünyada değilken ve cinsiyeti belirmemişken, anne ve baba onun için güzel, ideal kalıplar hazırlar.
Bebek dünyaya geldikten sonra da artık perdeler açılır. Erkek bebek ve kız bebek büyüyüp çocuk olduklarında, kızlardan edepli oturmaları, cinsel organlarını korumaları öğretilirken, erkek çocuk için “göster amcalara pipini” denir. Penis, övünç kaynağı olur adeta. Penisi örten derinin bir kısmının kesilmesiyle erkekliğe adım atıldığı kabul edilir ve bunun için kutlamalar, mevlütler, sünnet düğünleri yapılır. Kız çocuğun ilk adet görmesi ise özellikle bizim toplumumuzda saklanır. Artık o kız çocuğu genç kız olmuştur ve anne babanın namusu için tehlike arz etmektedir. Bu sebepten dolayı, bazı toplumlarda kadın olmanın çok zor olduğunu düşünüyorum. Kadının eksik etek olması, aşağı ve güçsüz görülmesi, şiddete, tecavüze sıkça maruz kalması… Doğal olarak bir süre sonra bazı kadınlar bir şekilde bu kalıpları, yetersizliği gerçekten kabullenebiliyorlar.
Bu kabullenişin temeli belki de daha kız çocuğunun bir erkeğin penisini ilk gördüğü zaman hissettiği eksiklik duygusunda yatıyor. Karşı cinste olan bir şey kendisinde yok.
Tekrar bebeğe dönecek olursak, beklenen bu varlık, babadan çok anne için bir haz kaynağıdır. Bebeği, sanki kendisindeki eksiklikleri tamamlayacak bir puzzle parçası gibi görür. Bu nedenle kendisinden ayrı bir şey olarak bebeği düşünemez. Bebek için de anne, kendisinin bir uzantısıdır. Kendisinin ihtiyaçlarını karşılayan, ilgilenen, seven, ona meme verendir. Bu yüzden annesi yanından ayrıldığında bebek, huysuzlaşır. Çünkü kendisinden olan bir parça yok olmuştur. Bu durum erkek bebek için de kız bebek için de aynıdır. Memeden kesilmeyle, ayrışmanın en kritik evresi yaşanır.
Oedipal evrede kız çocuğun bu kritik durumuna baba yetişir. Çünkü zaten bu dönemde kız çocuğu, babaya aşırı düşkün olur, bir nevi aşıktır. Anneyi rakip olarak görmeye başlar, onunla yarışır. Bu evrede kız çocuk için cinsel gelişmenin de çok önemli olduğunu söyleyebiliriz. Atlatması gereken önemli bir kriz daha vardır ki o da klitoral hazdan vajinal hazza geçişi sağlamaktır. Bunun sorunsuz bir şekilde atlatılabilmesi için, kastrasyon kaygısının sağlıklı bir şekilde bastırılması gerekir. Vajinismus, orgazm bozukluğu gibi kadın cinsel fonksiyon bozukluklarının temeline bakıldığında, bu dönemdeki sağlıklı gelişimlerin ketlendiğini, bir takım saplanmaların olduğunu görebiliriz.
Bu durumda aklıma babası tarafından fiziksel şiddet gören kız çocukları geliyor. Bir kız çocuğunun karşı cinsten aşık olduğu ilk kişi tabii ki babasıdır. Babasından, sevgisine şiddetle karşılık alan bu kız çocuğunun ileride bağlanamama, ilişki problemi gibi şeyler yaşaması son derece olası geliyor. Vajinismus bence tamamen bu durumla alakalı olan bir sorun. Erkeğin penisinin kadının vajinasına doğru girmesi, kadın tarafından bir şiddet, saldırı olarak algılanabilir.
Erkek çocuğun, oedipal dönemde nesne değişikliği olmadığı için kız çocuktan daha rahat olduğunu söyleyebiliriz. Fakat burada onun için daha farkı ve daha dehşet verici farklı bir tehdit vardır. Anneyle olan romantik bağı, babanın varlığıyla tehdit edilir. Ayrıca, vajinayı ilk kez gördükten sonra oluşan kastrasyon kaygısı, baba tarafından iğdiş edilme korkusuyla tekrar alevlenir. Bu dönemin sağlıklı atlatılması sonucunda sağlıklı bir erkek kimliği ve cinselliği geliştirilebilir. Oedipal dönemdeki saplantılar sonucunda yetişkin bir erkekte cinsel fonksiyon bozuklukları görülebilir. Örneğin erektil disfonksiyon durumunda, erkeğin eşini annesi yerine koyduğu, bu nedenle sertleşme güçlüğü çektiği söylenebilir.
Tüm bu yazdıklarım sonucunda cins kavramının cinsiyete dönüşme sürecinin sadece fizyolojik, sadece psikolojik ya da sadece toplumsal olduğunu söylemenin çok zor olduğunu düşünüyorum. Hepsinin bu süreçte, ayrı ayrı çok önemli yerleri olduğu su götürmez bir gerçek…
Yazan
Bu makaleden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir:
"Toplumsal Söyleme Göre Kadınlık ve Erkeklik Temsilleri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Uzm.Psk.Simay Okşan ORAL'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak Uzm.Psk.Simay Okşan ORAL'ın izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
     1 Beğeni    
Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş Linkin'de paylaş Pinterest'de paylaş Epostayla Paylaş
Yazan Uzman
Uzm.Psk.Simay Okşan ORAL
İstanbul (Online hizmet de veriyor)
Uzman Psikolog
TavsiyeEdiyorum.com Üyesi13 kez tavsiye edildi
Makale Kütüphanemizden
İlgili Makaleler Uzm.Psk.Simay Okşan ORAL'ın Makaleleri
► Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Erkeklik Psk.Dnş.Nuray ÖZBEN AVŞAR
► Erkeklik ve Erkek Cinselliği Psk.Dila HOTLAR
► Çocuklarda Yalan Söyleme Psk.Sadık SUN
► Çocuklarda Yalan Söyleme Davranışı Psk.Gökçe NUHPAŞAOĞLU KAYALAR
TavsiyeEdiyorum.com Bilimsel Makaleler Kütüphanemizdeki 19,973 uzman makalesi arasında 'Toplumsal Söyleme Göre Kadınlık ve Erkeklik Temsilleri' başlığıyla benzeşen toplam 33 makaleden bu yazıyla en ilgili görülenleri yukarıda listelenmiştir.
► Yas Süreci Aralık 2018
► Tüm Yönleriyle Emdr Aralık 2014
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.


07:42
Top